Günler aydın olsun Amed
Gönlümün cemrelerce vazgeçilmezi Hamravat suyunda
Günler aydın olsun Amidi
Güz vurgunu yemiş sokakların boğazıma düğümlenen yutkusunda
Günler aydın olsun Amedi
Gözyaşlarımın Tigris'te deli duman akan coşkusunda
Günler aydın olsun Amide
Garipçe tenime sinen al, yeşil, sarıca güllerin efsunlu kokusunda
Günler aydın olsun Agusta
Güne erken başlayan şehrimin esmer çocuklarının titrek nefesinde
Günler aydın olsun Dikaranagerd
Göç göç süzülen turnaların Hewsel'de yankılayan acı sesinde
Günler aydın olsun O'mid
Güneşe hasret bileği kelepçe kesiği tutsak kadınların direnişinde
Günler aydın olsun Kara Amid
Gazelce söylenen kara bahtlı kara taşlı surların sırlı türküsünde
Günler aydın olsun Diyâr-ı Bekr
Gün batımlarında berdelle katledilen Xezal'ın hüzünlü sevdasında
Günlerin aydın, özgür olsun aydınların
Gözyaşı dinsin anların, sussun sesi silahların
Gam keder kara peçesin aralasın
Güneşin şavkı kara taşlarında parlasın
Gül yüzlü anaların kelepçesiz ellerini
Gül kokulu esmer çocukları öpsün
Güzel isimli, kavimler kenti Diyarbekirimde...
Duydum ki Sur ilçemiz için kampanya varmış. Çorbada tuz misali bir katkı da biz sunalım mı? Bugünkü planınızda Sur’a gitmek var mı? Yoksa bana kulak verin lütfen…
Sur Diyarbekir’imizin kalbidir. Orda doğduk, orda büyüdük ve orayı solumadan yaşayamayız biz Diyarbekirliler. Haftada bir kez Sur’a gitmezsem, o atmosferi solumazsam Diyarbekir’de yaşadığımı bilemem…
Çok başkadır memleketimin halleri…
“Diyarbekir’ê gelen de ağlar giden de ağlar.” Bu cümle içinde gizlenen o kadar çok şey var ki yaşanmışlıklara dair. Korkular, yanlış tanıtımlar, farklı imajlar, dostluklar, mertlikler, sürgünler, zoraki gidişler, özlemler ki hep akıtır gözyaşlarını...
Mertliğin, dostluğun destanının yazıldığı memleketimizin kaderidir gelenin ağlaması. Diyarbekir’e gelen tayinciler yanlış tanıtılmanın etkisiyle korku, kaygı ve gözyaşları içinde gelir, gözyaşları içinde gelenler, şehri ve insanlarını tanıdıktan sonra giderlerken de şehir insanının dostluğuna, yardımseverliğine, kadirşinaslığına, mertliğine gözyaşı dökerek giderler...
Diğer bir gurup ise zoraki gidenlerdir ki gittikleri yerlerde hala memlekete özlemle gözyaşı dökerler...
İşte bu gelirken de giderken de gözyaşı dökenlerden biri yıllar sonra eski komşusuna misafirliğe geldi. Çarşı pazar gezip dolaşacaklardı. Komşum bana seslendi:
-Kele bacım, eski qomşîlarımız gelmiş, peynir, zad zaxire alacağ. Ben de dêyiyem ki onî birezim gezdirem ama nereye gidağ, nerden ne alağ bilmîyem. Birezim bahan anlatîsan yoxsa yox qurban başan.
-Vuş kele niye anlatmîyam kulağ ver bahan, êyi dinle ki mısafırımızî êyicene gezdiresen...
Dörtyol’dan tê Mardnqapî'ya qeder yüriyecaxsız. Yürürken de etrafıza êyicene baxasız. Dağkapî’dan üzüzî Dörtyol’a doğrî çeviresiz. İfta Qedeyifçî Sayım'dan peynirli qedeyif alasız. Sol yana baxmağî unutmîyasız. Uzaxtan da olsa Sarayqapî’ya baxın. Hesen Paşa Xanın'da nefes alasız, demli kaçak çayî udumlarken kavimler ötesi bir heyala dalarsız.
Ulî Cami'de mistik havayî cigerlerize çekerken, kara daşlardaki ince işçilığ sizi alıp tê bin sene geriye götürecağ. Eski Yoğurt Bazarı’nda êlbiklerden yoğurt seçerken Qerejdağın kekik koxîlarınî cigerize çekersiz. (devamı yarın)