Malum! Haftanın en kayda değer ve gündemi altüst eden hâli pür melali birkaç yılda bir ülkede tuhaf bir şekilde patlayan / patlatılan bayrak meselesi!
Lice’de, Hakkâri’de Meskan’da ve Kürdistan’ın kimi başka şehirlerinde epeydir halkın Kalekol / Karakol direnişi sürüyor(du). Kürt halkı “barış sürecinden söz ediliyorsa neden savaş tahkimini anımsatan böylesine büyük bütçeli kalekollara ihtiyaç duyma gereğini duyuyorsunuz” diye sorgulayıp kitlesel tepkisini dile getiriyor(du).
Tam da bu tepkisel kriz kapı eşiğindeyken; katılımcılarının büyük çoğunluğunun Ankara’dan transfer edildiği ve neden, niye Diyarbakır’da böyle bir devlet-hükümet çıkarması ile adeta boy gösterir bir eda ve sert bir dille yapılan bir çözüm toplantısına gerek duyuldu Diyarbakır’da, henüz bilmiyoruz. İlerde Barış ve Çözüm meselesinin başarıya ulaşması durumunda umarım bu tip toplantıların kamuoyuna yansımayan yüzü de aşikâr olur da! Bizler gibileri de tarihin bilgilendirmesiyle işin aslını öğrenmiş oluruz.
O beş yıldızlı otelde bir tam gün toplanan ağırlıklı resmi zevat sanki “barış çağrısı” yerine bir gün sonraki Licê operasyonu ve felaketinin çağrısı gibi bir dille konuştular. Ve Licê’de olan oldu. İki kişi katledildi. Sonra da malum, direkten Türk Bayrağının indirilmesin provokatif eylemi basına ve kamuoyuna yansıdı.
İlki 1996 HADEP kongresi, ikincisi 2005 Mersin olayları ve sonuncusu da Diyarbakır Licê sonrası yaşanan ve yakın tarihin üç bayrak sendromu.
Elbette Bayrak her halk, millet için hem simgesel hem de ulusal anlamda saygındır. Saygı gösterilmeyi hak eder. Bu bir kuraldır. Bayrağa saygısızlık onaylanmazdır.
Ama’sız konuşmayı ve yazmayı tercih edenlerden biri olmama rağmen bu kez ama diyerek şunu yazmak isterim. Peki, başkalarının bayrağına da aynı saygı bu tuhaf ülkede neden gösterilmez. Amerika’nın, İsrail’in, Fransa’nın, İtalya’nın ve daha sayamayacağım birçok ülkenin bayrakları ekonomik, ya da siyasal nedenlerle az mı toplu ayin gibi meydanlarda ayaklar altında çiğnenerek ezildi sonra da yakıldı. Bunları unutmadık.
Ve dahi Kürdün de bayrağı var. Ona da “paçavra” hatta “bez parçası” denip hakarete maruz bırakılmadı mı?
Sanırım empati yapmak gerekiyor. Türk Bayrağına saygı istiyorsak elbette saygıyı ziyadesiyle hak ediyor. Saygı gösterilmeli. O zaman başkasının bayrağına da siz saygı göstermek durumundasınız. Bunu yapacaksınız ki; size göre o “başkaları” da yeri geldiğinde sizin değerleriniz için seslerini yükseltebilsinler.
Yoksa “mağdur benlikler” üzerinden hayli hırpalanan ve anlık tepkisel çıkışlarla kendini var eden heyecanların gürültüsü içinde bütün aklıselim sesler, sözler, çıkışlar, dillendirmeler gürültüye gider, güme gider. O gürültü içinde de doğru sözlerin ne demeye getirildiği anlaşılmaz.
Sizin ya da başkalarının bayraklarını gündelik ya da değil, politikalarınıza malzeme yapıp da yeni infazlara gerekçe oluşturmayın. Yoksa o bayrağa rengini veren sürekli vurgu yaptığınız “kan” sizi de birgün boğar ve yazık olur.
Bu ülke çokça kanla gark oldu. Kanı kanla yıkamanın devri, sanırım doldu. Yoksa siz hâla kan edebiyatı yapma gafletinde bulunanlardan mısınız?
Şeyhmus Diken 13 Haziran 2014 Diyarbekir / Çanakkale