Uyandı Conan. Yeni bir güne gözlerini açmanın verdiği mutsuzlukla kıvrandı yatağında. Yeni bir gün demek onun için yeni hissizlikler, yeni monotonluklar ve yeni duygusuzluklar demekti. Gerçi hissiz, monoton ve duygusuz olan bir şey ne kadar yeni olabilirdi ki! Pekâlâ yeni bir gün bile onun için eski sayılırdı.
Yavaşça kalkıp pencereden dışarı baktı. Kuşlar ötüyor, ağaçlar rüzgârın verdiği ahenkle dans ediyor ve güneş tüm bahçeyi aydınlatıyordu. Normal bir insan için ne kadar da güzel bir manzara olurdu bu görüntü. Ama Conan için durum farklıydı. Bıkkın bir tavırla söylenmeye başladı:
-Kuşlar bile her gün aynı melodiyle ötüyor, ağaçlar bile aynı şekilde sağa sola sallanıyor ve güneş bile her gün aynı şekilde doğuyor bahçeme. Bu aynılıklarla dolu garip Dünya her gün aynı şekilde dönüyor. Sanırım Tanrı bu aynılıklarla dolu dünyaya bizi delirtmek için yolladı.
Conan’ın garip düşüncelerinden biri buydu işte. Onun için Dünya baştan sona monoton bir yapıya sahipti. Mesela domates her gün kırmızı, portakal her gün turuncuydu. Onun zihninde yarattığı Dünya modeli bambaşkaydı.
Bu düşüncelerin ardından odasından çıkıp salona geçti. Normal insanlar uyanır uyanmaz elini yüzünü yıkar, kahvaltı yapar ama Conan bir gün toprağın altına girecek olan bedenini o kadar önemsemediği için ruhunun istediği şekilde hareket ediyordu. Yavaş adımlarla salona geçti ki yine karşısında O vardı. Evinde ansızın beliren ve onu neden bu kadar önemsediğini anlayamadığı Viva yine karşısındaydı ve koltuğa gömülmüş bir şekilde oturuyordu. Normal bir insan salonunda aniden birini görünce şaşırır ama bu onun için bir gülün kokması kadar sıradandı. Bıkkın gözlerini O’na dikerek konuşmaya başladı:
- Sana hoşgeldin demek isterdim Viva ama birinin hoş gelip gelmediğini bilecek kadar tanrısal bir varlık değilim, dedi Conan.
Salonda olur olmadık zamanlarda beliren arkadaşı Viva’ydı. Conan kapısını hiçbir zaman kilitlemezdi çünkü çalınacak hiçbir şeyi yoktu kitapları ve vakti dışında.
-Günaydın Conan. Bugün yine her zamanki gibi düşünceli gözüküyorsun.
-Bana kalırsa insanlar düşünceli gözükmeli Viva. Bu insanlara özgü bir yetenek ve düşünen birine düşünceli demek nefes alan birini tebrik etmek kadar saçma.
-Ah, sanırım haklısın Conan. Böyle ince düşünmen güzel ama senin sözlerini dinleyecek kadar vaktim yok maalesef.
-Peki yine neden geldin? Henüz uyandım ve sanırım pencereden dışarı bakmak dışında herhangi bir hatam olmadı.
Conan için dostları onun hatalarını ve günahlarını yüzüne vuran varlıklardan başka bir şey değildi.
-Bir sorunu çözmeye aslında bir şeyi öğrenmeye geldim. Aniden gelişlerimin canını sıktığının farkındayım ama neden sana yolladığım mektuplara boş bir mektupla yanıt veriyorsun Conan?
-Çünkü her mektupta bana günümün nasıl geçtiğini soruyorsun Viva.
-Ah Conan anlaşılan yine seninle başa çıkamayacağım. Ne zamana kadar yalnız başına ormanın ortasındaki bu evde kalmayı düşünüyorsun?
Conan uzun bir süredir dağın yamacındaki bu tahta evde kalıyordu. Evin dış cephesini sarmaşıklar iç duvarlarını da kitaplar kaplamıştı. Doğadan feyz, kitaptan zevk alıyordu.
-Ağaçların içerisinde yaşamak bana vefasız insanların arasında yaşamaktan daha fazla zevk veriyor Viva. İzin verirsen düşüncelerimle baş başa kalmak istiyorum. Bahçemdeki kuşlar ne kadar sıradan olsalar da yaşamama yetecek kadar ilham veriyorlar bana.
Viva önünde sonunda Conan’ın bir açığını yakalamayı başardığını düşündü. Kazanmak üzere olduğunu düşündüğü zaferin hazzıyla sordu:
-Bahçendeki son kuşlar uçtuğunda ne yapacaksın Conan?
Habersizdi, Conan’ın kuşların kanadını kırdığından. Conan çaresizliğe imkan bırakmayan bir yapıya sahipti. Hatta bazen ölümün tüm çaresizliklerin önünü kapatacak nitelikte olduğunu düşündüğü bile oluyordu.
-Merak etme Viva yemi eksik olmayan hiçbir kuş kaçmaya çalışmaz tıpkı insanlar gibi.
Viva her ziyaretinde olduğu gibi yine başa çıkamadı Conan’ın sözleri ve düşünceleriyle. Ona göre Conan kendini kaybetmiş biriydi ve derin bir boşluktaydı, hatta derinliği olmayan bir boşlukta. Her zamanki gibi çareyi onu yalnız bırakmakta buldu.
-Benim gitmem lazım Conan. Kendine iyi bak, kendini bulabilirsen.
Aynı filmi defalarca izlemenin hissini yaşayan Conan onun gidişini sadece seyretti ve yavaşça koltuğuna oturdu. Pencereden dışarı bakarak yine garip düşüncelere daldı ve içinden şöyle geçirdi: -Bahçemdeki ağaçları seyretmeye devam mı etsem yoksa onlara kendimi mi assam? Ve bu düşünceyi bir kenara bırakarak usulca masadaki kitabını alıp kaldığı yerden devam etti...
Zeynel Hebun Güler