Diyalog çözümdür.
Sorun zannettiğiniz bir konu vardır.
Ya da hepimiz için muamma olan bir durum söz konusudur.
Aslında zannettiğimiz gibi olmayabilir.
Ya da öyle de değildir zaten.
Konuyu ya da meseleyi, kafamızda sorun düzeyinde tuttuğumuz sürece o sorun vardır, konu kafamızda hep çözümsüzdür. Bu düzeyde tuttuğumuz sürece sorun hala vardır ve devam ediyor demektir.
Bu tür durumlarda sorun devam etsin mi, yoksa çözülsün mü?
En azından kafamızı rahatlatmak gerekmiyor mu?
Diyalog, sorunların çözümü için birinci derecede ilaçtır.
Bu nedenle yazımın başlığına da Diyalog ve demokrasi dedim.
Diyalogsuz toplumlar dedikodu toplumlarıdır.
Diyalog kurmayan, dedikodu ile kafasındaki sorunları çözdüğünü zanneden (aslında çözemeyen) birey ve toplumların başarı şansı sadece “zannettikleriyle” sınırlıdır.
Mesele ne olursa olsun, sorunu kendi kabında mahkûm etmemek, diyalog kurarak durumu anlaşılır vaziyete doğru çekme mantığını geliştirmemiz gerekiyor.
Ne adına?
En fazla ihtiyacımız olan Demokrasi adına.
**
Bir de kıymet bilmek gerekiyor.
Bireysel ve toplumsal kıymetler konusunda kendini eğiten toplumlar gelecekleri açısından çok fazla sıkıntı yaşamaz. Birey nefret etmeyi nasıl öğreniyorsa kıymet bilmeyi de öğrenmeli, uygulamalıdır.
**
Sadece nefrette takılı kalan birey ve toplumların diyalog eksikliğinin vardığı noktayı komşumuz ülkelerde yaşanan ‘vahşet’e olan tanıklığımızla izah etmek mümkün. Yıllarca birlikte yaşadığı komşusunu öldürecek aşamaya gelenlerin Kıymete olan uzaklıklarının onları topyekûn getirdiği aşama da doğal olarak bitme aşamasıdır.
**
O nedenle; Diyalogun varacağı noktanın Demokrasi olduğunu algıladığımızda, kıymeti öğrenmek zorunda olduğumuzun toplumsal yararını da gözden kaçırmamış oluruz.