Demirtaş, “Diyarbakır'dan bir kez daha seslenmek istiyorum. Parlamento'da 4 grup, 4 partiyiz. Önümüze bir takvim koyalım; bir ay diyelim, bir gün, 15 gün, 2 ay diyelim ama bir araya gelip, biz bu kanı durdurabiliriz. El ele verelim, öncelikle şu akan kanı, silahları susturalım. Bir çözüm yol haritası çıkaralım diyebilecek cesaretteysek o koltukta oturalım. İki ay oturalım, 3 ay oturalım, başaramazsak hep birlikte istifa edelim. Onurlu davranalım istifa edelim” diye konuştu.
“Bu ülkede akan kanın sorumlusu hükümettir” diyen Demirtaş, “ Bugün İstanbul’da, Gever’de, Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de patlayan bomba aynı siyasi sorumluluğa sahiptir. Çözme makamında olan kusura bakmasın Bese Hozat, Cemil Bayık değil. Çözüm makamında olan seçimle iş başına gelmiş iktidardır. Kürt sorununu neden çözmüyor diye PKK'ye dönecek halimiz yok. Devleti onlar yönetecekse sorun yok. Bir yandan 'terör örgütü' diyorsunuz bir yandan muhatap almak istemiyorsunuz, savaşın bütün sorumluluğunu seçilmiş hükümet olarak getirip PKK'ye yüklüyorsunuz. Tamam, PKK şiddet örgütüdür, silah kullanıyor, insan öldürüyor, sorumluluğu var elbette. 7 Haziran’da, 1 Kasım’da seçime PKK mi girdi? Türkiye’ye barış getireceğiz, müzakere yürüteceğiz, diyalog kapılarını açacağız,seçim kampanyasında bu vaatleri PKK mi verdi siz mi verdiniz? Yeni anayasayı PKK mi yapacak siz mi yapacaksınız? Artık bu ikiyüzlülüğe bir son verilmesi lazım” şeklinde konuştu.
HDP Genel Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Diyarbakır’da Yenişehir Belediyesi tarafından İplik Mahallesi'nde yapımına Mart 2014 yılında başlanan hizmet binasının açılışına katıldı. Açılışa eş başkanların yanı sıra DiyarbakırBüyükşehir Belediyesi eşbaşkanları Fırat Anlı ve Gültan Kışanak ile Yenişehir Belediyesi Eşbaşkanları ve çok sayıda yurttaş katıldı.
Yenişehir Belediyesi binası açılışında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Gültan Kışanak, HDP Milletvekili Sabahat Tuncel ve Yenişehir Belediye Eşbaşkanı Selim Kurbanoğlu da birer konuşma yaptı.
Yenişehir Belediyesinin faliyetleri üzerine konuşan ve yeni hizmet binasının özellikleri hakkında bilgi veren Kurbanoğlu, Hizmet binasının yapımının 18 ayda tamamlandığını söyledi.
Yenişehir Belediyesinin yeni hizmet binasının açılışında konuşan HDP Genel Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, ülkede patlayan bombalardan hükümeti sorumlu tuttu.
Demirtaş’ın konuşmasının satırbaşları şöyle:
“Biz burada bina açılışı yaparken ülkenin birçok yerinde cenazeler geliyor”
Keşke sadece hizmet alanındaki açılışlara gidebilsek, bunlarla ilgili konuşabilseydik. Fakat gerçek yaşam öyle değil. Biz burada bina açılışı yaparken ülkenin birçok yerinde cenazeler geliyor. Bugün İstanbul’un göbeğinde Veznecilerde şehir merkezinde bir bomba patladı. Öncelikle yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, sabır diliyoruz. Yaralı olanlar var, inşallah onlarda yakın zamanda sağlıklarına kavuşur diye temenni ediyoruz.
“Şiddetin hiçbir yolunu yöntemini kabul etmiyoruz”
Hiçbir şekilde hiçbir şiddet yolu, yöntemi partimizin benimsediği, doğru ve makul göreceği bir yöntem olmadı elbette ki bundan sonra da olmayacaktır. Şiddet dışı çözüm arayışları, silah, bomba, operasyon olmadan, askeri yöntemler dışındaki her türlü çözüm arayışları partimizin kabulüdür. Siyasi alandaki gerilim, rekabet partimizin kabulüdür. Ama hiçbir şekilde şiddetin hiçbir yolunu yöntemini kabul etmediğimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. Tabii ki, demokratik siyaset görevini yapmazsa, yapamazsa, parlamento işlevsiz hale getirilir, parlamento alelade bir devlet kurumundan bile daha niteliksiz, temsil kabiliyeti düşürülmüş bir devlet dairesine dönüşürse, şiddete ve şiddet alanlarına siz kendi elinizle teşvik etmiş olursunuz.
“Bu durum kıyamete kadar devam eder diyen siyasetçi çözüm adına hiçbir şey üretemeyen siyasetçidir”
Bugünkü bombalı saldırıdan sonra Cumhurbaşkanının açıklamaları ibretliktir. ‘Bu olaylar diyor, kıyamete kadar olacaktır. İlk insan Habil ile Kabil’den bu yana var oldu ve kıyamete kadar var olacaktır.’ İşte bugün ülkede bombalar patlıyor ve insanlarımız ölüyorsa bunun en büyük nedeni bu zihniyettir. Şu Avrupa’da, Afrika’da,Asya’da, Amerika kıtasında 50 yıldır bombanın patlamadığı ülkeler var. Son 50 yıldır, Birinci dünya savaşından bu yana bombaların patlamadığı ülkeler var. Sorunları bizden kat be kat fazla olan ülkeler var oralarda da bombalar patlamıyor. Fakat bizim Saraydaki zat, bunu o kadar normalleştiriyor ki, sanki hep vardı ve kıyamete kadar da var olacak. ‘Ey Türk halkı, siz evlatlarınızı yeter ki kurban olarak vermeye devam edin, bu Allah’ın emridir’ demeye getiriyor. Ölüm Allahın emri, kıyamet de Allahın emri ile olacak da savaşları da katliamları da siyasetçiler olarak, devlet yöneticileri olarak suçunuzu, günahınızı da haşa getirip Allah’a maletmeyin. Ölüm Allah’ın emridir ama bu şekilde gençlerin birbirini öldürüyor olması siyasetin suçudur, günahıdır, basiretsizliğidir. Bu durum kıyamete kadar devam eder diyen siyasetçi çözüm adına hiçbir şey üretemeyen siyasetçidir.
“Bize göre hemen yarın bu savaş durmalıdır”
Biz şunu diyoruz, hayır ‘İstanbul’da, Ankara’da, Diyarbakır’da Cizre’de, Yüksekova’da, bombalar kıyamete kadar patlamaya devam edecek, Türkiye’de asker, polis, gerilla kıyamete kadar ölmeye devam edecek’ diyen anlayışı kökünden ret ediyoruz. Bize göre hemen yarın bu savaş durmalıdır. Bu bizim kaderimiz falan değildir. Bu bir iktidar savaşı, Sarayın dikta arayışının ortaya çıkardığı acı faturadır. Bu bizim kaderimiz değildir, mecbur değiliz biz buna. Kürt ve Türk halkının bunu iyi idrak etmesi lazım. Ülkemizde huzur, güvenlik adına, özgür bir yaşam adına %52 oy almış bir Cumhurbaşkanı, %50 oy almış bir iktidar hiçbir şey yapmıyorsa tam tersine bu savaşı normalleştirmeye ve alışın demeye getirmeye çalışıyorsa kimse kusura bakmasın, buna itiraz etmeyen sivil toplumun da, anamuhalefetin de diğer muhalefetin de suçu günahı büyüktür.
“Elin, kolun, yüzün boğazına kadar kana bulanmıştır”
Sarayın karar aldığı ve devletin de bütün erkanıyla birlikte etrafında birleştiği bu savaş politikasına biz mecbur değiliz. Bir günde durdurulabilecek bir savaşı durdurmak ve bunun için çözümler üretmek yerine, kandan beslenen bir siyasetle milliyetçiliği, şovenizmi, ırkçılığı her gün pohpohlayacak, cenazelerin, tabutların gelmesini istemek vatanseverlik falan olamaz. Bu ülkenin adil yöneticilerinin, bu ülkenin demokrasiye, özgürlüğe inanan yöneticilerinin sözü bu olamaz. Başka demokratik bir ülkede bombalar patladığında, topluma ‘bunlara alışın, kıyamete kadar böyle gidecek’ dense halk onların istifasını ister. Hangi yüzle o koltukta oturuyorsunuz der. Madem ki, çözemeyeceksin, kıyamete kadar ölecek, birbirimizi öldüreceğiz; kıyamete kadar Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Cizre’de yıkım, bomba, ölüm olacaksa sen ne demeye o koltukta oturuyorsun? Hangi hakla, hangi hukukla o koltukta oturuyorsun. Anayasanın sana yüklediği bir görev var, bu ülkede barışı huzuru sağlamak, hukukun üstünlüğünü sağlamak, kontrol etmek, denetlemek Cumhurbaşkanının ve yürütmenin görevidir. Anayasadaki görevlerini yapmayacaksan, güvenlik kaygısı içerisinde toplumun her gün korkarak yaşamasına sessiz kalıp, tam tersine’ buna alışın, her gün şehitler gelecek, daha fazla gelecek’ diyerek bu işi yürütmeye çalışacaksan, kusura bakma bütün bu kan yüzüne sıçramıştır. Elin, kolun, yüzün boğazına kadar kana bulanmıştır.
“Bu savaş öyle kıyamete kadar falan sürmeyecek”
Barış isteyen akademisyenleri, gazetecileri tutuklatarak, barış isteyen siyasetçileri parlamentodan atarak, barış diyen gazeteleri, televizyon kanallarını kapattırarak mı bu savaş politikalarını kalıcı hale getireceksin. Sen, buna güvenerek mi bu kıyamete kadar sürecek diyorsun. Şunu herkesin çok iyi bilmesi lazım, bu savaş öyle kıyamete kadar falan sürmeyecek. En kısa zamanda bu ülkede barış isteyen herkes el ele verecek, bu savaştan, tabutlardan beslenen, kan gördükçe yüzüne can gelen ruhsuz siyaset anlayışını alaşağı edecek. Saraylar yıkılacak, saraylar kıyamete kadar kalmayacak. Saraydaki bu zatın dikta anlayışı kıyamete kadar kalmayacak.
“Bu ülkenin barışının önündeki en büyük engel bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır”
Bu ülkenin barışının önündeki en büyük engel bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Barış adına kurabildiği bir cümlesi yoktur. Barışa inancı yoktur. Cenazenin olmadığı gün beyefendi huzursuzdur. Tabutların kalkmadığı gün beyefendi rahatsızdır. Çünkü, o gün ülkede cenaze töreni yoksa sorular Cumhurbaşkanına sorulacak. 10 gün bu ülkede kalkmazsa sorular Cumhurbaşkanına sorulacak. Sahi sen niye Cumhurbaşkanı seçilmiştin diye insanlar soracak. Hani barışı getirecektin, Kürt sorununu çözecektin. Hani analar ağlamayacaktı. 10 gün kan akmasın, insanlar senin 700 bin dolarlık kol saati takan bakanını hatırlayacak. Para sayma makinalarınızı hatırlayacak. Ayakkabı kutularına sığmayan, evde odalara sığmayan sıfırladığınız hırsızlıklarınızı hatırlayacaklar. O yüzden her gün cenazelerin gelmesi lazım. Gelmesi lazım ki, bunlar yeniden gündeme gelmesin.
“Çözüm makamında olan seçimle iş başına gelmiş iktidardır”
Bugün İstanbul’da, Gever’de, Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de patlayan bomba aynı siyasi sorumluluğa sahiptir. Çözme makamında olan kusura bakmasın Cemil Bayık, Besi Hozat değildir. Çözüm makamı olan seçimle işbaşına gelmiş iktidardır. Kürt sorununu niye çözmüyor, savaş şiddet sorununu niye çözmüyor diye PKK'ya dönecek halimiz yok. Eğer döneceksek, iktidar onlarsa, devleti onlar yönetiyorsa, mesele de yok. Böyle diyorsanız mesele yok. Ama bir yandan terör örgütü, bir yandan muhatap almayız diyorsunuz. Savaşın bütün sorumluluğunu da seçilmiş hükümet olarak getirip PKK'ya yüklüyorsunuz. Tamam, PKK şiddet örgütü, silah kullanıyor, savaş yürütüyor, insan öldürüyor. Tamam, sorumluluğu yok mu? Var elbette. Peki 7 Haziran'da seçime PKK mı girdi? 1 Kasım'da seçime PKK mı girdi? Ülkeye barış getireceğiz, müzakere yürüteceğiz ve bizler diyalog kapılarını açacağız, seçim kampanyalarında bu vaatleri PKK mı verdi, siz mi verdiniz? Yeni anayasayı PKK mı yapacak, siz mi yapacaksınız? Artık bu iki yüzlülüğe bir son verilmesi lazım. Bütün olup biten günahı bir şekilde hükümet kendi üstünden atmak için, ne kadar silahlı, silahsız hareketler varsa onların üstüne yığıp kendi sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyor. Bu ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Bu ülkede akan kanın sorumlusu hükümettir. Hesabını vermesi gereken hükümettir, biz değiliz.
“Ben başbakan olsaydım çıkar halktan özür dilerdim”
Biz iktidarda olsaydık, ben başbakan olsaydım şu gün Veznecilerde bomba patladığı zaman çıkar halktan özür dilerdim. Ya haysiyetli, onurlu biri olarak istifa ederdim ya da bir çözüm bulurdum. Çıkıp insanların gözünün içine bakarak, ‘buna alışacaksınız, bu işler böyle gidecek’ demezdim. Çünkü bizim onurumuz, haysiyetimiz var, halkımıza verdiğimiz bir söz var. Muhalefetteyken bile şu halimizle, barışı getiremeyeceğimize inansak burada durmayız. Baksak ki, çaresiziz, halka verdiğimiz söze mahçup olacağız, biz bu görevde kalmayız. Onurumuzu, haysiyetimizi koruyarak haklın arasına döneriz.
“Allah korusun atom bombası patlasa yine sorumlusu onlar değil”
Ama bunlardaki pişkinliğe bakarmısınız. İstihbarat onlarda, güvenlik onlarda, Tank, Top onlarda, her şey onlarda ama ülkede bir balon patlasa sorumlusu onlar değil. Allah korusun atom bombası patlasa yine sorumlusu onlar değil. Siz, kimsiniz, hangi hükümetten hesap Doralım? İstanbul’da patlayan bombadan Almanya ve Çin hükümetinden mi hesap soralım? Uganda hükümetinden mi soralım? Nereden soralım? Bize hesap sormayın diyorlar. Bizden hesap sormayın, böyle gelmiş böyle gidecek diyorlar. Kullar da sizden hesap soracak, yaradan da sizden hesap soracak. Bütün bu suçların ve günahlarınızın vebalini bu dünyada da, öbür dünyada da ödeyeceksiniz.
“Siyaset bunları çözmekle mükellef ana kurumdur”
Barış mı bize kazandırdı, bugünkü ölümler mi bize kazandırdı? Barışın hayali, umudu bile tüm bölgeye, Türkiye'nin tamamına bir bereket getirmişti. Daha barış tam sağlanmadan onun geliyor olması ihtimali bile burada büyük bir canlanma sağlamıştı. Şimdi bakın Cizre, Silopi, Sur, Yüksekova, Nusaybin virane. Buralar yakılmış, yıkılmış virane. Peki burada yaşanan bütün savaşın faturasını buradaki insanlar mı ödüyor? Yok. Gidin bakın Antalya virane, İzmir virane. Bütün turizm merkezleri bomboş. Ne olacak peki? Zannediyor musunuz ki Sur'da patlayan bombanın parasını, vebalini, günahını Sur'da yaşayanlar ödüyor. Yok, yok kardeşim. Alanya'daki çiftçi de, turizmci de ödüyor. Hepimizin cebinden çıkan paralar bomba olarak geri dönüyor. Siyaset bunları çözmekle mükellef ana kurumdur. Bunu yapamayan istifa edip gidecek.
“El ele verelim, öncelikle şu akan kanı, silahları susturalım”
Diyarbakır'dan bir kez daha seslenmek istiyorum. Parlamento'da 4 grup, 4 partiyiz. Önümüze bir takvim koyalım; bir ay diyelim, bir gün, 15 gün, 2 ay diyelim ama bir araya gelip, biz bu kanı durdurabiliriz. El ele verelim, öncelikle şu akan kanı, silahları susturalım. Bir çözüm yol haritası çıkaralım diyebilecek cesaretteysek o koltukta oturalım. İki ay oturalım, 3 ay oturalım, başaramazsak hep birlikte istifa edelim. Onurlu davranalım istifa edelim. Buyrun yeni Başbakan'a, Bahçeli'ye, Kılıçdaroğlu'na da sesleniyorum. Biz iki eş genel başkan olarak gelin biz dördümüz beraber oturalım, şu savaşı nasıl durdurabiliriz? Önce birlikte görüşelim, bir yol haritası çıkarmaya çalışalım ve bir takvim koyalım. Ve çıkalım 4 partinin liderleri olarak halka söz verelim; biz bir ayda, 3 ayda, 6 ayda bu meseleyi çözeceğiz. Birlikte çözeceğiz diyelim. Ve o gün geldiğinde çözememişsek, 4 partimizin lideri de istifa edelim. Haysiyetli davranalım var mısınız? Biz koltuk sevdalısı değiliz. İnsanlar her gün gözlerimizin önünde ölüp giderken, şehirlerimiz yakılıp, yıkılırken biz çözüm bulamayacaksak, demokratik siyaset kanalları her gün tıkanacak, parlamento işlevsiz hale getirilecekse, bizim zaten orada oturmamızın bir anlamı kalmamış. Sizlerin de haysiyeti ve onuru varsa, diğer liderlere sesleniyorum; gelin elimizi taşın altına koyalım, yoksa da istifa edelim.”