Diyarbakır’la Mardin sınırındaki köylerde 20 Haziran gecesi DEDAŞ’ın enerji iletim tellerinin sürtünmesi sonucu çıkan kıvılcımlarla başlayan yangına müdahale ederek can ve mallarını korumaya çalışan 15 köylü yanarak hayatını kaybetti, yüzlerce hayvan telef oldu, binlerce dönümlük ekili alan kül oldu, 6 köy ve bir mezrayı çevreleyen doğal yaşam alanı ise yok oldu. Bir felakete neden olan yangına müdahale etmekle, dahası yurttaşlarının can ve mal kaybının önüne geçmekle sorumlu olan devlet kurumlarının içine düştüğü acziyet, zamanında yapılmayan müdahale tartışma konusu oldu. Bizatihi yangını yaşayan köylüler tarafından zamanında yangına müdahale etmeyen yada edemeyen ilgili devlet kurumları eleştirildi. Devletin, yani devleti yönetenlerin görevi kamuoyuna yansıyan bu eleştrileri dikkate almaktır, özellikle mağdurların sesine kulak vermektir, olayı aydınlatmak için derhal adli ve idari soruşturma başlatmaktır, en önemlisi ortaya çıkan mağduriyetleri kuşkuya, kaygıya mahal vermeden acilen gidermektir, yaraları sarmaktır, ilgili, ilgisiz kurumları suçlamak değildir, en üst perdeden tehdit etmek değildir, hele devleti eleştiren, sorgulayan yurttaşları mezar hırsızlığıyla, yani nebbaşlıkla suçlamak hiç değildir…
*
Mağdur köylüler, olayın tanıkları yangının DEDAŞ’a ait enerji iletim hatlarından kaynaklandığını, olay anını kendi gözleriyle gördüklerini, hatta kayıt altına aldıklarını, dahası ilk andan itibaren ulaştıkları ilgili devlet kurumlarının olaya ilgisiz kaldıklarını, hatta Mardin Büyükşehir Belediyesi üzerinden ulaştıkları bakanlık yetkililerinin kendilerine yangın söndürme helikopterlerinin gece görüş cihazlarına sahip olmadıklarını, dolayısıyla yangına müdahale edemeyeceklerini söylediklerini iddia etmektedir. Durum bu kadar açık ve tüm çıplaklığıyla orta yerde duruyor, anlaşılmayan hiç bir tarafı kalmamıştır olayın. Peki AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne diye ilk açıklamasında, “Diyarbakır ve Mardin’de çıkan anız yangını…” diyerek, dikkatleri DEDAŞ’ın üzerinden savuşturuyor, daha doğrusu yangının sorumluluğunu köylüye yıkacak açıklamalarda bulunuyor. Devletin tepesindeki Cumhurbaşkanı anız dedikten sonra hangi savcı aksi yönde bir soruşturma yürütebilir, DEDAŞ meselesine bulaşmayı göze alabilir. Devletten ihale alan, bir anlamıyla işvereni devlet olan DEDAŞ şirketine bu kadar açıktan arka çıkmak, daha doğrusu köylüye adeta kan kusturan bir şirketi, görevini yapmayan bir kurumu bu kadar aleni korumak, kollamak devletin başı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görevi değildir, bilakis bu kurumun denetleyeni, karını, zararını, yatırımlarını, sermaye birikimini, vergi durumunu, nihayetinde kamu yararına uygunluğunu, kamu güvenliğine etkisini denetlemek, varsa yolunda gitmeyen bir durum ona müdahale etmektir. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP Grup konuşmasında konuya ilişkin yaptığı açıklamaya ayrıntılı bakmakta yarar var…
*
Olayda hayatını kaybedenler için taziyede bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “20 Haziran'da Diyarbakır ve Mardin'de çıkan anız yangını yüreğimizi yaktı. Yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum yaralılara acil şifalar temenni diliyorum. Bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Devletimiz ilk andan itibaren seferber olmuştur. Yangına müdahale öncelikle büyükşehir belediyeleri sorumluluğunda olmasına rağmen bakanlığımız süratle müdahale etmiştir…” diyor. İfade edildiği gibi devlet ilk andan itibaren seferber olmamıştır, sabaha kadar yangına müdahale etmemiştir, kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, “Bu yangın beni aşıyor demiştir…” Ayrıca, Büyükşehir Belediyelerin, daha doğrusu belediyelere bağlı itfaiye birimlerinin görevi meskun mahallerdeki yangınlara müdahale etmektir. Türkçesi belediyelere bağlı itfaiye birimlerinin görev alanı meskun mahal alanlarıdır, kırsal bölge, ormanlık alan değildir. Kırsaldaki yangınlardan Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile AFAD sorumludur. Kaldı ki belediyelerin ne kaynakları, ne elindeki teçhizatı, ne donanımı, ne insan kaynakları kırsal alanda çıkan yangınları söndürmeye yeterlidir. Belediyelerin kırsal alanlarındaki, ekili arazilerdeki, özellikle de ormanlık alanlarındaki yangına müdahale etme kapasitesi sınırlıdır. Ayrıca itfaiyenin sorumluluk alanları bellidir, daha çok meskun mahal alanlarıdır. Belediyelerin kaynakları yeterli olsa bile, yangınlara havadan müdahale araçlarını satın almak istese bile bunun için merkezi idareden izin almak zorundadır. Örneğin havadan yangına müdahale araçları olarak kullanılan helikopter, uçak gibi gelişmiş araçları satın almak bir yana, belediyeler kaçak yapılaşmayı tespit edebilmek için dron kullanmak istese bile vali ve ilgili bakanlıktan izin almak zorundadır. Belediyeler, valiliğin, bakanlığın izni olmadan bir dron bile uçuramaz…
*
Felaketin üzerinde tepinen değil, felaketi yaşayan köylü, zaten görev ve sorumluluğunu yerine getirmeyen ilgili kişileri, kurumları Allah’a, halkın vicdanına havale etmiştir, Cumhurbaşkanı’nın ayrıca beddua etmesine ne gerek. Ne diyelim…
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması bir bütün olarak eleştrileri boşa çıkartan, hatta susturmaya, itham etmeye yönelik cümlelerden oluşuyor. Cumhurbaşkanının görevi, 15 kişinin hayatını kaybettiği olayı ayrıntılı olarak ortaya çıkaracak çalışmaya öncülük etmektir, maddi gerçeğin ortaya çıkmasına katkı sunmaktır, herhangi bir şirkete yöneltilmiş eleştirileri boşa çıkartmak, yargıya yön vermek değildir. İnsanların tek istediği ki en çok da köylünün istediği tarafsız yargının olaya el koyması, tüm yönleriyle olayın araştırılması, maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Görevini yapmayan kurumları eleştirmek, sağlıklı bir araştırmanın yapılmasını istemek neden kefen hırsızlığı olsun ki, bunu anlamak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sarf ettiği cümleleri anlamak mümkün değildir. Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Devletimiz tüm kurumları ile yangını söndürmek için canını dişine takarak çalışırken diğer tarafta bir avuç kefen hırsızı ahlaksızca selden kütük kapma yarışına giriyor. Kimse kusura bakmasın bunun adı siyasi nebbaşlıktır!..” söyleminden sonra yapılacak soruşturmanın neticesinde halkın hakkının, hukukunun korunacağına, hatası ve ihmali olanların yargı karşısına çıkartılacağına, adaletin yerini bulacağına inanmak kolay değildir. Demokratik kamuoyunu bu yangının takipçisi olması, mağdur olanların haklarının korunması için sürekli konuyu gündemde tutması önemlidir. Sürecin nasıl ilerleyeceğini demokratik kamuoyunun tutumu ve çalışmaları belirleyecektir…