Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), “Demokratik ekolojik katılımcı kadın özgürlükçü yerel yönetim modeli ve bir gasp aracı olarak kayyum uygulamaları” başlıklı kayyum raporunu, Diyarbakır’da bulunan Demir Otel’de geniş katılımlı basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı. Toplantıya, HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, HDP milletvekilleri Ziya Pir, Feleknas Uca, Sibel Yiğitalp, DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Genel Başkanı Leyla Güven, çeşitli sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile çok sayıda parti yöneticisi ve görevden alınan bazı belediye başkanları katıldı. Raporun açıklanması ardından serbest kürsüde siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri söz aldı.
Toplantının açılış konuşmasını DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan yaptı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile “Türkiye adeta açık bir cezaevi haline getirildi” diyen Arslan’ın konuşmanın satır başları şöyle:
‘Sorunlar toplumsal birliktelik ile çözülebilir’
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne inkâr, ret ve asimilasyon politikalarının sürdürüldüğü bir tarihe sahiptir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne toplumun bütün kesimleri yok sayılmıştır. Cumhuriyetin lideri toplumsal barışı hiç bir zaman yakalamamıştır. Ülkenin tarihinde hiç bir iktidarın sorunlarla karşılaşmak yerine inkâr ile yaklaşmıştır. Türkiye’yi sürekli askeri darbelere sürüklemiştir. Dünya tarihinde hiç bir sorun bu şekilde çözülmemiştir. Sorunlardan kurtulmak isteniyorsa ancak toplumsal birliktelik ile çözülebilir. Demokrasiyi daha çok güçlendirmekle olabilir. Türkiye’de gelen her iktidar demokrasiyi sindirerek, hukuku rafa kaldırarak iktidarını sürdürmeye çalışmıştır. Türkiye hiç bir zaman demokratik bir ülke olma niteliklerini yakalayamamıştır.
‘Türkiye halkları ağır bedeller ödemektedir’
Türkiye’nin en büyük sorununda Kürt sorununun temeli yatıyor. Tüm sorunlar olduğu gibi tüm iktidarlar, sürekli Kürt sorunun bir halk sorunu olmaktan ziyade, baskı ve şiddetle çözmeye çalışmıştır. Baskı ve şiddet bugün ki tabloyu önümüzde çıkarmıştır. Kürtlerin özgür olmadığı bir ortamda Türkiye halkının demokratik bir ortamda yaşama imkânının olmayacağı, OHAL sürecinde de görmekteyiz. AKP’nin dayattığı anti demokratik uygulamaların bir an önce son bulmasını bekliyoruz. Türkiye halkları ağır bedeller ödemektedir. Bizler kendi halkımıza ve değerlerimize mücadelemizi ve sorumluluklarımızı yürütmeye çalışacağız.
‘AKP çözüm süreçlerini heba etmiş…’
Türkiye devleti ve iktidarları Kürt sorununu güvenlik politikaları ile ele almış ve kurtulmaya çalışmaktadır. Ancak bu tutum içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Sayın Öcalan’ın defalarca barış çağrıları olmuştur. Dönem dönem girilen müzakerelerle soluk alınmış olunsa da, AKP’nin savaş politikaları ile içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. AKP çözüm süreçlerini heba etmiş ve Kürt sorununu güvenlik sorunu olarak önüne koymuştur. Bununla birlikte Türkiye askeri darbe ile karşı karşıya kalmıştır. Sayın Öcalan Kürt sorununun çözülmemesi durumunda darbe mekaniğinin devreye gireceğini belirterek, uyarmıştır. Kürtler inkâr edilmiş, Kürt kentleri yerle bir edilmiş, insanlar infaz edilmiş, işkencelere maruz kalmıştır. Sur gibi bir kentin, öz direniş süreci bahane edilerek yıkılması, AKP yandaşlarına kentsel dönüşüm adı altında ranta açılması bizim açımızdan önemlidir. AKP kendisine muhalif olan tüm kesimlerin yaşamlarını ve kültürel alanlarını yerle bir ederek, toplumu sindirmeye çalışmaktadır.
‘AKP, DBP’li belediyeleri kendine hedef alarak, kayyum atamıştır’
Darbe süreci ile birlikte ilan edilen OHAL, topluma baskı aracının başlangıcı olmuştur. 11 Eylül 2016’da belediyelerimize atanan kayyumlar, Kürtlerin kendi kendini yönetme talebine karşı AKP gasp geliştirmiş ve belediyeleri bir bir elinden alınmıştır. 1999’da halkımız kendi belediyelerini seçerek, karar alabilmiştir. AKP, DBP’li belediyeleri kendine hedef alarak, kayyum atamıştır. Türkiye’de demokrasinin gelişmesine Kürtler öncülük etmiş ise, AKP’nin savaş ve kırım politikalarından nasibini almıştır. Eşitlikçi ve özgürlükçü yaşamı inşa çabamıza karşı bir saldırı olarak kabul ediyoruz.
‘Siyasi soykırım operasyonları ile halka karşılık vermiştir’
AKP’nin yaklaşımı ‘Kürtler Türkiye’de var olabilir ama kendi kendini yönetemez’ yaklaşımıdır. Siyasi soykırım operasyonları ile halka karşılık vermiştir. Türkiye’de ve dünyada az örneği olan birçok uygulamayı DBP’li belediyelerimiz göstermiştir. 102 belediyemizde eşit temsiliyeti sağlamak adına, eşbaşkanlık sistemi ile hayata geçirmiştir. Demokratik sistemini ilk önce kendisine hedef almış, bir bir dava konusu yaparak, belediye eşbaşkanlarımıza tutuklama kararları çıkarılmıştır. Bu yaklaşım topluma karşı demokratik yaşamı inşa çabamıza karşı AKP tarafından savaş açılmış, eşbaşkanlarımız tutuklanmıştır.
‘Baskı politikaları Türkiye’yi yaşanmaz hale getirmiştir’
Tutuklamalar demokratik bir yaşamı inşa edecek kadromuza yönelik gerçekleştirilmiştir. Kürtlerin kendi iradeleri ile yaşamı inşa çabalarına yönelik saldırıdır. Kürt sorununda inkâr, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam etmektedir. AKP’nin baskı politikalarının Türkiye’de ezilen kesimleri mücadelelerinden vazgeçireceğine inanmıyoruz. Bugün siyaset alanını zorlayabilir ancak AKP kendi dayattığı soykırım politikalarında yok olmakla karşı karşıya kalacaktır. Baskı politikaları Türkiye’yi yaşanmaz hale getirmiştir. Bu sorunların aşılması ancak ve ancak demokratik yöntemlerle mümkün olacaktır. İlk olarak Sayın Öcalan’ın barış çabası üzerinde sağduyulu davranıp, destek ve kulak vererek mümkün olabilir.
‘Demokratik siyasetin önü açılmalı’
AKP kaostan çıkmak istiyorsa, demokratik siyasetin önü açılmalı, Sayın Öcalan üzerindeki tecrit sona ermelidir. Öncelikli olarak insanlığa karşı geliştirilen OHAL derhal sonlandırılarak, Türkiye’nin normalleştirilmesinin önü açılmalıdır. İnsanlık adına mücadele eden herkesin bir araya gelerek, demokratik bir cephede özgür yarınlara ulaşmak için demokratik mücadelemizi birleştirerek hareket etmeliyiz. Aksi takdirde Türkiye’de insan hakları adına hiç bir alan kalmayacaktır. Barış ve demokrasinin sağlanabilmesi için tüm farklılıkların bir araya gelerek mücadele etmesi gerekiyor.”
İşte kayyum raporu
Arslan’ın konuşmasının ardından DBP MYK üyesi Hediye Karaaslan, slayt gösterimi ile kayyum raporunu açıkladı. Karaaslan, kayyumlarla birlikte tutuklanan belediye başkanları ve işten atılan belediye çalışanlarının durumuna ilişkin olarak bilgiler paylaştı.
Rapor açıklanırken, 11 Eylül 2016 tarihi itibarıyla 3 büyükşehir belediyesi olmak üzere, 10 il, 72 ilçe ve 12 belde ile toplam 94 belediyeye kayyım atandığı hatırlatıldı. Kayyımlar tarafından kaldırılan heykel ve anıtlar sıralandı. Raporda kayyımlar tarafından isimleri değiştirilen parklara da yer verildi.
Raporda şunlara yer verildi:
* Yerel ve demokratik siyasetin en temel ayaklarından biri olan belediyelere kayyum atamaları ile yurttaşların yönetime katılım hakkı gasp edildiği gibi, demokratik siyasete de darbe vurulmuştur.
* Kayyum atamaları sonucu, bugün 3 büyükşehir, 7 il, 63 ilçe ve 21 belde belediyesi, toplam 94 belediyemize, devletin memurları kayyum olarak atanmış durumdadır.
* 93 belediye eş başkanımız tutuklanırken, şu anda ise 68 belediye eşbaşkanımız halen cezaevindedir.
* Bu 94 belediyeye yapılan kayyum atamalarına baktığımızda, atananların 14'ü vali ve vali yardımcısı iken, geri kalan 80 kişi kaymakamdır.
* İhraç ve işten çıkarmalar sonucu belediyelerden çıkarılan emekçi sayısı 3 bin 33'tür.
‘Ülkenin kendi anayasası hiçe sayıldı’
Raporun sonuç bölümünde ise şu ifadeler yer aldı: “Halkın iradesine el konulmuştur. Uluslararası anlaşmalar ve ülkenin kendi Anayasası hiçe sayılmıştır. Nitekim Avrupa Konseyi’nin uzmanlık organı olan Venedik Komisyonu’nun Ekim ayında yayınladığı raporda, Türkiye’nin hem kendi Anayasası’nı hem de uluslararası hukuku çiğnediği açık bir biçimde ifade edilmiştir. AKP iktidarının ve Türk devlet yapısının, yıllardır denediği ve sonuca ulaşamadığı savaşa dayalı politikalarından vazgeçip, eşit ve anayasal yurttaşlığa dayalı, demokratik yerinden yönetim temelli çözümü esas alması, içine girdikleri derin kaos ve krizden çıkmanın tek yoludur. Bunun için de öncelikle OHAL’in kaldırılıp bütün KHK’ların koşulsuz iptal edilerek, ülkenin normalleşmesinin önü açılmalıdır.”
Kurbanoğlu: belediyeler karakola çevrildi
Yerine kayyum atanan Diyarbakır’ın Yenişehir Belediyesi Eşbaşkanı Selim Kurbanoğlu, kayyum uygulamalarına dikkat çekerek, “Çift dilli belediyeyi ön görmüştük. Büyükşehir Belediyesi’nin tabelasında bulunan Amed’i sildiler, parktan Mervani ismini kaldırdılar, Kürt halkının aşarak dünyaya mal olmuş Mehmed Uzun Parkı’nın adını kaldırdılar, Hüsnü Abay ve Cihan Deniz Spor Kompleksi’nin ismini indirdiler. Kendilerinin yaptıklarına bir isim verse normal, bizim yaptıklarımızın isimleri değiştirildi. Belediyeler karakollara çevrildi. Belediyemize ikinci kaymakam atandı. Hukuken bunların isimleri başkan değil, vekildirler. Ancak halk seçmediği için vekil bile değiller” diye konuştu.
Esmer: Belediyeler bizimdir, umutlarımız yaşıyor
Yerine kayyum atanan Silopi Belediyesi Eşbaşkanı Emine Esmer, rapor ve sinevizyonda birçok noktaya dikkat çekildiğini belirterek, “Bütün belediye eşbaşkanlarımızın durumu aynı. Kayyum atamaları toplum ve kadınlara etkisini açıklamak gerekirse; belediyelerimiz halkın evi, kadınların evi, gençlerin ve çocukların eviydi. Kayyumlarda en büyük etkiyi kadınlar, çocuklar ve toplum gördü. Kayyum atandıktan sonra anneler bize moral verdi ve ‘Bu belediyeler bizimdir, bu süreç geçecektir, umutlarımız yaşıyor’ dedi. Bir kez daha moralimizin yüksek olduğunu dile getirerek, kadınlar kazanacaktır” şeklinde konuştu.
Kemalbay: Netanyahu suçlarınızı yüzünüze böyle vurur
Kayyum raporunun açıklandığı toplantıda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay; "Dünya görmüyor sanmayın. Öyle düşünürseniz sizin kadar suçlu olan bir başka başbakan Netanyahu da suçlarınızı yüzünüze işte böyle vurur" dedi.
‘İlk seçimlerde gidecekler’
Toplantıda konuşan HPD Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, kayyum atamalarının kanuna aykırı olduğunu söyledi. Belediyelere darbe girişimi süreciyle el konulduğunu kaydeden Kemalbay, şöyle dedi: "Bugün bize burada anlatılan 2 yılı aşkın bir süredir karşı karşıya bulunduğumuz bir siyasi darbenin hikâyesidir. Eş Genel Başkanımız, milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımızın rehin alınmasıyla yapılan şey, parlamentonun ve siyasetin birleşimine bir darbe süreciyle el koymaktır. Bugün eğer kayyumlar kendilerini belediye başkanı sanıyorsa, bu onların sorunudur. Kayyum atamak demek, aslında devletin, kendi anayasasını, hukukunu çiğneyerek tamamen hukuksuz bir şekilde adete sömürge ülkelerinde yaşanan bir tarzla merkezden vali, vali yardımcıları ve kaymakamların bu kentlere atanması demektir. Bunlar kendilerini kayyum sanabilir ama ilk seçimlerde gideceklerdir. Çünkü yaptıkları bütün harcamaların faturalarını 2019 yılından sonraya kesiyorlar. Demek ki kendileri de yaptıkları şeye inanmıyorlar."
‘OHAL ile kalıcılaştı'
Konuşmasında, İstanbul Ataşehir Belediye Başkanı CHP'li Battal İlgezdi'nin görevden uzaklaştırılmasını da eleştiren Kemalbay, şunları söyledi: "Bugün, çürüyen yozlaşan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Her yerde bu çürümesinin belirtilerini görüyoruz. ABD'de gerçekleşen Zarrab davası bunun örneklerinden biridir. Bir başka örneği de buralarda kayyum atayarak gerçekleştirdikleri halkın iradesini gasp etme, sadece Kürt halkının kazanımlarına yönelmiş bir saldırı değil, aynı zamanda ayakta kalamayan AKP-Saray rejiminin kendi beledisine de kayyum atama durumudur. Meşru olmayan 16 Nisan Referandumu'nda kendisine oy vermeyen belediyeleri de görevden alarak, yerine bir çeşit kayyum atayarak aslında ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bugün CHP'nin belediyelerine yapılan saldırıya, iktidarın ayakta kalabilmek için toplumun seçtiği başkanlarına yöneltilmiş operasyonlarına tanıklık ediyoruz. Bu aslında iktidarda kalmak için meşruiyet yaratmak arzusundan başka bir şey değildir. Devlet, yaptığı bu siyasi darbeyi OHAL ile kalıcılaştırmıştır. OHAL yasaları kalıcı bir şekilde muhafaza edilmek, halkların isyanı bastırılarak mütemadiyen bu baskı rejimi muhafaza edilmek isteniyor. Bizler buna müsaade etmeyeceğiz."
‘Çürümeyi her yerde görüyoruz’
Kemalbay, belediyelere kayyım atamalarını eleştirirken, “Burada yaptıkları şey kadınların iradesine de el koymaktır. Demokratik siyaseti tasfiye ederek, insan haklarını yok ederek, kadınların, gençliğin, halkların kazanımlarını ortadan kaldırarak yapmak istedikleri şey bizi hafızasızlaştırmaktır. Ama asla böyle bir noktaya ulaşamadılar” ifadelerini kullandı. Kemalbay, OHAL koşullarını eleştirirken şunları söyledi: “Bugün OHAL’le, KHK’lerle işsiz bıraktıkları akademisyenlerden, kamu emekçilerinden, belediye çalışanlarından; gazetecilere, rehin aldıkları siyasilere kadar kimse kendi iradesinden ve iddiasından vazgeçmedi. Bunun zorluğunu yaşıyorlar. Bunun için pek çok şeye sarılıyorlar. Bayrağa, yerliliğe sarılıyorlar ama ne yaparlarsa yapsınlar işledikleri suçların üzerini örtemiyorlar. Çürümeyi her yerde görüyoruz. ABD’deki Zarrab davası, off shore adalarındaki ticari faaliyetleri bu çürümüşlüğün örnekleridir. Bir başka örneği de kayyum atayarak halkın iradesini gasp etme çabasıdır.”
‘Suçlarınızı kendi havuz medyanız görmüyor diye dünya görmüyor sanmayın’
ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararına tepki göstererek, “İsrail terör devletidir” açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İsrail Başbakanı Netanyahu’nun sözlerine ilişkin olarak da konuşan Kemalbay şöyle devam etti: “Bugün Kudüs’e sarılarak suçlarının üstünü örtenlere bir şey söylemek istiyorum: Siz suçlarınızı kendi havuz medyanız görmüyor diye dünya görmüyor sanmayın. Öyle düşünürseniz sizin kadar suçlu olan bir başka başbakan Netanyahu da suçlarınızı yüzünüze işte böyle vurur. Çünkü sizin burada işlediğiniz suçlar bütün dünyada izleniyor. Bizler 2 yılı aşkın zamandır bu darbe sürecine karşı mücadelemizi dimdik sürdürdük. Bundan sonra da bu darbeci ittifakı gönderinceye kadar bu mücadelemiz devam edecek. Buna emek veren, ağır bedeller ödeyen acıyı bal eyleyen sizlere bir kez daha selam olsun.”
‘Halk kolay bir şekilde iradesini kimseye bırakmaz’
Ardından kürsüye gelen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, şöyle konuştu: “Her şey gözler önünde yaşanıyor. Arkadaşlarımız AKP’nin faşizmini bir kez daha bizlere gösterdi. Kürdistan coğrafyası, birçok inanç ve dili kendi içinde yaşatmakta. Kürdistan’ın dört parçasında aynı şeyler yaşanıyor. Belediyeler hiç bir zaman halkın olmadı. Devletin adamları tarafından yönetildi. Ancak Kürt siyaseti ile belediyeler halkın oldu. Burada Kürtlerin kazanımı olduğunu gördü, Kürtlerin yönetim biçimi açığa çıktı. Kadınlar için büyük kazanımlar elde edildi. Bunları yakından izledi ve belediyelerimize el konuldu. Halk kolay bir şekilde iradesini kimseye bırakmaz.”
Daha sonra DİSK Enerji-Sen Genel Başkanı Mehmet Şirin Gürbüz, TTB Merkez Yürütme Kurulu üyesi Şe
yhmus Gökalp, Tüm Bel-Sen Genel Başkanı Erdal Bozkurt ve TMMOB İl Koordinasyon Kurulu’ndan Samet Uçamar, açıklanan rapor ve kayyum uygulamalarına ilişkin konuşmalar yaptı. Konuşmalar ardından toplantı sonra erdi.