Demokrasiden söz eden, ülkenin demokratikleşmesi için çaba sarf ettiğini iddia eden, bunun içinde periyodik aralıklarla ‘demokrasi paketleri’ sunan, diğer yandan halka, öğrenciye, önüne gelene polis marifetiyle gaz sıktırıp, etkisiz hale getirdikten sonra paketleyen bir iktidarın Demokrasiyle olan yakınlığını nasıl analiz etmek gerekir?
TV ekranlarında bütün olumsuz koşullara rağmen, sürekli izlediğimiz görüntüler gerçekten rahatsız ediyor. Normal gösteriler bir anda karmaşaya dönüşüyor, gencecik çocuklar polis coplarıyla yerlerde sürükleniyor, sıkılan gazlar sadece gösteri için gelenleri değil, o alanda ne kadar ev, insan, yaşlı, genç, çocuk varsa herkesi etkiliyor.
İktidarın mevcut durumu, yol yürüyüşü, gidişatı gerçekten analize muhtaç.
Bu toplumsal bir analiz olur ki, kendi içinde sosyolojik, psikolojik, biyolojik unsurları da içerir. Hatta bu konuda vatandaşın da görüşlerine başvurulmak üzere bir anket dahi yapılabilir.
Bu hepimizin hayrına olur.
Hem iktidarın, hem de halkın.
Ortaya çıkacak sonuca göre belki iktidar titrer kendine gelir de, normal vatandaş bir nebze de olsa rahatlamış olur.
Ne kadar rahatlayacaksa tabii.
İş-güç yok, para yok, iş başvurusu yapana kırmızı işaret, hangi demokrasiden, hangi paketten söz edeceğiz. Demokrasi, demokratlık, ona uygun davranış biçimi, yönetim biçimi sadece konuşarak olmuyor, pratikte istiyor.
17 Şubat tarihli yazımda Abraham Lincoln’dan alıntı yaparak demokrasi tanımını aktarmıştım, bir daha aktarayım;Abraham Lincoln, demokrasiyi şöyle tanımlıyor;
“Halkın, halk tarafından, halk için yönetimi”
‘Halkın, halk tarafından, halk için yönetimi’
Yani iktidar halk olacak, halkla bütünleşecek, onların adına onları yönetecek. Abraham Lincoln, demokrasiyi şöyle tanımlıyor;
“Halkın, halk tarafından, halk için yönetimi”
Abraham Lincoln, demokrasiyi şöyle tanımlıyor;
“Halkın, halk tarafından, halk için yönetimi”
Bizde öylemi?
İktidarı ele geçiren, devleti de ele geçirme gayreti içine giriyor, bir miktar geçiricince de kendisini iktidara getiren halkın tepesine biniyor.
Haa, ‘ben kendi yandaşlarımın, tabi olan tebaamın tepesine binmiyorum, tabi ve tebaa olmayanların tepesine biniyorum’deniliyorsa, o başka.
Böyle de düşünülüyorsa, an itibariyle dananın kuyruğu kopmuş vaziyettedir. Zaten böyle devam ederse kopmuş kuyruğu bulup, yerine ameliyatla dikme şansımız da olmayacak. Çünkü kimse ne yaptığını, ne yapacağını bilmiyor.
Herkes 30 Mart’a odaklanmış, oradan çıkacak sonuca göre vaziyet alacaklar.
Ucu açık bir soru;
Bir ülke böyle yönetilir mi?