Ben bu kentin acılarını çekiyorum, yalanlarına ortak oluyorum, beynime ihanet ediyorum.
Aşüfte hayatları gözlüyorum, gözbebeklerim renklerin tonunu kudurganlaştırıyor.
Ellerim kirleniyor, kanıyor, bulutsu dudaklarım gökyüzünü kirletiyor...
— Hadi, konuş,
— Neyi
— Yaşamı, hayatı
— Vücudumun kimyası değişmiş, diyorum
— Bazen hayatı ve yaşamı idame eden o korkunç görüntülerdir, diyor
—derler ki; gece işlenirmiş günahlar…
Elleri büyük, kirli, yalınayak çocukların çöp taramalarında enflasyon çekişiyle sümüklerini çektiklerini gözlüyorum.
Gözlerimin iris tabakasında renkler kayıyor, ikiye indirgeniyor, her yan siyah beyaz, insanlar soğuk yemiş narenciye vurgun yemiş dalgıçlar gibiler...
Sonra, siyasetçilerin mikrofonları cazgırlaşıyor, halkın üstünde kurşun-i bir evham, ağzı yanan o evhamı öpüyor gizlice ve uysallaşıyor...
İktidardayken gitmem diyor. Muhalefetteyken sandığı istiyor…
Bir çift güvercin vuruluyor, birinin kanadı kırılıyor, diğeri yargılanıyor...
Biri Picasso'ya kızıyor, belki de tükürüyor...
Birileri 7,4 rihter ölçeğiyle sallanan ve yerle bir olan kentlerin rantını hesaplıyor, yaşamımızı, mahremiyetimizi görselleştiriyor…
Biri ekmeğimizi çalıyor, sigaramızı, umutlarımızı, hayallerimizi biz ki; bütün bunları kutsamıştık içimiz yanıyor, kendi tanrımızı öpüyoruz kanatırcasına...
Biri sırtımızdan vuruyor puşt işlemeli kınsız hançerle…
Bir diğeri; çömeliyor çilingir soframıza kızlık kanımızı demliyor,
biri türkülerimize tükürüyor, bizi taaa derinden yaralıyor, üstümüze işiyor!
Biri talanlarla birikimimizi çalıyor; bavul-bavul hortumluyor, filler üzülüyor hortumlarını kestiriyorlar utançlarından...
Biri bizi kadavralıyor, organlarımızı satıyor ölçek-ölçek...
Birileri lisanımızı emiyor, dilimizi, bizi inkâr ediyor birileri...
Sonra metalik ses tonlu, siyah arabalı, siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü, siyah çantalı adamlar geçiyor, çantalarla ölüm satıp, ölüm alıyorlar...
Karanfiller kanıyor, babalara sarılış cenderesinde menekşeler boyunlarını büküyor...
Dağınık duruyor ölüler; saçları taranmamış kız çocukları gibi, yerde kedi ölüsü, kucağımızda kedi, resmin yüzü yok kimya analizlerinde...
Sanat galerilerinde üstümüze işeniyor! Bir yanımız alınıyor, öbür yanımız yargılanıyor...
Kutsal şehirlerin kutsiyetleri kirleniyor, minareler şehrinde tütsülenen bedenler, Karaköy’de zürafa sokağı boynuzlanıyor, geyikler üzülüyor...
Aksaray'da boyunlar yağlanıyor, Etilerde rendeleniyor...
Podyumlarda endamlar silikonlu, yüzler neşterli, elbisenin eti satılıyor, podyum geçitlerin de, sunaklar dantelâlı yataklarda, sunaklar haremleşiyor...
Ve yunuyor gözündeki etik yastıklar, sevişiyor dudaklar bakir şarap taslarında dudakların mührü çözülüyor nü yataklarda, kül kokulu baygın gençlik sevici yataklarda ahrazlanıyor...
Avuçlardaki kan motifi güneş yoksunu, morg istasyonlarında çözeltiliyor...
Sunaklarda ikinci baharın şarapsal durumu cinsel durumlara takılıyor, tımarhane koridorlarında labirentler son donuk, sönük defiledir. Sonra gözlerin kayıyor, çocukluğunun limoni sabahlarına düşlediğin bu kent değildi, göğsünün en saydam yeri kırılıyor, kolonilere ayrılıyor vücudun...
İşgal organların kıl kurdu, endamlar içten kemiriliyor ne idüğü belirsiz kültürlerle
Ve kültürler vantuzlanıyor...
Yaşadığın topraklar talan ediliyor, hayatlar kirleniyor
Yaşam kahpe süzgeçlerden süzülüyor
Ve cinayet fotoğrafları faillerini aramaya başlıyor
Kayıplar umut yolculuklara çıkıyor, cumartesi annelerinin gözyaşları kadavralanıyor...