Devlet: Bir coğrafya üzerinde tarihi bağlarla bir arada bulunan insan kümesinin üzerinde egemenlik haklarının uygulandığı kurumlar üstü yapıdır. Toplu halde yaşama, güvenlik kaygısı, egemenlik tutkusu, liderlik vasfı, sahip olma sevdası, kendinden olanı yüceltme… ve benzeri nedenlerle devletler kurulmuştur.
Devletin temel prensiplerini; sınırları belli bir toprak parçasına, güç, kuvvete sahip ve halkının olması olarak sıralayabiliriz.
Devlet hukuki açıdan da: Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan, sınırları belli ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir.
Devlet şekil olarak; Üniter ve Karma (Konfederasyon, federal) olarak iki kısma ayrılırken Egemenlik olarak da: Monarşik, Oligraşik, Teokratik ve Demokratik olarak adlandırılabilir.
Günümüz dünyasında ülkelerin, sınırlarının ve egemenlik hakkının belli olması, insan hak ve ihlallerine önem vermeleri elzemdir. Dünya dediğimiz ve üzerinde yaşamak zorunda olduğumuz gezegende devletlerin birbirlerinin ve egemenlik haklarına saygı göstermeleri gerektiğidir.
Peki çağımızda olması gereken devlet dinimiz açısında önemi nasıldır? Veya İslam’da kişi mi, devlet mi da önemli? Günümüz İslam ülkelerinde devletlerin bu kadar kutsal olmaları dinin bir gereği mi?
İşin tarihi boyutuna geçmeden önce belirteyim ki, İslam da kişi çok önemli olmakla beraber devletin varlığı da İslam ahlakının toplumda yerleşmesi açısından önemlidir.
İslamiyet’in ilk doğduğu kent olan Mekke, bir devlet değil kabilelerin denge üzerine idare etikleri ticaret merkezli bir kenttir. Bu dönemde (on üç yıl) Peygamberimiz sallallahu aleyi ve selemle indirilen Kur’an ayetleri İman esaslı ve tevhit merkezli bir din inancını tesis etmek için idi. peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu tebliğ yapmış, toplamda 400 kışı ona iman etmiş ve neticede Medine ye hicret etmek zorunda kalmıştır.
Medine ye gelişi ile beraber yeni bir dönem başlamış, devlet başkanlığı diyebileceğimiz bir görev üstlenmiş “Medine vesikası” ile Medine de yaşayan tüm insanların bir arada güvenle yaşamasını sağlayan anlaşmalar yapılmış, diğer devletlere elçiler göndermiştir.
İşin bu boyutuna baktığımızda günümüz modern devlet anlayışına uygun bir devlet oluşturduğunu, tebası, toprağı ve siyasi otoritesinin olduğunu, başka devletlerle anlaşmalar yapıldığını, asker toplama, hukuki etkinliğini olduğu, vergi alındığını görürüz.
Medine de oluşan devletin temel yapısı, bir arada yaşayan farklı inanç ve toplulukların iç işlerinde farklı dış tehditlere karşı ortak hareket etme prensibi üzerine idi.
Ancak zaman içinde İslam’ın gelişmesi, Hendek savaşı ve bir kısım Yahudilerin tutumu devlet yapısı farklı bir boyut kazanmıştır.
Medine de oluşan ilk İslam devletinde dikkat edilesi gereken önemli bir unsur, belli bir kavim ve ırkın bir araya gelme olayından çok belli ideolojiyi (İslamiyet) benimseyen kişilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir topluluğun yanı teba’nın varlığıdır.
Dinimiz İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an, adaletin egemen olduğu ahlaklı bir toplumu hedefler. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” ve Kur’anda, “en güzel ahlak üzeresin” denilmesi bunun en güzel delilleridir.
Yine dinimiz İslam’a göre, İman, sorumluluk ve kurtuluş bireyseldir. “Allah her şahsa, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir…” (bakara 286) Güçlü bir imana, iyi bir ahlaka sahip ve bilinçli Müslümanların bir arada oluşturacakları devlet iyi bir devlettir. Kişi endeksli olan İslam herhangi bir devlet biçimini ve rejimini önermez.
İslam’da devlet vatandaşlığından çok İslam kardeşliğine “Müminler ancak kardeştirler…” (Hucurat 10) önem verir.
Hukuki açıdan devletin yaslarından çok helal, haram kavramlarına ve toplumun kabul görmüş, gelenek, görenek ve ahlak yapısından çok Kur’an ve onun izahatı olan sünnete önem verir. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre de. Eğer Allah’a ve ahret gününe iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resulüne arz ediniz…” (nisa 59 diy. Meal)
Üstünlüğü makam ve bir ırktan değil takvada olduğunu belirtir. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve birbirinizi tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat 13)
İslamiyet devletten çok ferdin ıslahına daha önem verir, bir bayrak altında yaşayanların hukukunun yanında tüm Müslümanların hukukunu korumayı da hedefler.
Selam ve dua ile.