Onca gürültü patırtıdan sonra nihayet halk tabiriyle “takke düştü, kel göründü”. Eveleme, gevelemelerden, nabız yoklamalardan sonra asli niyet zuhur etti. Ve 12 senedir Başbakan’lık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak hayata veda etme istencinin muradına erme aşamasına geldi. Geldi diyorum, çünkü görünen o ki, Cumhurbaşkanı olacak ve beş yıl daha onunlayız.
Karşısında Cumhuriyet Halk Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu var. Sonucu değiştiremeyeceği şimdiden aşikâr!
Bu iki reel duruma fazla laf etmeme sanırım gerek yok.
Cumhurbaşkanını halk seçmeseydi de yine parlamento aritmetiğinden benzer bir durum halkın karşısına çıkarılacak ve biri büyük ikisi kendine göre muhalif daha küçük parti (CHP+MHP) cumhurbaşkanı adayları üzerinden cumhurbaşkanlığı seçim “oyunu”nu yineleyeceklerdi.
Bence aslolan 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerine parlamentoya temsili olarak taşınmaları bile seçim barajları benzeri hilelerle engellenen ve buna rağmen otuz küsur vekille meclise taşınan yüzleri Anadolu ve Mezopotamya Halklarına dönük politika yapmakta ısrar edenlerin aday belirleme meselesidir.
Halkların Demokrasi Partisi adayını belirledi, partinin eşgenel başkanı Selahattin Demirtaş. Politik kariyerini İnsan Hakları Derneği Başkanlığından sonra vekillik, eş genel başkanlık kulvarlarında tescilleyen Demirtaş bana göre bihakkın siyasal rüştünü ispat etmiş ve Kürt Özgürlük Mücadelesince; hem Türkiye hem de Kürdistan siyasetine kazandırılmış / kazanılmış bir şahsiyet. Önce bunun hak teslimiyeti yapılmalı.
Yani ez cümle meclise girmeleri, kelam etmeleri, siyaset yapmaları engellemeye yeltenilmiş ama başarılamamışların meydan okumasının cumhurbaşkanlığı adayıdır Selahattin Demirtaş bu bir.
İkincisi, biz sol gelenekten gelenler biliriz ki, seçimler aynı zamanda siyaset yapma arenasıdır.
Bu sebeple ben beklerim ki; bugüne kadar seçilen değil, seçtirilen cumhurbaşkanları nasıl bir cumhurbaşkanlığı yaptılar, Anadolu ve Mezopotamya halklarına nasıl zulmettiler. En sonuncusu Roboski’den başlayarak otuzüç kurşuna ve dahi Şêx Seîd kıyamına mecburi iskânlara varıncaya kadar onların cumhurluğunda yapılan edilenler bu kırk günlük meydan çalışmasında bir güzel faş edilsin halkların cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş tarafından.
Ve dahi üçüncüsü; densin ki: İşte ey ahali, bir yanda sizi seksen senedir, dinle, imanla, talanla, soygunla, ümmet felsefesiyle, Türk-İslam senteziyle, kafatasçılıkla yoğurup tehdit ederek Cumhurbaşkanı, Başbakan falan filan olanların ve bir daha olmak isteyenlerin sizden talepkârlığı var.
Diğer yanda da onların vurgunluk, hırsızlık, yalan dolan iktidarlarına rağmen feleğin çemberinden geçip bugünlere gelmiş size ait olanların sizle beraber talepkârlığı var.
Siz! Sahi evet, evet siz! Sessiz çoğunluk! Demeye de dilimiz varmıyor ama ağzı var dili yokların sessiz çoğunluğu! Sahi siz kimden yanasınız.
Bir beş yıl daha yalan ve dolanlarıyla gözünüzün içine baka baka yalan söylemeye aday olanlarla mı, yoksa sizin olanlarla mı yürüyeceksiniz!
Sizi bilmem ama benim bu cumhurlukta, içime sinen “işte benim cumhurbaşkanım” diyebileceğim biri hiç olmadı. Hiçbiri içimi rahat ettirmedi.
Bu sözleri de o ruh halile yazadurdum. Evvelki akşam aradım telefonla kutladım sevgili Selahattin Demirtaş’ı. Kendisi gönlümüzün Cumhurbaşkanı adayıdır. Helalu hoş olsun…
Şeyhmus Diken
01.07.2014 Diyarbekir