“Sahip olduğum şeylere sevindiğim, sahip olmadıklarıma da üzülmediğim için mutluyum.”
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Sizce tüm dünyada büyük yankı uyandırmış ve birçok neslin beğenisini kazanmış yazarlar kimlerdir? Az da olsa kitapları sevip okuyorsanız bu soruya vereceğiniz cevabın içinde büyük bir ihtimalle Dostoyevski de olacaktır. Bunu öznel bir düşüncenin sonucunda yaptığım bir genelleme olarak görebilirsiniz fakat bu konuda yapılan birçok anket ve araştırma bu görüşümü doğrular nitelikte. New York Times yazarı Peder Zane editörlüğünde yapılan bir ankette Dostoyevski , “Tüm Zamanların En İyi Yazarları” listesinde 5. Sırada yer alıyor. Bunun yanı sıra daha birçok ankette de yer almakta. Peki sizce bunun nedeni ne? Dostoyevski neden bu kadar okunuyor? Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen neden hala hakkında yazılar yazıp konuşuyoruz?
Dostoyevski, insan psikolojisinin bir ustası gibi duyguları incelikle aktarıyordu. Hatta “gibi” edatını kaldırıp gerçek bir psikoloji ustası olduğunu belirtmemizde fayda var. Çünkü yazdığı tüm romanlarda kendimizi karakterlerin yerine koyduğumuz zaman biz de aynı kederi, aynı sevinci, aynı hayal kırıklığını yaşıyoruz. Dostoyevski; bizi, bize, bizden daha güzel anlatıyor. Aynı zamanda duygularımızı da. Bundandır ki yıllardır gönüllerdeki yerini korumaya devam ediyor ve edecektir de.
1849 yılında devlet aleyhine propaganda yapmak suçundan tutuklanan Dostoyevski aylarca sorguya çekildi. Yapılan sorguların ardından idam cezasına çarptırıldı. Dostoyevski hapiste aylarca öleceği günü bekledi. O gün geldi ve mahkumlar kurşuna dizilmek üzere infaz alanına dizildi. Tam yaşamının sonuna geldiğini düşünürken bir atlı çıkageldi:
"Dur! Gafur ve rahim çar hazretlerinin kutsal arzusu hükmü bozdu ve hafifletti"
Böylelikle günümüzde defalarca okuduğumuz kitapların büyük yazarı kurtulmuş oldu. Bu idam olayıyla ilgili diğer bir görüş ise o dönemde çarın siyasi suçluları caydırmak amacıyla böyle bir şey düzenlediği yani Dostoyevski’nin en başından beri ölmeyeceğinin bilindiği. Bunun ne kadar doğru olduğu ise bir muamma.
Dostoyevski bu olayı kardeşine yazdığı mektupta böyle anlatmış:
"Bugün 22 Aralık. Semionovski Alanı’na götürdüler bizi. Orada hepimize ölüm yazgımız okundu, haçı öptürdüler, başlarımızın üzerinde kılıçlar kırdılar ve en son süsümüz yapıldı (beyaz gömlek giydirildi). Sonra aramızdan üç kişiyi kurşuna dizmek üzere öne çıkardılar. Ben altıncıydım, üçer üçer çağırıyorlardı; bu duruma göre ikinci dizideydim ve birkaç dakikalık ömrüm kalmıştı. Seni anımsadım kardeşim, seni ve bütün aileni, son anda kafamda yalnız sen vardın, o zaman seni ne kadar çok sevdiğimi anladım, benim canım kardeşim. Yanımda duran Plasçev’i, Dourov’u kucaklayacak, onlarla helalleşecek zamanı buldum. En sonunda dur borusu çalındı, kazığa bağlanmış olanları geri getirdiler ve bize, Haşmetmaapları’nın cezamızı bağışladıkları okundu."
Dostoyevski, çoğu zaman Tolstoy ile kıyaslanır. Şüphe yok ki Tolstoy da tüm zamanların en iyi yazarlarından. Hatta bu kıyaslama öyle bir raddeye ulaşmış ki edebiyat okurları arasında “Tolstoy mu Dostoyevski mi?” sorusu sürekli olarak sorulmakta. Bu, cevaplaması çok güç bir soru çünkü iki yazar birçok konuda birbirinden ayrılıyor. Dostoyevski, yazdıklarında daha çok insan yaşamının inceliklerini, iç dünyamızın derinliklerini ve duygularımızla bir başımıza kalışımızı işliyor. Tolstoy ise Dünya’yı anlatıyor bize, daha çok yaşam dolu ve araştırmacı bir pencereden bakıyor çevresine. Tolstoy’da şimdinin kıymetini bilmeyi hatırlıyoruz ama Dostoyevski duygulara ve yaşadıklarına dönüp bakmadan edemiyor. Benim görüşümü soracak olursanız: Ben iki yazarı da büyük bir zevkle okuyorum fakat bana kalırsa Dostoyevski kitapları sizi yalnız bırakmayan bir dost gibi. Ondandır ki seçimim Dostoyevski’den yana. Nasıl olsa dost acı söyler, değil mi?
Zeynel Hebun Güler