Dicle kaç bin yıldır, özgürce, köpüre köpüre Basra’ya doğru akıyor. Geçtiği topraklara bereket ve hayat taşıyor. Yaz demeden, kış demeden, gece gündüz durmadan akıp duruyor. Bazen çığlık çığlığa; bazen de çığlığını içine gömerek sessizce salına salına… Geçtiği her yere hayat taşımış, dağları, dereleri aşmış, ovaları sulamış ve hatta ilk uygarlıkların doğumunda yatak olma görevi üslenmiştir. Dolayısıyla ilk uygarlıklar ve insanlık; Dicle’ye çok şey borçludur
Hiç duraksamadan, acelesi varmışçasına akmış; maratona kalkmış atlet gibi, nefes nefese… Uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra; büyük sularla buluşarak; sonunda varmak istediği deryasına kavuşur. Bu buluşma onun nefesini de keser. Yeni ve daha büyük sularla karışması; onu durgunlaştırır, dinginleştirir.
İlk doğumundan günümüze kaç yüz bin yıl geçtiğini bilmek zordur. Ancak; ilk insandan çok önce doğmuş; insanın başlangıcından günümüze kadar da tarihe tanıklık etmiştir. Tanık olduğu bütün öyküleri bağrında saklamıştır. Yükü hep ağır olmuş; bu yüzden de karsız dağ olmaz misali; hüznü sürekli yanı başında onu takip etmiştir. Buna rağmen mağrur olmayı elden bırakmamıştır.
Hevsel ’in yanı başında, Kırklar Dağı’nın eteğinde ona bir gerdan takılır. Bir değil, iki değil tam on gözlü bir gerdanlıktır bu. On gözlü gerdanlık, şehirle Pirler mekânı Kırklar Dağı arasına köprü olur. Yüzlerce yıldır çılgın akan, üzerinden geçişe kolayca izin vermeyen Dicle; gerdanlığını benimser. Gerdanlık onun ayrılmaz bir parçası olur. Gelinin beline takılan kemer gibi, Dicle’nin süsü olan On Gözlü, şimdiye kadar derya denizi dolduracak kadar suya yol vermiştir. Diyarbakır denince akla gelen Surlar, Hevsel, Dicle ve bunları tamamlayan gerdanlık ayrılmaz bir bütünlük oluşturmuştur. Gerdanlık böylece üzerinden bir o tarafa bir bu tarafa insanların geçmesine sırt vermiş. İnsanların yükünü omuzlamış, üstelik bundan da gocunmamıştır. Diyarbakır’ın Surlarına ayrı bir güzellik katarak, Hevsel ‘in başına da taç olmuştur.
On Gözlü Köprü; adeta bir tarih şehri olan Diyarbakır’ın kültürel mirası içinde yer alarak, önemli bir yer tuttuğu gibi; türkülere, öykülere konu olmuştur. Şehri ziyarete gelenlerin görmeden, üzerinde yürümeden gidemediği mekânlardan biri olur. Şimdi; Dicle’nin ayrılmaz süsü olan bu gerdanlığın üzerine karalar bağlanıyor. Ayaklarına zincir vuruluyor. Tarihe tanıklık etmiş gözlerine toprak dolduruluyor, üzeri betonlanıyor. Bu bağlarla; Dicle artık özgürce akamayacak. Geride bıraktıklarına ağlayamayacak. Vay başıma toprak.
Tarihe tanıklık etmiş Dicle’nin gözlerine toprak doldurmanın, onu kör etmenin, akan gözyaşlarını akamaz hale getirmenin vebali kimler üzerinedir. Buna seyirci kalınabilir mi? Türkülerin hatırına bile olsa; buna kıyılır mı? Üstelik 3-5 çay, birkaç kuruş para için. Hevsel, Dicle, Diyarbekir Kalesi buna kurban olmak istemiyor.