Sevdayı yaz, dedi bana irem bahçelerinden çaldığı kısık gülüşüyle.
Bir iflahtan bir infilaka taşınmalıyım öyleyse. Kendimden kovulduğum kentlere ahdim olsun.
Kapağı yırtık eski bir anı defterinden sözcük sözcük dökülmeliyim tenine. Begonvil yapraklarından toplayıp renklerimi ilmek ilmek işlemeliyim gözlerinin değdiği her yere. Yüzünü görünce dağılan sis gibi dağılmalıyım.
O siste üşüyen kalbin rüzgârıyım, kabul eyle beni.
Karşıdan karşıya geçerken ayağı tökezleyen atlar gibi telaşlıyım. Ardına saklandığım günlerin anısına ellerinden tutmalıyım. Telaşlıyım dağı kuşatılmış bir isyancı kadar.
İçimi bir çakı gibi tırmalayan aşkların artığıyım, kabul eyle beni.
Yanılmak ve yanmaktan başka hiçbir şey yapamadım bugüne kadar. Dağlandığım dünyanın küçük bir anısıyım o kadar. Yalnızlığı çoğaltıyor dünya, bir vakit aşka durup beş vakit ihanete dönüyor dünya. Bir yol türküsüyle başlayıp en güzel çocuklarını parçalıyor dünya.
Dağınık bir yol türküsüyüm, kabul eyle beni.
Göğün sarhoş kuşlarına borcum var. Gözlerini geceye bileyen o çocukların hepsi öldü. O çocuklara borcum var.Mataramda şarabım ekşimiş, bir unutuşa bırakmak istiyorum kendimi, yosunlu bir uçuruma. Gömmek istiyorum dilimi şarabına.
Say ki uçurumuna tutunmuş bir incir dalıyım, kabul eyle beni.
Bu çağın bir masalı var. Kanatları kalbime değen o uzak diyarların, o sebepsiz ayrılıkların sancısında kıvranıyorum. Sırrımdaki ipeğe, sırtımdaki şevkate yemin ettim. Altın bir kalbe kustuğun kinin emanetimdir.Kapı kapı savurduğun kin, diyar diyar anlattığım masal olacak.
Her satırında af dilediğim bir masalım, kabul eyle beni.
Çember çeviren çocukluğum çamurlu bir sokakta debelenip duruyor epey zamandır. Bir avuç toprakla, bir tutam telle yaptığım oyuncaklarım epey zamandır duruyor o sokakta. Çamuruma damla katan babam, o sokakta kolunda silik bir dövmeyle duruyor. Ceylanların tel örgülerin arasında tutsak edildiği o kentte annemin kokusunu arıyor babam.
Kaybettiği kokuyu arayan o sızıyım, kabul eyle beni.
Bir nalbant kalbime çakıyor öfkesini. Girdiği tüm yarışlarda yenilmiş ayağı kırık bir kısrak gibi ölümün kulvarlarındakoşturuyorum. Yorgun ve ritmi bozuk kalbimle sana koşuyorum. Dar bir dağ geçidinden, uzun hikâyelerden koşturuyorum.
Kırk ahla çağırdığın bir derviş nidasıyım, kabul eyle beni.
Suyun yasına, dağın havasına inandım. Işıklarını susturan köy evlerinin dağınık sabahlarına inandım. Acıyı çoğaltan yalnızlıklara, ayrılıkları güzelleştiren aşklara inandım.Taşlar kırılıyor sabahın göğsünde, bir işçinin öfkesiyle değiyorum sana ve sabaha.
Kırbacı şakıyan bir eşkıyayım bu sabah, kabul eyle beni.
Merdivenlere oturmuş bir sestir kalbim. Derme çatma aşklardan kurulmuş bir merdivendir kalbim.Babamdan miras, dengbêj ağıtlarından ödünç aldığım kelamdır kalbim.Uçuruma tırmanan asmanın gümüş yaprakları kuruyor güneşi görünce.Akşamına uçurum bir iniltidir kalbim.
İniltideki ince tınıyım, kabul eyle beni.
Sular birbirine karışıyor da ölüm karışmıyor.Bana benzeyen tüm camları kırdım. Cama yansıyan gülüşümü söküp attım yerinden. Vazoya sinen sesimi yutkundum ölesiye.Yarını zakkum gibi sulayan bir fıskiyedir zaman.
O fıskiyede çıldıran damlayım, kabul eyle beni.
Dilimi yasak bir gönderiye çeviren hayattan alacağım var.Parolamı unutmuşum bir öpüşte. Ezberinde beni tutan devlet, kalbimi okuyamıyor. Gözlerimin ıssız kahvesine esmer bir çocuk düşmüş. Kapı önünde uyuyan bir tülbenttir anneler burada.
Beyaz tülbentlerde gözyaşıyım, kabul eyle beni.
Yağmurların değişik adları varmış. Amel defterimde hem müntehir hem müptezel yazılsın adım şimdi.Zor bir cinayetin eksik yakamozları tamamlanıyor hançerimde. Ne kaçacağım bir Hira ne çıkıp dertleneceğim bir Tur-i Sina var.
Sözcüklerini bulamamış bir peygamberim, kabul eyle beni.
İliksiz bir düğmenin sarhoşluğuyla takılıyorum sokaklarda. Soluğu kısık bir günde geleceğim. Tüm mızrakların değdiği bir boşluktan geleceğim. Duvarından çekilmiş bir tuğla, düşüp kırılan bir cam gibi geleceğim.Açıktan yüzen gemiler patikaları bilmez.
Patikada yeşeren bir papatya gibi geleceğim, kabul eyle beni.