Deprem sadece birkaç ili yıkıp, altını üstüne getirmekle kalmadı, geniş bir coğrafyayı derinden sarstı. Geride etkisi uzun yıllar devam edecek bir enkaz bıraktı. Yıkım etkisi yaratan artçıları halen de devam ediyor. Korunak olması gereken ama barınak olarak yapılan evler insanların başına yıkıldı. Depreme hazırlıklı olan ülkelerde deprem olduğunda en güvenilir yer olarak gördükleri evler bizde en güvenilmez yapılar olduğu ortaya çıktı. Daha önceki depremlerde yaşanan afetlerin bir benzeri daha yaşanmak zorunda kalındı. Sürekli bilim adamlarının dile getirdiği gibi insanları deprem değil, yanlış yerlerde inşa edilen dayanıksız, güvensiz binalar öldürdü. İnsanları sevdiklerinden ayırdı.
Yıkılan binalar bir süre sonra bir biçimde inşa edilecek. Depremden gereken dersler çıkarılırsa daha dayanıklı ve sadece barınma için değil korunmak için inşa edilen konutlar da yapılabilecek. Ama yitip giden canlar, bir parçasını enkaz altında bırakanlar ya da yaşadığı travmayı bir ömür boyu beyninde ve kalbinde taşıyacak olanlar ne olacak. Dolayısıyla deprem sadece binaları yıkmakla kalmıyor. Daha büyük yıkımı geride kalan insanlar üzerinde yapıyor. Çünkü geçmiş Erzincan, Lice, Van ve Marmara depremini yaşayanların kalbindeki ve yüreğindeki yara her zaman kanıyor. Kabuk bağladığı sanılan yara her hatırlandığında tekrar tekrar kanıyor.
Depremin yarattığı sarsıntı, yönetimden birey ilişkilerine kadar, yaşama dair ne varsa hepsini sınavdan geçiriyor. Eleğin üstünde kalanları ve eleğin altına düşenleri acı biçimde gösteriyor. Çoğu zaman yıkımın sıcaklığı geçtikten sonra enkazın üstünde olanlar hayatın acımasızlığıyla baş başa kalıyor. Herkes gücü yettiğince kendi yarasını sağaltmaya çalışıyor. Bu yüzden yaşananlar gelecek hakkında fazla umutlu olacak fazla veriler sunmuyor. Enkazdan kurtulanlar için artık 6 Şubat bir dönüm noktası olacaktır. Hayat öncesi ve sonrası diye acılara tutunarak devam edecektir.