Doğduğumuz ülkeyi, kültürü, dili seçme şansımız yok. Doğduğumuz coğrafya doğal olarak kaderimiz oluyor. Bu konuda yapılabilecek bir şey yok. Ama nasıl yaşamak istersin diye bir seçeneği tercih etmek olsaydı o zaman çok şey değişirdi. Bazen çok verimli bir coğrafyada dünyaya gelmişsindir ama yönetim tarz ve biçimlerinden dolayı kader bir kedere dönüşmektedir.
Yaşadığımız sorun ve sıkıntıların ardı arkası kesilmiyor. Hele asgari yaşam koşulları ve onun altında yaşıyorsanız sorunların biri bin para hesabından listesi uzayıp gidiyor. Dünyanın en verimli ve dört mevsimin yaşandığı bir coğrafyada yaşamamıza rağmen, yaşam bizim için neden kedere dönüşüyor. Coğrafya kaderimiz ama neden keder dönüşüyor. Yaşam koşulları niye bizi bu kadar bunaltıyor ve bizi karamsarlığa sürüklüyor. Varlık içinde yokluğu ve yoksulluğu yaşamak niye, bu zenginlikler neden bize yansımıyor diye sorgulamak gerekiyor.
Siyaset toplumsal düzeni belirleyen ve halkın yaşamını etkileyen bir alan olması gerekirken ekonomik ve sosyal olarak bir darboğazdan çıkamıyoruz. Dünyada çok öykündüğümüz standartlarda bir yaşam koşuluna kavuşamıyoruz. Buna ulaşmamızda neler ve hangi anlayışlar engel oluyor. Bu kederi yaşamak zorunda mıyız? Siyaset farklı pencerelerden bir bakış açısı sunabilir. Kültürel ve inançlara göre farklı tercihleri olabilir, Ama burada olması gereken daha iyi yaşam koşulları ve toplumsal ilerlemedir. Toplumsal yaşamımızı daha iyileştirmesi ve sorunlarımızı çözmesi gereken siyaset neden umut olamıyor? Neden kafamızda belirsizlikler yaratıyor, güven kaybına neden oluyor.
Aynı coğrafyalarda yaşayan iki farklı toplum, kültürel, politik ve ekonomik farklılıklarından dolayı kederleri de farklı olmaktadır. O zaman şöyle de düşünebiliriz; Coğrafya kader olabilir ama kederi yaşayıp yaşamamak insanların tercihine kalıyor.