Dediler ki, ‘Vali kapıya gelmiş, dönmüş’…!
Vay beee.
Niye ki?
HDP’liler varmış salonda.
Hangi salonda?
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin ödül töreni düzenlediği salonda.
Oradaydık, hayret ettik!
Tören iptal mi oldu?
Hayır, çünkü geleneksel bir tören, üstelik 36’ıncısına tanıklık ettik.
Kurucularındanım Cemiyetin, aynı zamanda 15 yıl başkanlığını yaptım.
Böyle bir iki küskünlük, bir de emrivaki durumla karşılaştık, ancak bunlardan dolayı cemiyetin tüzel kişiliği, şahsiyeti, varlığı sarsılmadı.
Cemiyet ev sahibi konumu gereği kentteki bileşenleri etkinliğine davet eder, gelip gelmemek misafirin inisiyatifidir. Ancak misafir, başka bir misafirin davet edilmesine, oturma düzenine müdahil olma hakkına sahip değildir. Üstelik davet sahibi gazeteciler ise, bir de kurumsal kimlikle yapılmış bir davet var ise, davet edilenlerin makam ve mevkileriyle baskı unsuru olma gibi bir hakkı söz konusu değil, olamaz da. Olan yerler, alanlar vardır, ancak bunun adresi Diyarbakır olmadığı gibi, gazetecilerin mekânı hiç değil.
*
Geceye Bağlar Belediye Başkanı da katıldı.
İlginç olan; seçimle Bağlar Belediye başkanlığını kazandığı halde bu hakkı elinden alınan HDP’li başkan da vardı ödül töreninde. HDP’li başkan ‘makamımı gasp edenlerle aynı ortamda olmam’ gibi bir imada bulunmadı, Bağlar başkanının yaptığı konuşmayı dinledi, nezaketini bozmadı. Milletvekili Remziye Tosun ile birlikte geceyi tamamlayıp ayrıldılar.
*
Başkanlık yaptığım dönem yine ödül töreninde benzer bir durum yaşamıştık.
Bir bölge valisinin hesabına gelmeyen davetlilerimiz vardı. Töreni protesto manasında geceye gelmediler, alternatif gece yaptılar. Tarih tekerrür derler ya, onun gibi bir durum. 9 veya 10’uncu ödül töreniydi, 27 yıl önceydi. 36’ıncı ödül töreninde baktım ki, bir şey değişmemiş. Ayrıştıran, yok sayan, diyaloga kapalı monolog sistem anlayışı devam ediyor. Hâkim, sahip mantığı ile yol haritasını dayatıyor.
*
Hal böyle olunca kentlerin ve ülkenin sorunları çözümsüz kalıyor.
Diyalog olmuyor.
Bireyler ve gruplar ötekileştiriliyor.
Ayrışma ve ayrıştırma deneyimleri devreye giriyor, bireylerin ve toplumların müzakere yetenekleri köreltiliyor.
Sonrası zaten kör nokta!
Türkiye Cumhuriyeti gibi farklı din, dil, ırklara mensup bireylerin yaşadığı bir ülkede, Devlette millet adına görev yapanların çok dikkatli olmasının yanı sıra yapıcı olması gerekmiyor mu?
Evet..
Devlet-Millet-Yönetim anlayışını ortaklaştırıp, içselleştirmek lazım.