Çok sayıda doğru söz, kelam sahibi olsak dahi ağzımızdan çıkan tartışmalı bir söz bütün iyi sözleri yok hükmünde sayar. Hele bu sözler toplumu ilgilendiren sözler ise daha çok sorumluluk gerektirir ki, bunlara dikkat edilmemiş olması gerilimin dozunu zirvelerde dolaştırır.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı izliyorum. Son günlerde çok sayıda doğru kelam etmesine rağmen, bu doğru kelamların içinde gerilimi son derece yüksek bir cümle ile durumu tartışmalı bir hale getiriyor.
İyi sözlerin tartışma dışı kaldığı mevcut siyaset arenasında yüzde 10 baraj tartışmalarından feyiz alan siyasetçiler seçime 5 ay gibi bir zaman kalınca durumu tamamen buraya endekslemeye başladılar.
Seçim dönemlerinde tabana yönelik popülist açıklamalara alışkın bir yapımız var. Ancak, önümüzdeki zaman diliminin popülizmi kaldıracak gücü yok. HDP eş genel başkanı Demirtaş’ın yüzde 10 barajında ısrarını, hatta yüzde 15’lere varan oy oranı ile dengeleri değiştirecekleri yönünde algının oluşmasını sağlamaya çalışmasını da siyaseten anlamaya çalışıyoruz. Barajın aşılacağına inanmamakla birlikte bu yönde yapılmış bir propagandanın taban açısından son derece önemli olduğunu da biliyoruz.
Sistem partilerine karşı ciddi bir siyasi tavır sergileyen Türkiye Partisi imajlı HDP’nin diğerlerine göre farklı siyasi jargonunun önümüzdeki süreçte ülke çapında kabul edilebilir bir düzeye geleceği yönündeki inancıma rağmen, Haziran seçimlerinde yüzde 10 barajını aşmalarının imkânsız olduğunu vurgulamak istiyorum.
Aksi durumda; yani barajın Demirtaş’ın dediği gibi yüzde 15 gibi bir rakamla aşılmış olması halinde, bu konudaki yanılgıma da son derece sevineceğimi de belirtmek isterim.
Düşüncem; HDP Anayasa mahkemesinin kararının barajın düşürülmesine yönelik olmasına katkı sağlamak üzere sert açıklamalar yapıyor. Baraj aşılmadığı takdirde ortaya çıkacak kaosun sonuçlarının ağır olacağına işaret ediyor.
Ancak, bunu yaparken de dananın kuyruğunun kopacağını, bu kez kuyruk değil de gövdenin kendilerinde kalacağına işaret edilmiş olması şimdiden gerilimin artmasına neden oldu. Demirtaş, buna işaret etmekle birlikte, ‘Kürt, Türk ve Arap yurttaşla aynı binada aynı şehirde yaşayamaz duruma gelirse, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürülür’ diyor ve iç savaşa gönderme yapıyor. ‘Bizi Irak ve Suriye gibi yapmaya çalışırlar’ vurgusu ise manidar!
İyi niyetli bir sonuca işaret ediyor gibi kabul edebiliriz bu açıklamaları. Ancak, HDP’nin Türkiye partisi olduğunu, ana ve temel ilkenin halkların kardeşliğinde ifadesini bulduğunu, bu çatı altında tek başına Kürtlük üzerinden siyaset yapılması ve bunda ısrar edilmesi halinde bölgenin sınırlarına takılı vaziyette kalacağını, yüzde 10 barajını da aşma ihtimalinin hiçbir şekilde mümkün olamayacağını öngörmek gerekiyor.
Bu öngörüyle hareket ettiğimizde;
Dananın kuyruğunun ya da gövdesinin kimde kalacağı tartışmasının halklar nezdinde bir faydası yok.
Dananın tamamı AK Parti iktidarında kalırsa ne yapmak lazım?
Bunu tartışmak daha doğru bir yaklaşım olmaz mı?