İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki skandalla dehşete düştük. Bu skandalın örtbas edilmesi yönündeki çabalara rağmen; hastanenin sosyal hizmetler bölümünde çalışan görevli bir kadının sorumlu ve duyarlı yaklaşması sonucu ortaya çıkarıldı. Çalıştığı hastanedeki çarpıklıkların farkına varıp, yaptığı araştırmadan elde ettiği sonuçlardan; üslerini haberdar ediyor. Fakat girişimlerinden bir sonuç elde edemiyor. Hatta kendisinden sadece göreviyle ilgilenmesini istiyorlar. Kendisine yapılan telkinlere sessiz kalmaya vicdanı elvermiyor. Bu durumla ilgilenmekten vazgeçmemesi üzerine, görev yeri değiştiriyor. Ama o bu rezaletin peşini bırakmaktan yine de vazgeçmiyor. Araştırmasının sonuçlarını basına ve kamuoyuna yansıtmayı başarıyor.
Sadece İstanbul’da, yüzlerce çocuğun hamile bırakıldığı için hastaneye başvurması, üstelik bunların bir bölümünün 15 yaş altında olmalarına ve bir kısmının tecavüze uğramasına rağmen hastane yetkililerinin bu durumun gereklerini yerine getirmiyorlar. Tam bir skandal boyutundaki bu durum kamuoyuna yansıdıktan sonra, durumu öğrenenleri adeta şoka soktu. Derinden sarstı. İnsanlığımızdan utandık. Bu çürümüşlüğü öğrenen duyarlı insanlar, skandalın boyutlarını sorgulamaya başladı. Acaba diğer şehirlerdeki özel ve devlet hastanelerine başvuran ve hasıraltı edilen kurbanların sayısı ne kadardır diye sormaya başladılar. Açıkçası ortaya çıkacak sonuçtan da korkmaya başladık. Çünkü çürümüşlüğün boyutlarının tahminlerimizin ötesinde olacağıdır.
15 yaşındaki ve hatta bunun altındaki çocukların suiistimale, tecavüze uğramasını, hamile kalmasını kim normal karşılayabilir. Adli işlem yapılması gerekirken; bu suçların ortaya çıkarılmaması ve hatta gizleniyor olması; bir çocuk kırımıdır, hatta insanlık kırımıdır. Bu olayı örtbas etmeye çalışanlar hiç empati yapmadı mı? Çocuklarının yüzlerine nasıl baktılar? Bu olaylar karşısında vicdanlar yaralıdır.
Kurbanların bir bölümünün Suriye’den sığınmak zorunda kalanların çocukları olması; diğerlerinin ise çaresizlik ve yokluk içinde ölüm kalım savaşı veren fakir-fukara ailelerin çocukları olduğu anlaşılmaktadır. Bu bataklığın içinde suistimal, tecavüz, alınıp satılma gibi her türlü kirli ilişki ve pazarlıkların olması muhtemeldir. Bu duruma nasıl gelindi? Değer verdiğimiz birçok şey nasıl çürütülüyor?
Çokça dile getirilen; çocukların toplumun geleceğidir, umududur söylemleri bu gelişmeler karşısında inandırırcılığını yitirmektedir. İradesi kırılan, onurları yerle bir edilen çocuklar sahsında toplum; suçlar ortamında boğulmakla karşı karşıyadır. Çocukları sahiplenmeden gelecek yaşamı nasıl koruyacağız? Onları suçlar ortamında boğulmaktan nasıl kurtaracağız? Güzel ve onurlu bir yaşamı layık görmek, onlara en iyi armağan olacaktır.