Corona aşısına yönelik dünyada süreç ciddi manada ilerliyor.
Korku imparatorluğunun ateşine kimi bilim adamları, ha bire odun taşıyorlar.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Batı Pasifik Direktörü Dr. TakeshiKasai, "Aşı, salgını yakın gelecekte bitirebilecek bir gümüş kurşun değil" dedi. Ve bu zat diyor ki “ En az 24 ay daha aşı olunsa bile sıkı sıkıya maske mesafe ve temizliğe uymak gerek. Ucu belirsiz bir dönemdir bu…”
Ve son olarak DSÖ diyor ki; “Dünyanın gelecekte yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından daha da büyük bir salgınla karşı karşıya kalabilecek. ”
Yani siz daha ölümü görmediniz, sıtmamıza (her ne ise bu sıtma onu da açıklamıyorlar.) razı olmadınız bak çok daha korkunç bir ölüm gelecek. Eskiden anneler, nineler çocukları öcülerle(tanımlanamayan yaratıklarla) korkuturlardı. DSÖ ve onun emir eri olan dünyada ki bilim adamları da insanlığa ha bire öcüler gösteriyorlar ve hazırlanan senaryoya (ne olduğu çok net olmayan bir senaryo) uymalarını istiyorlar korkular öcüler üzerinden.
Ülkemizde ki kimi bilim adamı ismi taşıyanlar diyorlar ki; "aşı bulunmasaydı, insanlık yok olacaktı." kimisi diyor ki "yüzde doksanı aşılarsak ancak salgını önleriz." kimi diyor ki "virüs insan vücudunda gezgin olduğu için bir testte pozitif, diğerinde negatif çıkabiliyor." kimi diyor ki "aşı ne kadar bağışıklık sağlayacak bilmiyoruz ama mutlaka aşı olunmalı.."
Kısıtlamaları arttırmak, daha da arttırmak ve böylece aşı olmayı dayatacak zemini hazırlamak için bu bilim adamı kisvelilerin açıklamaları peş peşe geliyor.
Bakan diyor ki, "aşı mecburi olmayacak ancak anlatarak vatandaşımızı ikna edeceğiz."
Bu kadar korkuyu pompaladıktan, kısıtlamaları bu kadar arttırdıktan ve daha arttırılacağının işaretlerini verdikten sonra aşıya yönelik ciddi manada baskı kurulduktan, yarın öbür gün aşı olmayanın HES kodu alamayacağı sistemi de bilgisayar marifetiyle devreye aldıktan sonra vatandaşa “aşı mecburi değil ama biz ikna ettik” mi denilecektir.
Bakan diyor ki; “Aşının sonuçlarına bakacağız, beğenmez isek parasını vermeyeceğiz.” İyi de her aşının kısa, orta ve uzun vadeli yan etkilerinin olduğu bilinmiyor mu? İnsanlara aşı yapılacak kısa vadede yan etkileri görüldüğünde parası verilmeyecek ise insanımız hangi manada aşılanmış olacak; faz 3 mü, kobay mı? Orta vade etkilerinde de problem oluşursa verilen para geri alınacak mıdır? Ayrıca insanımızda meydana gelebilecek tahribatlar karşılığı tazminatlar mı alınacaktır?
Bu üç aşamalı e5tkileri ile yan etkilerine dair verilerin tam ve sağlıklı tespit edilmediği halde aşıların bu kadar aceleyle piyasaya sürülmesi gerçekten düşündürücü değil midir?
Güvenirliliği test edilmemiş, insanlarda ne kadar süreli bir bağışıklık oluşturacağı bilinmeyen, kısa, orta ve uzun vadeli yan etkilerinin neler olacağı hususunda çalışmalar henüz tamamlanmamış aşıların, oluşturulan korku iklimi ile insanlığa dayatılması sizce makul mudur?
Öte yandan ABD ve İngiltere aşı nedeniyle oluşabilecek olumsuzluklar nedeniyle Devlet ve üretici firmalar aleyhine dava açılamayacağına dair birer kanuni düzenleme yaptılar. Yani aşıyı üreten firmaları ve devleti korumaya aldılar. İyi de eğer aşı etkiliyse, başka amaç ve içerikler taşımıyorsa bu koruma kalkanına ne gerek var? Koruma kalkanı oluşturuluyor ise aşı ile ilgili insanlığa açıklanmayan ne tür bilgi ve özellikler vardır.
Verilen ilaçlar ile ne tür hastalıkların tetiklendiği, ne tür yan etkilerin oluştuğu dahi tam manasıyla belirlenmemiş ve "corona pozitif" denilen insanlara verilen yüklü doz ilaçlar neticesinde baskın hale gelen alt kronik rahatsızlıkları nedeniyle vefat eden her insana "coronadan öldü" damgası vuruluyor iken şimdi de hiç bir sonucu sağlıklı olarak tam manasıyla test edilmemiş olan aşılar insanlığa dayatılmaktadır.
Güvenirliliği ispatlanmış aşıların asgari olarak ortalama on yılda bulunduğu dünyada, ON AYDA Corona aşısının bulunması manidardır.
Ölümcül ve bulaşıcı olan HIV-AİDS hastalığının üzerinden 35 yıl geçtiği halde ve elde ki modern teknolojik imkanlara rağmen aşının bulunamadığı bir ortamda corona aşısının on ayda bulunmuş olmasını manidar bulmamak mümkün müdür?
Hal böyle iken, Corona aşısını, korku siperinin ardına gizlenerek insanlara dayatmak, insanları aşı olmaya tazyik etmek ne kadar doğrudur? Neden bu zorlamalar, tazyikler yapılmaktadır?
Karşıt her sesin söylediklerinindoğru olmadığını bilimsel ispatlanmış veriler ile ispatlamak yerine; "insan sağlığına düşmanlık, komplo gibi" gerekçelerle susturmak insanlığa hizmet etmemektedir.
Hal böyle olunca da İnsan aklına ciddi sorular takılmaktadır.
Corona, gen laboratuvarlarında genetiğiyle oynanarak mutasyona uğratılmış bir virüs müdür? Laboratuvar ortamında genetiğiyle oynanmış bu virüs kontrollü veya kontrol dışı olarak mı insanlığa bulaştı? Eğer böyle ise aynı laboratuvar ortamlarında zaten aşı çalışmaları da yapılmış mıydı?
Aşılardan Biontech -Pfizzer, Astra zeneca, Moderna aşıları için; canlı virüs genetiği değiştirilerek aşıya dönüştürüldüğü ve canlı virüs zerk edilerek vücudun bağışıklık oluşturacağı iddia edilmektedir.
Genetiğiyle oynamış virüsün zerki şeklinde ki bu aşılar acaba insan vücudunda ne tür değişikliklere neden olacaktır?
Vücut bağışıklık sistemi gerekli tepkiyi vermez ise insanda ki bağışıklık sisteminin çökmesine neden olacak mıdır?
Ya da İtalyan ve Alman kimi bilim insanlarının sosyal medyada yer alan videolarında yer alan; ”aşıyla bağışıklık sistemine saldırılacak bağışıklık sistemi çok güçlü olan insanlar kurtulurken, zayıf olan insanların ölümüne neden olunacak., insanların genleriyle oynanacak” şeklinde ki sözlerinin/iddialarının gerçeklik payı nedir?
Sahiden corona aşıları yan etkileri ve etkilerini her boyutuyla kanıtlanmış mıdır ki aceleyle insanlara yaptırılmak istenmektedir?
Aşıyı dayatmak için “bilim insanı” denilen mebzul miktarda ilaç kartellerinin tetikçiliğini yapan zevat korkuyu pompalamaktan geri durmaz oldukları halde dünya insanlarında ki aşıya yönelik tedirginlik ve güvensizlikleri gideremediklerinden olacak ki İngiltere’de “ Corona mutasyona uğradı, daha hızlı yayılıyor” diye yeni bir korku enstrümanını daha devreye aldılar galiba.
Giderek aşıyı dayatmak için aşı olanlara HES kodu ve benzeri kodları verilmesini dayatan söylemler artmaya ve küresel sermayenin kimi şirketleri de aşı olamayanların hizmetlerinden faydalanamayacakları doğrultusunda kararlar almaya başladılar. İyi de aşı denilen nesne, gönüllülüğe dayanan bir uygulama değil midir? İnsanların özgür iradelerini bloke eden algılar yetmemiş olacak ki, hükümetler karar almadan şirketler kararlar almaya başlıyor ve Hükümetler de seyrediyor.
Hükümetler demiyor ki; “Bu tür önemli kararları ben alırım sen alamazsın, insanların bir şeylerden/hizmetlerden yararlanması veya yararlanmaması gerekliliğini ben kararlaştırırım, sen kim oluyorsun?” Bazı hükümetler de bu şirketlere desteklerini izhar eden açıklamalar yapıyorlar.
Ülkemizde corona üzerinden siyaset yapan ve korkuyu daha bir pompalayan kimi bilim adamları ve Tabipler Birliği mensupları da aslında korkuya ve varılmak istenen sonuca hizmet etmektedir. Yani tabipler birliği dahil diğer farklı siyasetlere mensup bilim adamları ya suskun ya da korku ateşini harlayacak odunlar taşımaktadırlar.
Oysa, yürekli şekilde gerçekleri olduğu gibi söyleyecek bilim adamlarına ne kadar da muhtaçmışız. Yaşanılan süreç bize bunu da göstermiş oldu.
Korku psikolojik duvarını aşacak, yaşanılan süreçte ki gerçekleri verileriyle birlikte ifade edecek bilim adamlarına bu halkın ve dünya insanlığının çok fazla ihtiyacı vardır.
İlaç kartellerinin tıp camiasıyla olan ilişkilerini en iyi tıp camiası bilmektedir. İnsanlığın İlaç kartellerinin dayatmalarına karşı çıkabilecek tıp mensuplarına ziyadesiyle ihtiyacı vardır.
Dünyaya yeni bir nizam vermek isteyen sermaye baronları, ilaç kartelleri üzerinden hedeflerine adım adım ilerlerken, ekonomi, siyaset, sosyal yapı ve ilişkiler açısından bu hegemonik ve doymak bilmeyen kapitalist yapıya karşı insanlığın yeni ve adil bir yapıya şiddetle ihtiyacı vardır.
İnsanlık çare üretecek aydınlara muhtaçtır. Değilse dayatılan yeni nizam ile modern kölelik daha yaygın, etkin ve sömürgen halini daha da pekiştirecek ve insanlık tüketilecektir.
Wesselam.