Ben bütün arabaların park ettiği yere park ettim. Kızım Lorin’le bankaya girdim ve oradan çıktım. Bir baktım ki bir görevli benim plakayı kâğıda yazıyor. Ona doğru yürüdüğümü görünce karşıdaki iki görevlinin yanına gitti.
Yanlarına vardım, bankaya girip oradan çıkmam bir oldu. Bak bütün arabalar park halinde, lütfen ceza yazmayın, dedim. Diğer iki arkadaşı da, bak, bütün arabalar orada, doğru, Hoca’mıza ceza yazmayın, dedi. Cezayı yazan Nuh dedi, peygamber demedi.
Salih Hoca da biz öğretmenlere: ‘’Birileri ısrarla gereksiz ceza yazıyor, birileri de ısrarla gereksiz şiirler yazıyor!’’ Bana bakarak: ‘’Herkes her şeyi birbirine yutturuyor. Bazıları da şiir diye bize bir şeyler yutturuyor!’’ dedi. Ejder Hoca bana, bazı şairlerin anlaşılmazlığından yakınıyordu: Bazı şairler anlaşılmamak için yazıyor!’’ deyince Salih Hoca, Aydın Hoca da zorla anlaşılmak için yazıyor, dedi.
ALNIMIZDAKİ KARA YAZI VE BODRUM
Ak Bodrum’a bakıyorum
Alnımdaki kara yazı daha bir belirginleşiyor!
Ah, kara yazılı kardeşlerim!
Bombaların patladığı ülkemin insanları
Bize bu kara yazıyı yazan kalemi
Anlamışsınızdır mutlaka
Kaptığımda ne yapmak istediğimi!
Ben Amed’in sokaklarıyla büyüdüm
Kardeşlerimdir art arda
Katledilen sokaklar boylu boyunca
Amed’in adabı ağırdır ah!
İzin vermez ağzımızı bozmaya!
Ah, kara yazılı kardeşlerim!
Ölümlerin doymak bilmez iştahına da
Bu ölümcül düzene de
Bunun hesabı sorulacak diyorum
Ve mutlaka!
Ne özgürlük ne âşk ne kahkahalar
Eşitlik yasak ve bu kirli düzende asla
Ah, damgalanmış kardeşlerim
Apak bir dünyadan yanayken yüreğimiz
Bu kara lekeyi kimler çalmış alnımıza!
Çocukken kara güllerini severdim Diyarbekir’imin
Ah, kaderimizmiş bu karalık bilemedim!
Ey kara ve karanlık güçler
Ey kansever egemenler
Naziler nasıl kireçli kuyulara gömüldülerse
Ve sizler de aynen öyle
Ve mutlaka!
AYDIN ALP /10 Ağustos 2016 BODRUM
AMED’İN KEBEĞİ (JJ YAYINLARI 2018)
Ben toplantıyı kast ederek, ne zaman ruh çağıracağız, dedim. Bana, senin ruhun hiç gitmiyor ki çağıralım, dedi. Toplantıda, şiirlerimi ezbere bilen müdürümüzü, yeni gelen müdürümüz plaketle yolcularken, müdüriçemiz hüngür hüngür ağlıyordu! O duygusal atmosferin tam ortasında seslendim: ‘’Sevgili Müdüriçem, lütfen beni de siz yolculayın! Beni, bu mahkeme suratlılara bırakmayın!" dedim. Şaşkın ve irkilmiş halde: "Hocam siz de mi gidiyorsunuz?" dedi. Ben, yok ben genel anlamda yolcuyum, dedim. Sonrası kahkahalar...
Hasan Hoca: ‘’Aydın Hoca’mın kahkahalarını, arabasına petrol doldurmaya bizim petrol ofisine geldiğinde ilk kez duydum.’’ dedi. Arkadaşlar, atına saman almaya başka yerlere gidiyormuş, dediler.
Ejder Hoca, ben yokken öğretmenler odasında Aydın Hoca’yı da geri dönüşüme alalım, demiş. Ben bunu duyduğumda Yahya Hoca da biz öğretmenlere, iyi tatiller, güzel dinlenin, zıpkın gibi gelin, diyordu. Bunu benden de bekliyor musunuz, dedim. Yani hani, dedi! Ben de ona, bana anlattığı fıkraya göndermede bulundum. Ne oluyorsa idareci olunca oluyor, dedim. Acı acı gülümsedi! Bana anlattığı fıkrayı ben de size aktarayım. Laf aramızda, başka kimseler duymasın!
Baba, çok iyi bir öğretmenmiş ve çocuğunun da öğretmen olmasını istiyormuş. Çocuğu da iyi bir öğretmen olmuş. Babasının vefatından sonra çocuk da ömrünü tamamlamış ve o iyi babanın oğlu olarak cennete gitmiş. Bakmış, babası yok. Onu aramaya çıkmış. Ve babasını cehennemde görmüş. Gayet şaşkın; baba, iyi bir öğretmen olarak nasıl cehenneme girersin, demiş. Baba, boynunu bükmüş. Valla oğlum, ne olduysa o son iki ay yaptığım idarecilik de olmuş, demiş!
Bana idareci mi olacaksın diyen arkadaşıma da bunu anlatmıştım. Ve ona beni de kendisi gibi düşündüğü için kırıldığımı söylemiştim. Ona, beni ne doktorlar, mühendisler, avukatlar; pardon yanlış oldu. Ona, beni nerelere nerelere idareci istediler de asla dediğimi belirttim. Çünkü ben bir şair olarak kendimi yönetemiyorum, dedim. Başkalarını mı, asla! Benim gerçekten kırıldığımı görünce samimiyetle özür diledi
Ah, herkesin yeteneklerine göre biçimlenebildiği, eşit ve özgür günlere…
Sevgiler, saygılar, sağlıcakla…