Ali Abbas Yılmaz - Özel
TİGRİS HABER - İstismar vakalarında tarikat ve din görevlilerinin öne çıkmasına ilişkin konuşan Erkan, bu tür olayların toplumsal kutuplaşma zemini üzerine tartışılmasının yanlışlığına dikkat çekerken, Evsen ise toplumdaki bilinç geriliğinden kaynaklı insanların din istismarcılarının tuzağına düştüğünü söyledi.
Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan ve Diyanet-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Evsen ile son süreçte artış gösteren istismar vakaları üzerine konuştuk. Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, son günlerde kimi tarikat lideri, din görevlisi ya da imamlar hakkında gündeme gelen çocuk ve kadın istismarlarına ilişkin Tigris Haber’e yaptığı değerlendirmede, söz konusu istismar vakalarının toplumsal kutuplaşma zemini üzerinden tartışılmasının doğru olmadığını söyledi.
Her çevreden istismar vakalarının yaşanabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Erkan, denetime kapalı eğitim alanlarının bu tür istismarlara zemin hazırladığını ve söz konusu alanların denetim altına alınması gerektiğini kaydetti.
İstismarı kutuplaşma zemininde tartışmamak gerek
Çocuk ve yetişkin istismarlarının ayrı ele alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Rüstem Erkan, şöyle konuştu: “Özellikle cemaat, tarikat üzerinden bu tartışmalar gündeme geldiğinde, toplumda bir kutuplaşma olduğu için mesele çok dikkat çekiyor ve daha da görünür hale geliyor. Ama bu konu o kadar hassas ki, bunu toplumda belli bir kutuplaşma üzerinde tartışmamak lazım. Şöyle ki, bu tür olaylar aslında bilimsel görünen seküler camianın grupları içerisinde de olabiliyor, cemaat, tarikat vb. içinde de olabiliyor. Ama yaşanan örneklere bakıldığında hep karşılıklı birbirini suçlayarak, öne çıkararak herkes kendi mahallesini koruma refleksi ile diğer mahalleye yüklendiği için Türkiye’de bu mesele aslında büyük ölçüde de gizli kalıyor. Meseleye tam da burada çok dikkat etmek gerekir.”
Denetime kapalı alanlar istismara zemin hazırlıyor
Çocuk istismarları ve yetişkin istismarlarının ayrı ele alınması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Erkan, şunları söyledi: “Konuyu aslında ikiye ayırmak lazım. Bir çocuk istismarı bir de genel davranışlar. Meselenin en can yakıcı ve bizi en çok ilgilendiren yanı çocuk istismarıyla ilgili olandır. Çocuk istismarı sözkonusu olduğu zaman ya da çocuk istismarına giden süreç aslında büyük ölçüde kapalılıkla ilgili bir şey. Hiçbir kimse, hiçbir grup ya da adı ne olursa olsun; dinsel motifli olsun, ideolojik olsun, seküler motifli olsun vs. Kapalı, devletten, kurumlardan habersiz pedogojik olmayan bir eğitime insanları tabi tutamazsınız. Yani, bir grup, bir kişi herhangi bir yerde bir çocuk ile süreklilik oluşturan bir ilişki içerisindeyse bu mutlaka denetime açık olmalıdır. Bu tür istismarların temelini oluşturan kapalı toplumdur. Bunu bildiğimiz gibi Hıristiyan toplumunda da bu sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bu tür istismarlarla ilgili Oscarlık filimler de yapıldı. Kiliseyi, Papalığı zor durumda bırakan olaylar da yaşandı ama bu tür istismarların temeline baktığımızda hep kapalılığın yattığını görürüz. Yani, çocuklarla sürekli bir ilişki kurulan kapalı toplumlarda bu tür istismarlar yaşanıyor. Bu tür gruplar eğer çocuklara herhangi bir eğitim veriyorsa bu eğitimin mutlaka pedagogların denetiminde yapılması lazım.”
Eğitim verilen tüm alanlara sıkı denetim
Çocukların cinsel istismar dışında da çeşitli istismarlara maruz kaldığını belirten Prof. Dr. Erkan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hep aklımıza cinsel istismar geliyor ama bunun dışında da birçok soruna neden olabilecek tarzda uygulamalar söz konusu olabilir. Şiddeti, silahı özendiren bir davranış biçimi olabilir, nefreti özendiren davranış biçimleri olabilir. Günümüzün değeri kimseyi ötekileştirmemektir. Ama buna aykırı davranışları özendiren yaklaşımlarla çocuklar karşı karşıya bırakılabilir. Adı ne olursa olsun çocuklarla sürekli iletişim kurulan, eğitim olan her yerde Milli Eğitime bağlı rehber öğretmenlerin, pedagogların denetimi olmazsa olmazdır. Bu denetimi bir tarikat da olsa yapacaksınız, Atatürkçü Düşünce Derneği de olsa denetleyeceksiniz. Söz konusu yerdeki eğitim pedagojiye, Milli Eğitim müfredatına uygun mudur değil midir bunun mutlaka denetlenmesi lazım. Verilen eğitim yaklaşımı evrensel, bilimsel kurallara uygun olup olmadığının mutlaka denetlenmesi gerekiyor ki, belli bir ölçüde açık bir alan oluşabilsin.”
Dini otoriteler din istismarının önüne geçmeli
Din istismarcılarına karşı toplumun bilinçlendirilmesinin önemine işaret eden Prof Dr. Erkan, şunları ifade etti: “Yetişkinlere yönelik yapılan istismarlarda da toplumun genel eğilimleriyle ilgili ve onu hemen önleyemezsiniz. Yetişkin bireyler birbirlerini belli ölçülerde aldatabiliyor. Bütün dinlerin temelinde olduğu gibi İslam dininin temelinde de ahlaklı olmak ve insanı kamil yetiştirmek vardır. Aslında temeli ahlak üzerine kurulması gereken bir dinin bazı kişiler tarafından bu kadar ahlaksızlığa maruz bırakılması toplumda bir tepki uyandırıyor. Bu tepkinin de önlenebilmesi için ona karşı olanların değil herkesin kendi mahallesinde buna bir tepki göstermesi lazım. Dini hassasiyetleri daha fazla olan muhafazakar kesim bu konuda çok ciddi tepki gösterip, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ortaya koyarsa toplumu aldatan davranışlar deşifre edilmiş olur. Evlenmek isteyen de çocuk yapmak isteyen de sınav kazanmak isteyen de ortaya çıkıyor ve bunun aracısı da ortaya çıkıyor. Oysa ki, bu ülkenin ciddi bir dini birikimi var, İlahiyat Fakülteleri var, eskiden gelen gelenekler var ve birilerini çıkıp dinin bu olmadığını söylemesi lazım. Eşiyle arasındaki sorunu din aracılığıyla çözemeyeceğini, sınav kazanması için ders çalışması gerektiğini ve din istismarcılarıyla bu sorunların üstesinden gelinemeyeceğini topluma anlatmak gerekiyor. Dini otoritelerin bunu insanlara açıklaması ile belli bir yol alınabilir kanaatindeyim.”
‘Sosyologlar, psikologlar toplumdaki oluşan bu tür istismar ve algılar üzerine çalışmalı’
Diyanet-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Evsen, son süreçte artan cinsel istismar vakalarında tarikatların, imamların ya da din görevlilerinin öne çıkmasına ilişkin Tigris Haber’e değerlendirmelerde bulundu.
Cinsel istismar olaylarının sadece toplumun bir kesimi ile ilişkilendirilmesinin doğru bir yaklaşım olmadığını belirten Diyanet-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Ömer Evsen, şunları söyledi: “İstismar aslında toplumsal bir yaradır. Sadece bunu dindarlarla, din görevlileriyle, öğretmenlerle ya da toplumun sadece bir kesimiyle ilişkilendirmek aslında bizim için farklı bir problem alanıdır. Konunun sosyolojik boyutları, psikolojik boyutları var. Aslında konunun tedavi edilmesi gereken boyutları var. Malum pedofili dünya üzerinde birçok alanda insanların karşı karşıya geldiği olaylar. Bu tür olaylar her ne kadar Kuran kurslarında olmuşsa, okullarda da aynı sıkıntıyla karşı karşıya kalmışız. Toplumda kendini kontrol edemeyen, sapık, hasta ruhlu insanların bir şekilde çocuklarla ilgili, kadınlarla ilgili cinsel tatmin duygularının farklı bir noktada çalıştırılmasından kaynaklı olarak önümüze bu tür olaylar gelmiş. Ama şimdilerde birkaç örnek üzerinden sözde bir “tarikat önderi” ki, hocalar tarafından çok kez dışlandı ve bu açık net bir şekilde basına da yansımış. Adı geçen tarikatın 4-5 defa farklı farklı zamanlarda bu kişinin kendileriyle alakasının olmadığı ilan edilmiş olmasına rağmen, sanki o şahsın bir tarikat lideriymiş gibi sunulması ve oradaki çocuk istismarının ön plana çıkarılmış olması sorunsalı ile karşı karşıyayız. Aslında burada görmemiz gereken kişinin ne kadar çok insanla irtibata geçtiği ve bu konuyla ilgili başka mağdurların olup olmaması. Yani, oradaki sorun aslında biraz daha kişisel dönmüş. Diğer yandan başına sarık takmış ama farklı saiklerle farklı zamanlarda şekilde farklı siyasi görüntüler vermiş bir kişinin kadın istismarını da görebiliyoruz. Kişilerin sadece bir sarık takması, dindar bir görüntü vermesi aslında bizim için bu kişilerin dindarlıklarından kaynaklanan bir sonuç olmamalı. Çünkü o kılık kıyafet sadece onun dindar olduğunu göstermez. Onun içerisindeki sapık duygular onun farklı yönelimlerini de gösterebilir. Normalde çarşıda dolaşan herhangi bir insanda da aynı sıkıntı ile karşı karşıya kalabilir, bu insanda da aynı yönelimleri görebiliriz. Yani bu kişinin farklı bir yapıya, kuruma sahip olması da gayet normal. Aslında bizim sosyologlarımızın, psikologlarımızın toplumdaki oluşan bu tür istismar ve algılardaki çalışma boyutlarını da ortada görmemiz gerekiyor. Ama ne yazık ki, bununla ilgili ciddi bir çalışma yok. Aslında Adalet Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili sosyolog ve psikologlarını görevlendirip bu konularla ilgili ciddi çalışmalar yapması gerekir. Toplumun alt katmanlarında, alt kodlarında insanları buna yönlendiren olguların ne olduğunu açık ve net bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. Bu bir hastalık mıdır? Bu bir kayma mıdır? Bu bir ahlaki düşkünlük müdür? Bunu açık ve net bir şekilde ortaya koymadığınız zaman bunun problemleriyle bugün nasıl karşılaşıyorsanız yarın da karşılaşabilirsiniz.”
‘Denetime kapalı alanlar istismara açıktır’
Toplumsal bilincin geri olmasından kaynaklı insanların istismara uğradığını, denetlenemeyen kaplı alanların istismara açık olduğunu ve topluma mahremiyet eğitiminin verilmesi gerektiğini kaydeden Evsen, şöyle konuştu: “İstismara açık olan alanların daha çok kontrol edilmesi gerekiyor. Denetime kapalı alanlar ister istemez istismara da açık alanlardır. Bunu Diyanet kontrol etsin derseniz, Diyanetin kontrol edebileceği yerler var, kontrol edemeyeceği yerler var. Diyanet kendi Kuran kurslarını kontrol eder. Ama bir cemaatin bir tarikatın veyahut onların oluşturduğu kaplı alanların kontrolünü Diyanet yapamaz. Birçok çocuk istismarı olayında herhangi bir eğitim, öğretim faaliyetinin olmadığı bir alan ve Diyanetin böyle bir alana müdahale etme şansı yok. Veyahut muska yazma vb. şeylerle yapılmış iş ve işlemlerde bir kadın istismarı söz konusu. Birebir böyle bir durumdan dolayı da Diyanetin buna müdahale etme şansı yok. Bunu açık ve net görmemiz gerekiyor. Kapalı alanda 2 kişi arasındaki bir şeyden dolayı kurumların buna müdahalesini talep ettiğimizde o zaman da problemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu konuda temel olan şey toplumun bilinçlendirilmesidir. Kadın istismarı olayına baktığımız zaman, bir kadın ‘çocuğunun olması için göbeğine ayet hadis yazdırmış’. Yok böyle bir şey. Bu yolla bir kadının hamile kalması, çoluk çocuk sahibi olması imkan dahilinde değil. Tıbbın, tedavinin bu kadar geliştiği bir çağda eğer hala da böyle şeylerden medet umuluyorsa o zaman orada bir problemimiz var. Demek ki, insanlarımızı yeterince eğitmemişiz. İnsanlarımızı yeterince eğitebilmiş olsaydık ne o aile çocuğunu o şahsın yanına, emrine, hizmetine bırakacak ne d o kadın, başına taktığı sarıktan dolayı kendine “hoca” diyen o şahsın istismarına uğrayacak ne de biz bugün bu konuları konuşmuş olacağız. Ama ne yazık ki, toplumsal bilincimiz çok alt seviyelerde olduğu için ciddi manada bununla ilgili problemler yaşıyoruz ve bu yaşadığımız problemlerin tezahürü de bugün bu şekilde karşımıza geliyor. O yüzden bilinçlendirme hepsinden önemli. Toplumun sadece ıslahı değil, eğitilmesi de bizim için öncelikli olması gereken şey aslında. Toplumu istismardan korumak istiyorsak, topluma ciddi bir mahremiyet eğitimi vermemiz gerekiyor. Herkesin mahremiyet eğitiminden geçirilmesi noktasında çabalarımızı hem sivil toplum olarak hem devlet olarak hem de yaygın araçlarla yoğunlaştırmamız gerekiyor. Toplumda mahremiyet eğitimini gerçekleştirmediğimiz zaman zaten toplumla ilgili böylesi sıkıntılarla karşı karşıya kalmamız mukadder oluyor. Toplumu düzeltmenin, ıslah etmenin, toplumu bir adım öteye taşımanın yegane yolu mahremiyet eğitiminin biran önce hem Milli Eğitim müfredatına hem de geriye kalan yapılarımızın müfredatına eklenmesi gerekiyor.”