Tefeciye paçayı kaptırırsan tefeci alacağını öyle ya da böyle tahsil eder. O şekilde etmez, bu şekilde eder. Bugün etmez, üstüne faizini koyar yarın eder. Ama mutlaka tahsil eder.
Koşulları belliyken tefeciye bulaşanın, ihtiyacını gördükten sonra direnip “kendini kahraman” ilan etmeye hakkı olmaz. Çok değer verdiğim bir bürokrat dostum, bir sohbetimizde bana İngilizlerin güzel bir sözü olduğunu söyledi: “Thebeggardoesn’thave a choice,” yani “Dilencilerin seçme şansı yoktur.” Geçmişte, ABD'nin eski Atina askeri ataşesi Robert Palm, Twitter hesabından Yunanistan’a hitaben aynı cümleyi kullanıp ayrıca “Yunanistan'a ne verirsek onu kullanacak” demişti.
Bugün Türkiye ne durumda acaba?
Bu tür ticarette kural hiç değişmez. “Ya aldığın paranın karşılığını verirsin veya borçluyu değiştirip borcu başkasının üstüne yazıp ondan tahsil ederler.”Biraz kaba olacak ama borç veren, evire çevire tahsil eder.
Sıcak para için tefeciye hiç bulaşmamalısın veya o andan itibaren sonuçlarına katlanmalısın. Çünkü parayı veren, kuralları da belirler. Hele dünyayı sömürgeleştirmiş devletlerin şirketleri bu konuda acımasızdır. Eğer parayı dışardan alırsan “milletin iradesini” yabancı sermaye sahiplerine teslim etmiş olursun.
Ya “beka” sorunu ne olacak bu arada?
Hâlbuki23 Aralık 2023 tarihinde 3. Finansın Geleceği Zirvesi'nin kapanışında Mehmet Şimşek, "Bana 'Çok ülke dolaştınız, Türkiye'ye para gelmedi.' dediler. Ben de dedim ki 'Yurt dışı seyahatlerimde kimseden para istemedim.' 'Türkiye’nin acil dış kaynağa ihtiyacı var, gelin bize para verin' demedik" diye konuşmuştu.
Ancak Batı ülkeleri, Türkiye ekonomisine genellikle karmaşık ve çok boyutlu bir perspektiften bakmaktadır. Bu değerlendirmelerde çeşitli faktörler dikkate alınmaktadır.
Batılı ekonomistler ve finansal kuruluşlar, Türkiye'nin son yıllarda gösterdiği ekonomik büyüme performansını ve makroekonomik göstergelerini yakından izlemektedir. Türkiye, genç nüfusu ve dinamik iç pazarı ile yüksek büyüme potansiyeline sahip bir ülke olarak görülse de, bu büyümenin sürdürülebilirliği konusunda endişeler bulunmaktadır. Özellikle yüksek enflasyon oranları, cari açık ve dış borç gibi sorunlar, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını artırmaktadır.
Türkiye'nin para politikası ve Merkez Bankası'nın bağımsızlığı konusundaki endişeler, Batı'da sıkça dile getirilmektedir. Faiz oranlarının siyasi baskılar altında belirlendiği yönündeki algı, ekonomik istikrar ve yabancı yatırımcı güveni açısından olumsuz bir etki yaratmaktadır. Merkez Bankası'nın karar alma süreçlerindeki belirsizlikler ve sık sık değişen politikalar, piyasalarda volatiliteye neden olmaktadır. Faiz oranları üzerindeki siyasi baskılar ve Merkez Bankası yönetimindeki sık değişiklikler, para politikasının etkinliğini zayıflatmaktadır. Bu durum, piyasalarda güven kaybına yol açmakta ve yatırımcıların Türkiye'ye yönelik risk algısını artırmaktadır.
Olumsuz değerlendirmelerin başında yüksek enflasyon oranları ve döviz kuru oynaklığı gelmektedir. Türkiye'de enflasyonun kontrol altına alınamaması, hayat pahalılığını artırmakta ve ekonomik istikrarı tehdit etmektedir. Aynı zamanda, döviz kurlarındaki dalgalanmalar, özellikle Türk Lirası'nın değer kaybı, ithalata bağımlı sektörleri olumsuz etkilemekte ve dış borç ödemelerini zorlaştırmaktadır.
Türkiye'nin iç ve dış politikadaki belirsizlikleri, dış politikadaki tutumu ve bölgesel gerilimler ekonomik değerlendirmelerde olumsuz etkileyen önemli bir faktördür. İç siyasetteki gerilimler, hukukun üstünlüğü konusundaki endişeler ve medya özgürlüğüne yönelik eleştiriler, demokratik standartlar açısından olumsuz algılanmaktadır. Özellikle Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz'deki askeri faaliyetlerin, Batı ülkelerinin Türkiye'ye yönelik ekonomik bakışını etkilemektedir;Batılı ekonomistler, Türkiye'nin ekonomik reformlar konusunda yetersiz kaldığını belirtmektedir. Jeopolitik riskler, Türkiye'nin yatırım ortamını ve ekonomik görünümünü olumsuz etkileyebilmektedir. Yüksek dış borcu ve cari açığı, ekonominin kırılganlıklarını artıran diğer faktörlerdir. Dış borcun sürdürülebilirliği konusundaki endişeler, ülkenin borçlanma maliyetlerini yükseltmekte ve finansal istikrarı tehdit etmektedir. Cari açığın büyüklüğü ise, dış finansman ihtiyacını artırmakta ve döviz rezervleri üzerindeki baskıyı artırmaktadır.
Türkiye, yabancı yatırımları çekmek için çeşitli teşvikler sunmakla birlikte, hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakları ve bürokratik engeller, kurumsal yapının zayıflığı gibi konularda eleştiriler almaktadır. Batılı yatırımcılar, yargı bağımsızlığı, mülkiyet hakları ve yolsuzlukla mücadele konusundaki eksiklikler, yatırım ortamını olumsuz etkilemektedir. Bu durum, yabancı yatırımcıların Türkiye'ye yönelik güvenini azaltmakta ve uzun vadeli ekonomik büyümeyi tehdit etmektedir. Türkiye'deki yasal çerçeve ve iş yapma ortamını dikkatlice değerlendirmekte ve bu konulardaki belirsizlikler yatırım kararlarını olumsuz etkileyebilmektedir.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye'nin kredi notlarını belirlerken ekonomik ve siyasi riskleri dikkate almaktadır. Türkiye'nin kredi notlarındaki düşüşler, finansal piyasalar ve borçlanma maliyetleri üzerinde doğrudan etkili olabilmektedir. Özellikle yüksek enflasyon, döviz kuru oynaklığı ve dış borçlar, finansal sağlamlık açısından zorluklar yaratmaktadır.
Batılı gözlemciler, Türkiye'nin ekonomik reformlar konusundaki taahhütlerini ve uygulamalarını yakından izlemektedir. Yapısal reformların hayata geçirilmesi, ekonomik çeşitliliğin artırılması ve sürdürülebilir büyüme politikalarının benimsenmesi, Batı'nın Türkiye ekonomisine yönelik algısını olumlu yönde etkileyebilir.Özellikle, yapısal reformların yavaş ilerlemesi ve ekonomik çeşitliliğin artırılmaması, uzun vadeli büyüme potansiyelini sınırlamaktadır. Eğitim, altyapı ve teknoloji gibi alanlarda yapılacak reformların eksikliği, Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir.
Yatırımcı güvenindeki düşüş ve sermaye kaçışı, Türkiye ekonomisinin olumsuz değerlendirilmesinde önemli rol oynamaktadır. Yabancı yatırımcıların Türkiye'ye yönelik risk algısının yüksek olması, doğrudan yabancı yatırımları azaltmakta ve sermaye çıkışlarını hızlandırmaktadır. Bu durum, ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Bu eleştiriler, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını ve zorluklarını ortaya koymaktadır. Ancak, her ekonomi gibi, Türkiye de bu zorluklarla başa çıkmak ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için çeşitli politika ve reformlar uygulayabilir. Batılı ülkelerin ve finansal kuruluşların bu değerlendirmeleri, Türkiye'nin ekonomik politika ve uygulamalarına yönelik öneriler sunmakta ve reformların önemine dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak, Batı ülkeleri Türkiye ekonomisini hem fırsatlar hem de riskler barındıran bir ekonomi olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmeler, Türkiye'nin ekonomik performansı, politika uygulamaları ve jeopolitik durumu gibi çeşitli faktörlere dayanmaktadır.
Türkiye Cumhurbaşkanı ve müttefikleri için seçmenin güvenini yeniden kazanmanın yegâne yolu, ülkeyi yeniden ekonomik büyüme rotasına sokmaktan geçiyor. Aksi durumda, Erdoğan'ın 2028'de iktidarı kendi seçeceği bir halefe devretmesi zorlaşacaktır. Nüfusun bir kısmının radikalleşmesi veNüfusun bir kısmının radikalleşmesi ve protest seçmene dönüşmesi halinde, ülke tüm bölgeyi önemli ölçüde etkileyecek siyasi iç çatışmalara sürüklenebilir.
Türkiye'nin ekonomik durumunu değerlendirirken, hem iç hem de dış faktörleri göz önünde bulundurmak gereklidir. Reformların hızla ve etkin bir şekilde uygulanması, Türkiye'nin ekonomik kırılganlıklarını azaltabilir ve sürdürülebilir büyüme yolunda ilerlemesini sağlayabilir. Ancak bu süreçte, hukukun üstünlüğü, demokratik standartlar ve yatırımcı güveni gibi unsurların da gözetilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ekonomik bağımsızlık ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak, Türkiye'nin gelecekteki ekonomik ve siyasi istikrarı için kritik öneme sahiptir. Bu doğrultuda, doğru politikaların ve yapısal reformların hayata geçirilmesi, Türkiye’nin hem iç hem de dış alanda daha güçlü bir konuma gelmesini sağlayacaktır.
Aslında Türkiye’de çözülmesi gereken pek çok sorun var…