Bugün 21 Şubat Dünya Anadil Günü. Tüm okurlarımı anadilleriyle selamlıyorum.
Slaw, Ma be zêr, Barew or parew, Hello, Hallo, Ciao, Laba diena, Marhaba, Assalamou Alaykum...
UNESCO dil atlası verilerine göre, Türkiye’de de konuşanı olan, Batı Ermenicesi, Abhazca, Adigece, Kabar-Çerkes, Zazaca, Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Suret, Gagavuzca, Ladino, Turoyo ve Hertevin dillerinin de aralarında bulunduğu, yaklaşık 2 bin 500 dil kaybolma tehlikesi altında ve her 15 günde bir dil kayboluyor.
Bu yok olma tehlikesi, bir kültür depremini de beraberinde getiriyor. Dilin kaybolması, kültürlerin kaybolmasıdır. Zira dil bir kültür taşıyıcısı olmanın yanı sıra o kültürü gelecek kuşaklara aktaran bir lojistik vazifesi görüyor. O halde Dil, Kültür ve Medeniyeti yok olmaktan kurtarmak için Anadil merkeziyetçi bir yaşam felsefesini benimsememiz lazım. Bu da Anadiller de eğitimi zorunlu kılıyor. Ana dilimizi korumak ve yaşatmak için eğitim şart.
Tabi bu eğitim sadece dört tarafı duvarla çevrili okul adı verilen bir binayla sınırlandırılmamalıdır.Ebeveynler çocuklarının ilk dil eğitmenleridir. Ev, çevre gibi alanlarda ilk eğitim yeri. Çocuklarımıza birincil dil diye de adlandırılan ana dilimizi yeterli ölçüde veremediğimiz zaman kişisel gelişiminde noksanlıklar yaratmış oluruz. Bu noksanlıklar asimilasyon ve inkar politikasının ekmeğine de yağ sürüyor. Dildeki noksanlık kültür ve medeniyete de yansıyacağı için, bu özelliğesahip birini asimile etmek sandığınızdan kolay olacaktır. Hem boşuna denilmemiş, Dilini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur.
Konuşanı olmadığı için, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan dillerin dışında, susturulmaya çalışılan, asimilasyon ve inkarın hedefi olan bir dil olan Kürtçe, Cumhuriyetin ilanından günümüze değin bir çok inkar ve asimilasyona uğramıştır.Kürtçe yer adlarının değiştirilmesi, iskan politikaları, Kürtçe konuşanların örgütlerle iltisaklanıp cezalandırılması başlıca asimilasyon metodları olmuştur.
Yakın tarihimizde ise demokratik görünme adına Kürtçe ile ilgili bazı çalışmalar yapıldı. 2010 yılında TRT ŞEŞ, şimdiki adıyla TRT KURDÎ’nin kurulması, 2012 yılında okullardaki seçmeli derslere Kürtçe’ninde ekletilmesi gibi çalışmalarla daha önce kazuistik bir şekilde etkisini hissettiren asimilasyon biraz yumuşatıldı. Yumuşatıldı diyorum, çünkü; Kürtçenin sadece ismi vardı. Asimilasyon hala aynı boyutta devam ediyordu. Okullarda seçmeli ders var. Fakat öğretmen yok. Kürtçeyi seçen öğrenciler, öğretmen yok diye okul idarecilerinin tercihlerine müdahale etmeleriyle karşı karşıya kalıyorlar.
Daha önce çalışma kadrosunun çoğunluğunu FETÖ’cülerin oluşturduğu TRT Kurdi’de ise, Kadro’nun revize edilmesiyle Kürtlerin kültür ve medeniyetini yansıtan programlara bir tık daha fazla yer verildi diyebiliriz. Elbette ki bu yeterli ve lütuf değil. Türkiye’de 20 milyonu aşkın Kürt yaşıyor. Ve bunlar onlara lütuf değil, haktır. Hatta eksik haktır.Kürtlere, Dil Kültür ve Medeniyetlerini koruyup yaşatacakları, gelecek kuşaklara lojistiğinin sağlanacağı daha fazla imkanlar tanınmalıdır.
ERCAN ÇAĞLAYAN - KÖŞE YAZISI