DTK Genel Başkanı Hatip Dicle, Kobani protostosu ile başlayan ve 42 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan olaylar, PKK-Hizbullah çatışması ve çözüm süreci ile gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Çözüm süreci bitiyor diye kimsenin tedirgin olmaması gerektiğini belirten Hatip Dicle, "Son sözü söyleyenler devlette Sayın Cumhurbaşkanı, Kürt tarafından ise Sayın Öcalan'dır. Bu süreç devam edecektir. Onun için bence insanların tedirgin olmasına gerek yok" dedi.
GAFFAR OKKAN OLAYI BİLE HİZBULLAH'A YIKILDI
Dicle, hayatını kaybeden insanların kendi insanları olduğunu, hepsine başsağlığı dileğinde bulunduğu belirterek, "Ne yazık ki son 30-40 yılda çok acılar yaşadık, 40 bine yakın insanımızı kaybettik. Geçmişten kaynaklı durumdan dolayı insanlar tedirgin olmakta haklıdır. 1990'lı yıllarda JİTEM gibi kurumların bu çatışmaları provoke ettiğinin canlı tanıkları olan insanlarız. 1992'de Silvan'da sadece NATO'da bulunan ve askerin kullandığı bir yangın bombası ile önce HEP'li bir esnafın işyeri yakıldı, sonra Hizbullah yanlısı bir esnafın işyeri yakıldı.
O zaman PKK-Hizbullah çatışması yoktu bile. İkisine de aynı bomba kullanıldı ve o bombanın sadece askeriyede bulunduğu ortaya çıktı. O zaman bunları mecliste açıkladık ancak gazeteler tek satır bile yazmadı. Milletvekilimiz Mehmet Sincar'ın öldürülmesi olayı da aynen öyle oldu. Rahmetli Gaffar Okkan olayı çok önemlidir. O bile Hizbulllah'a yıkıldı" dedi.
KARANLIK EYLEMLER TEZGAHLANIYOR
Provokasyonlar ile ne kadar acı günler yaşandığını kendilerinin bildiğini ama genç nesillerin bilmediğini söyleyen Dicle şöyle dedi: "Onun için biz arkadaşlarımızı şu konuda uyarıyoruz. Provokasyona gelmemeleri gerekiyor. Böyle bir çatışma ne Kürt halkının nede barış sürecinin yararınadır. Bir de üstelik anlamsızdır. Bildiğim için çok net söylüyorum PKK ve bütün birimleri Hüda-Par'ı hedef alan bir politikamız yoktur diyorlar. İkincisi Hüda-Par'ı IŞİD ile aynı tutmuyoruz, aynı kefeye koymuyoruz diyorlar. Oysa şimdi Diyarbakır'da duyuyorum ki o gün bazıları şu propagandayı yapmış, 'Hüda-Par ile IŞİD aynıdır' diye.
Düşün halkın tepkisi, kitlenin tepkisini nerelere yöneltiyorlar. Dolayısıyla ortada ben bundan çok ciddi şekilde şüpheliyim. Nasıl ki 1990'lı yıllarda JİTEM bunu yapmayı sağlayıp çatıştırdıysa bugün de paralel devlet denen bu mekanizma bölgede bir PKK-Hizbullah çatışması adı altında karanlık eylemler tezgahlamak istiyor. Bu konuda biz hükümeti de gerekli tedbirler alması konusunda uyarıyoruz. Adana'da bir gazete dağıtıcısı öldürüldü, Hükümet olayı ciddiye alıp faillerini mutlaka ortaya çıkarmalıdır, olay zaten böyle başlıyor.
Bizim tabanımız bu oyunları düşmemeli, hükümet te bunları açığa çıkarmalıdır. Çatışmayı önlemekte herkese görev düşüyor. Hüda-Par'lı arkadaşlara da görev düşüyor, bu konuda arkadaşlarını bilinçli hale getirmelidirler, bu tuzağa düşmemeliyiz. Hükümete de görev düşüyor, bu tür provokasyonları önleyici ve açığa çıkarıcı önlemler almalı. Geçmişte böyle olmuyordu, Gaffar Okkan ve Sincar olayı Hizbullah'a yıkıldı, biz böyle olmadığını biliyorduk. Bingöl olayı, Gaziantep'teki olaylar ciddi şüphe kaynağıdır. İçişleri Bakanlığı bu her iki olayı da ciddi bir şekilde sorgulamalı ve gerçekleri ortaya çıkarmalıdır.
Bunları yapanlar ciddi anlamda devlet içinde yuvalanmış, hükümete de asla yararlı olmayan politikalar güden kontrol dışı çetelerdir diyeceğim. Bunu paralele mi bağlarlar, nereye bağlarlar bunu ortaya çıkarmak hükümetin görevidir. Bunların PKK'ya, Hizbullah'a ve hükümete de karşı tavırları çok olumsuzdur. Demek ki, bir taş ile 3 kuş vurmak gibi hem bu süreci çökertmek gibi taktikler izlenebilir bu böyle bizim sezgilerimiz ile söylediğimiz şeylerdir."
40-50 KİŞİNİN ASKER KURŞUNU İLE ÖLECEĞİNDEN KORKTUM
Dicle olayların başladığı gece Diyarbakır'da olmadığını, Kobani'deki yönetimin yardım çığlığını bütün halkın televizyonlardan ve internetten takip ettiğini belirterek, "Biz Kuzey Kürtlerinden imdat istediler. Benim ilk aklıma gelen bunu duyan Suruç halkı sınırlara yürüyecek asker ateş açacak en az 40-50 insan ölebilir. Beni tedirgin eden ilk bu oldu. Selahattin Bey ve HDP bu çağrıyı yapmamış olsaydı bile bu 'havarlar' (yardım çığlığı) yetiyordu. Kürtlerin 12 televizyonu var, bunlar Kobani' yönetiminin son açıklaması diye veriyorlar. Dolayısıyla bunu gerçek boyutlarını bilenler ve siyasi hesaplar yapmayanlar bunun böyle olmadığını bilirler. Sonra olaylar farklı gerçekleşti, bir patlama gerçekleşti. Bence hükümet bu konuda önce üslubunu sorgulamalıdır" dedi.
YARDIMI GİZLEYEREK VİCDANSIZLIK YAPAMAYIZ
Kürt siyasetçilerin ve Öcalan'ın devlet müzakere heyetine sürekli Kobani için bir katliamın yaşanmaması için yardım koridorunun açılması yönünde görüşmeler yaptığını söyleyen Dicle, "İnsani yardımlar konusunda hükümetin yardımları oldu, yaralıları alıp tedavi etti, insani yardım gönderdi ve sınırlarını açtı. Hükümetin yaptığı insani yardımları gizleyerek vicdansızlık yapmıyoruz. Ama sonuç şu. Gerek PYD eş başkanı, gerek Güney Kürdistan yönetimi açıklamalarda bulundu. Silahların gönderilmesi için koridor açılmasını istediler.
YPG'nin elindeki hafif silahlar ile ve uluslararası koalisyonun havadan bir iki tankı vurması ile ilerleyiş durdurulamazdı. Kobani'nin bir tek penceresi ve nefes borusu Türkiye kalmıştı. Bu nedenle ısrar ile koridor açılmasını istiyorlardı. Türkiye'den beklenen şuydu. Biz bir çözüm süreci yürütüyor. Biz geniş bir Türk-Kürt ittifakı ile Ortadoğu'da en azından bu badireler içinde birlikte hareket etmek istiyoruz" diye konuştu.
"IŞİD VE PKK BİZİM İÇİN AYNIDIR" SÖZLERİ DERİN GÜVENSİZLİK VE KIRILMA YARATTI
Hatip Dicle, Türkiye'de bazı bakanların "IŞİD ile PKK'nın farkı yoktur" diye yaşananları seyretmesinin Kürtlerde derin güvensizlik ve kırılmalar yaratığnı ifade ederek, "Dolayısıyla Kobani'de sıkışma döneminde bakanlardan gelen, 'Çözüm süreci ile Kobani'nin ne ilgisi var', 'Kobani düştü düşecek', 'IŞİD ile PKK bizim için birdir' söylemleri Kürt halkında patlatma yarattı. Doğru teşhisler koymamız lazım. Bu kırılmayı onarmak için çok geç değil, üsluba dikkat etmek lazım, Biz üslubumuza dikkat ediyoruz, dikkat etmeliyiz, ama lütfen hükümet, muhalefet ve siyasetçilerde üsluplarına dikkat etsin.
Sayın Arınç dünyayı başlarını yıkarız dedi. Bu kabadayıların sokakta birbirlerine söyleyebileceği sözler olabilir. Ama bir devlet adamanın hele Sayın Arınç gibi tecrübeli ve aklı selim birinden böyle bir söz nasıl çıktı, gerçekten yakıştıramadım. Nasıl Sayın Arınç böyle tahrik edici bir sözü söyleyebilir. Ama biz asla onlara o sertlikle yanıt vermeyiz" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİ İLE DÜNYADA BİR MODEL YARATMAYA ÇALIŞIYORUZ
Dicle, bir milim bile barış umudu varsa kendilerinin bunu büyütmeye çalışacağını ifade ederek, "Bu bütün Türkiye halklarına sözümüzdür. Tekrar kötü günlere gidersek bizden olmayacak, bizden kaynaklanmayacak" dedi.
Dünyada bütün çözüm süreçlerinde uluslararası ara bulucular olduğunu, ilk defa dünyaya bir model yaratmaya çalıştıklarını belirten Dicle, şöyle dedi:
"Kendi sorunlarını kendi çözebilecek olgunluğa gelmiş iki taraf olarak dünyaya bakın biz Türkler ve Kürtler olarak kendi aramızdaki sorunu kendimiz çözebildik mesajını vermek istiyoruz. Başarırsak bu dünyada ilk örnek olacak. Bu süreçte de ilerleme epeyi yapıldı. Bu 15,2 yılda ilk defa karşılıklı eller tetkikten çekildi. Dolayısıyla bunun kıymetini bilmeliyiz. Yani çözüm için uygun atmosfer yaratılmış zaten çözüm böyle süreçlerde gelişir. Dünyada hiçbir süreç böyle tek düze ilerlememiş. Hep inişli, çıkışlı ve zaman zaman tıkanan zaman zaman arabulucuların araya girdiği ve çözdüğü süreçler olmuş.
Onun için Sayın Öcalan arabulucular istiyor. Uluslararası olmayabilir ama kendi içimizden 25-30 kişilik bir izleme kurulu istiyor. Barışa varmak için çok uzun bir yolumuz var ama barışta karşılıklı irade devam ediliyorsa ki ben iradenin devam ettiğine inanıyorum. Sayın Öcalan'ın son mektubu gerekse Cumhurbaşkanının sert üslubuna rağmen 'Ben bu yola baş koydum devam edecek çözüm süreci bu sürecin devam edeceği anlamına gelir. Son sözü söyleyenler devlette Sayın Cumhurbaşkanı Kürt tarafından Sayın Öcalan, son sözü hala barış umudu yönünde söylüyorsa bu süreç devam edecektir. Onun için bence insanların tedirgin olmasına gerek yok."