Deprem sonrasının sosyolojik araştırmalarında, söz konusu deprem felaketi sonrası etkenlerle baş başa kalan toplumda, yoğun bir şekilde öfke, kızgınlık ve sinir halinin ortaya çıkması olasıdır. Bu noktada araştırma yapılan çalışmalar, demografik özelliklere göre farklı sonuçlar vermiştir. Depremden etkilenen çocukların korku ve kaygı karşısında çok daha hassas bir yapıda oldukları, alt sınıflar toplum piramidinin en üst tabakasından çok daha keskin olarak olumsuz yönde etkilendiği tespit edilmiştir.
Çok büyük yıkıcı etkiye sahip olan depremlerde, ortaya çıkan büyük can kayıpları, beraberinde insanın doğasından gelen bazı olumsuzlukları da getirir. Özellikle yardımlaşma, arama kurtarma, enkaz ve sosyal yardım çalışmalarının eksik kaldığı, özsel olarak insanda “yalnızlık” hissinin yoğunlaşmasına neden olur. Doğal afetler, insanın kendisinden bağımsız olarak meydana gelse de, sosyal yardımlaşma bireyin kendisini bütünün parçası olarak hissetmesi adına önemlidir.
6 Şubat depreminden hemen sonra, hükümet tarafından, kurtarma çalışmalarında yavaş hareket edilmesi ve yetkililerin depremden kurtulanlara, bazı açıklamaları ile rahatsızlık ve öfke yaratığı depremzedelere, Ak Parti Genel Başkanı’na bağlılıklarını gözden geçirtti.
Çünkü 20 yıldır süren yandaşlığın ve yolsuzluğun, kurumların içini boşaltması da deprem öncesi denetimi, deprem sonrası müdahaleyi zayıflattı. Devlet kurumları birbirine güvensiz davrandı. Devlet kendi kurumlarına güvenmezse, halk onlara neden güvensin?
STK’lar, siyasi partiler ve muhalefet partilerinin yönettiği belediyeler, depremden en çok etkilenen bölgelerin çoğunda, “vekil hükümet” oldular ve hükümetin çok az yardımının geldiği bölgelerde “yardım dağıttılar, tıp merkezleri yaptılar, çöpleri topladılar, yangınla mücadele ettiler ve yolları yaptılar” devletin müdahalesinde oluşan boşluklar dolduruldu.
Ülkedeki 20 yılın en büyük ekonomik kriziyle birlikte,deprem felaketine karşı, iktidarın sağır kulakları, öfkeyi büyütüyor, büyük ölçüde yoksul halkın, seslerinin duyulmamasına duyduğu bu öfke. Türkiye’nin en popüler siyasetçisi olan Ak Parti Genel Başkanına, bu grup bağlılıklarını gözden geçirmesine neden oldu. Hâlbuki partisini ve en çok onu destekleyenler bu yoksullardı.
Popülist liderlerin, zayıf görünmekten korktukları için, genelde hataları kabul etmeye isteksiz olduğu gerçeğini, göz önünde bulundursak, iyi zamanlarda bile fazla alıngan biri olan Ak Parti Genel Başkanı, bu dönemde eleştirilere karşı çok fazla hassas durumda olduğu daha açık görüldü. Ancak hatalarını inkâr edemeyeceğini kısmen fark etmesi, onu 10 Şubat’ta, “…Müdahaleleri arzu ettiğimiz hıza ulaştıramadığımız bir gerçektir…” 27 Şubat’ta ise Adıyaman’da “…depremin ardından ilk birkaç gün istediğimiz çalışmaları yapamadık. Bu yüzden sizden helallik istiyorum…” ifadelerini kullanmak zorunda bıraktı.
Üstelik önümüzde seçim de var,
Ak Parti Genel Başkanı için, 14 Mayıs tarihin de, okulların tatile girmesi ve Hac ziyaretine denk gelmemesini hesaplayıp, böylelikle kendi seçmen katılım oranının da artmasının beklendiği en iyi seçim tarihi 15 Mayıs düşünmesine rağmen, bu şartlarda kazanma şansı çok zor gözüküyor.
Bir taraftan içeride baskıcı tek adam sistemi oluşturmak için 20 yıl uğraşırken, dışarıda da yani bölgedeki, diğer ülkelerle ilişkide kritik rol üstlenen Ak Parti Genel Başkanı’nın, 15 Mayısta seçimi kaybetmesi, hem Orta Doğu’da, hem de dünya genelinde etkileri olacaktır.
Türkiye’de henüz halen muhalefet yapamayan, muhalefetin ana muhalefet lideri Ak Parti Genel Başkanı’nın gölgesinden sıyrılmayı hedefliyor gibi gözüküyor. Bu hedefe ulaşılırsa, muhalefet açısından iyi bir yol olur.
Çünkü güç biz de, yani halkta kendini ve ülkesini düşünen bireylerde, siyasi partilerden bize hayır yok. Ak Parti Genel Başkanının, tek korktuğu “halk,” halkının gücünü çok iyi biliyor. O biliyor biz de bilelim. Ak Parti Genel Başkanının, bir kere tek adam olmuş, hep başkalarını eleştiren söylemleri ile seçmeni etkilediğinden, kendine çok güvenen Ak Parti Genel Başkanı kontrolsüz konuşmaları ile hata da yapmaya başladı. Önceleri bu kadar hata yapmıyordu.
21.12.2021 Tarihinde NTV’de Gazeteci Mehmet Barlas’ın “Bazen gündemi belirlemek için mi bu tarz açıklamaları yapıyorsunuz? … …Bilerek mi bu polemikleri başlatıyorsunuz” sorusuna Başbakan Erdoğan şöyle cevap verdi; “Eğer gündemi ben belirleyemezsem Başbakan olamam. Bu tür tartışmaların zamanlamasını ben belirliyorum. Bazen arkadaşlarımızın bile haberi olmuyor” dedi.
Bence çok doğru bir cevap verdi. Demirtaş’ın cezaevinde olmasının nedenlerinden biri de, Gündemi belirlemesiydi.
Bir müddettir ekonomide ve dış politikada sıkışmışlığın Ak Parti rejimin sonunu getireceğini düşünenler var. Hele bazı kesimlerde, Ak Parti Genel Başkanı’nın “Büyük Reis” Trump’ın akıbetine uğraması beklentisi mevcut.
Bu düşünceye sahip olanlar, Erdoğan’ın hangi konjonktürde iktidar edildiğini unutmuş gözüküyorlar. Oysa Ak Parti iktidarına karşı bir strateji oluşturması beklenenlerin, önce Ak Parti’nin iktidar edilme ve iktidarda kalma amacını iyi belirlemesi gerekir.
Ana amacı belirledikten sonra, Ak Parti Genel Başkanı’nın uygulayacağı stratejileri tahmin etmek daha da kolaylaşmaktadır. Amaç, siyasi ve ideolojik olmadığından, iktidarda kalmak için Ak Parti Genel Başkanı’nın oldukça pragmatik davranabileceği düşünülebilir.
Ak Parti Genel Başkanı MHP ve Bahçeli’den Vazgeçebilir ama vazgeçmekte zorlanacağı bir siyasi kişilik de Doğu Perinçek’tir. Doğu Perinçek sayesinde bir miktar Kemalist ve Ulusalcıyı kontrol edebilmekte, bir taraftan da devletin kontrol etmekte zorlanacağı sivil devletin bazı unsurları ile irtibatta kalmaktadır.
Yapılan anketlerde Ak Parti ve MHP’in ana çatısını oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın oy oranlarının eridiği görülmektedir.
Ak Parti Genel Başkanı Makyavelist bir siyasetçidir. Amaca ulaşmak için ortaklık yapamayacağı siyaset olmadığı gibi, yıllardır yanında bulunan siyasetlerden de bu amaç için vazgeçebilir.