Değişim, dönüşüm, yenilenme gibi kavramlar, genelde her seçim öncesi ve sonrası konuşulur. Israrla vurgu yapılan kavramlar olmasına rağmen, ‘Söz uçar yazı kalır’ a denk gelmez, göçmen kuşların kanadında başka diyarlara göçer.
Yani teorik olarak dillendirilenler eyleme dönüştürülmediği, o konuda mesafe kat edilmediği sürece suya yazılmış dilekler misalidir, yolculuğu uzundur. Delege aynı, il, ilçe başkanları aynı, parti meclisi aynı, sadece birileri yer değiştirmiş. Köklü bir değişiklik yok. Bunu derken herkesi tümden yok saymıyorum, geriye çekilme-öne sürme gibi parti içi koordinasyonun işletilmesinden söz ediyorum.
Kim kaybetti, kim kazandı?
CHP’nin tüzel şahsiyeti ile ilgili söylüyorum.
Hala kazanılmamış kalenin burçlarına tırmanmalar deneniyor.
Sağ eğilim üzerinden yürütülen bir politika anlayışı var.
Hem parti içi iktidar hem de muhalefet, parti içine hâkim olan sağ eğilimin kontrol etkisinden kurtulmuş değil.
Sol’a, sosyalist sol’a, sosyal demokrat kesime, ya da ortanın solu kavramına yönelik tek laf eden yok. Ancak, herkes değişimden, dönüşümden yana olduğuna dair çok şey söylüyor. Bu sadece parti içi iktidarı ele geçirmek adına sunulan, kötü bir el yazısı ile yazılmış ‘reçete’dir. Bunlar yapılırken de sol-sosyalist, gerçek sosyal demokratların bir araya gelerek güç olmasından söz eden yok. Elbette ki, Kürt muhalefetinden hiç söz eden yok. 14-28 Mayıs seçimlerinde hiç yokmuşlar gibi!
CHP’den beklentiler hala çok yüksek, ancak orada ‘utangaç’ siyaset hala devam ediyor!
Seçimler öncesi takınılan tavrın seçim sonrası da devam etmiş olmasını, kuruluşun ve kurtuluşun partisi olan CHP’nin sorumlulukları arasında olmadığını söylemek isterim. ‘Kimsesizlerin kimsesi’ sözü sadece slogan düzeyinde kalırsa, genel manada sınıfta kalmak da doğaldır.
İçeriden istendiği kadar değişim ve dönüşüm denilsin, şimdi yapıldığı gibi yapılsın ya da bu konuda aynı minvalde çabalar gösterilsin, çok değişen bir şey olmayacak gibi görünüyor. Şu anda bile, kurultay sürecinin başladığı mevcut süreçte dahi, bazı il ve ilçelerde, hiç partiyle ilgisi olmayanlar davet ediliyor, ‘Gelin sizi üye kaydedelim, delege yapalım’ teklifleri ediliyor. Hem de kurultay delegesi.
Neden böyle yapılıyor?
Kurultayda pazarlık payları olsun, bulundukları alanlarda uzun süre yönetimleri ya da başkanlıkları koruyabilsinler diye. Bu eski alışkanlıktır, parti ile ilgisi olmayanların yöntemleridir. ‘Küçük olsun benim olsun’ mantalitesine denk gelir ki, bunu yapanlar genelde; yağmur nerede yağıyorsa toprağını oraya taşıyanlardır. İşte, bu tiplerin sayısının fazlalığı partinin karakteristik yapısını sol-sosyal demokrat alandan sağ-muhafazakâr alana kaydırıyor.
Değişimin adresi; kişiler, şahsiyetler değil, sol-sosyal demokrat ideolojidir.
Toplumsal arayıştan uzaklaştıkça iktidardan da uzaklaşılır.
Partinin kurtuluşu ne tek başına İmamoğlu ne de özel’dir, sosyal demokrat anlayıştır.