İkimiz de kalabalık ailelerin çocuklarıydık. Ellerimiz tutmaya, ayaklarımız yere basmaya başladığımız günden itibaren çalıştığımızı hatırlıyorum.
Sekizli yaşlarda ailelerimiz köyden şehire taşınmıştı, babalarımız gündelik işlerde çalışıyor, düzenli bir gelirimiz olmadığından geçinmekte sıkıntı yaşıyorduk.
Gücümüzün yettiğince; Su, sakız satarak, ayakkabı boyacılığı yaparak, alnımızın teri ile para kazanarak, ailelerimizin bütçesine katkıda bulunuyorduk.
Arkadaşımın anne ve babası O'nun kazandıklarını az buluyor, çoğu zaman daha fazla para getirmediği için O’nu dövüyordu. Dayak yememek için bazen eve gitmiyordu, çarşının orta yerindeki banklarda sabahları O'nu yatarken bulduğum çok olmuştur.
Orta birinci sınıfı bitirdiğimiz yıldı, evden kaçıp büyük bir şehre gittiğini öğrendim.
Aradan on yıl geçtikten sonra, o büyük şehirde Arkadaşımı arayıpbuldum. Çok yorgundu, kendi işini kurmuş ve hatta bastırdığı kartvizitinden bir tane de bana vermişti, nişanlanmıştı, ilk yıllarda parklardaki banklarda yatmaktan dolayı zatürre olmuş, ciğerleri zarar görmüştü. Sonraki yıllarda evlendi, çocukları oldu ve maalesef ciğerlerindeki sorunlardan dolayı erken yaşta vefat etti.
Arkadaşımın yaşam mücadelesinin sembolü olan kartvizitini hala hatıralarımın arasında muhafaza ediyorum.
Arkadaşım, her çocuk için olduğu gibi, anne ve babasının göz bebeği idi. Ancak aile içi iletişimsizlik, çocuktan beklentilerin yanlışlığı ve çocuğa şidddet O'nu ailesinden koparmıştı.
Okulların yeni eğitim ve öğretime başladığı bu günlerde anne ve babalar olarak, çocuklarımızla ilişkilerde ne kadar iyi olduğumuzu hiç sorguladık mı?
Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu'nun Çocuk Ruh Sağlığı kitabındaki, anne ve babaya çocuktan mektup olan,Pulsuz Dilekçe'de, çocuğun anne-babaya söylemlerinin son cümlesi şöyledir:
"Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim."
Çocuklarımızın anne-babalarına duygularını ve onlardan beklentilerini çok iyi ifade ettiğine inandığımPulsuz dilekçede, anne ve babalara bir kısım mesajlarşöyledir;
- Çocuklar deneme yanılma yoluyla öğrenir,
- Şımartılmak çocuklara aşırı zarar verir,kontrollerini kaybedersiniz,
- Anne ve babalar tutamayacakları sözler verdiğinde yıkılırlar ve davranış problemleri oluşur,
- Öğütlerden daha çok anne ve babaların davranışlarından etkilenirler,
- Anne ve babalar birbirine karşı saygı ve sevgilerini korumalıdır.Bu çocukları mutlu eder,
- Çocukları yeteneklerinin üzerinde işlere zorlamayın yoksa kırılırlar,
- Başkalarının yanında onlara onur kırıcı davranmayın.
Çocuklarımız büyürken onlara ve kendimize faydalı olabilmemiz ve daha az hata yapabilmemiz için en etkili yol karşılıklı anlaşılabilmektir.
Anlaşılabilmenin önündeki en büyük engel kötü bir iletişimdir. Toplum olarak konuşmayı çok seven ve hatta dinlemeyi hiç sevmeyiz. Halbuki anlaşılabilmek için karşılıklı eşit konuşmak ve dinlemek çok önemlidir.
Herhangi bir hastalığınız sebebi ile doktora gittiğinizde, doktor; hastlığınızın ne olduğunu sorarak, filminizi çekerek, kan ve idrar tahlillerinizi yaparak, emarınızı(MR) çekerek, sizi en az beş defa dinler ve ihtiyacınız olan reçeteyi yazarak iyileşmenizi sağlar. Yani doktor bizi çok dinler ama bir defa konuşur.
Doktorların bizim için yaptığı gibi, çocuklarımızı da en az beş defa dinleyip bir defa konuşmanın, onların sorunlarını anlamak için gerekli olduğu kanaatineyim.
Kendimizle ilgili, çocukluğumuza geri dönüp baktığımızda, hatırlayabildiklerimiz, anne ve babalarımızla birlikte doğal ortamda yaşadıklarımızdır.
Çocuklarımızın da gelecekte hatırlayabilecekleri, anne ve babaları ile doğal ortamda yaptıkları etkinlikler olacaktır. Bundan dolayı, doğal ortamda birlikte yapacağınız etkinlikler, sizleri çocuklarınızla duygusal olarak daha çok yakınlaştıracak ve karşılıklı anlaşılabilmenizi kolaylaştıracaktır.
Çocuklarımız için, anne ve babaların çocukluğunda olmayıp günümüzde var olan, en büyük tehlike sanal alem, bir başka ifade ile internet kullanımıdır.
Çocuğun cep telefonu veya bilgisayar ile zamanını geçirmesi bazen işinize gelebilir ve hatta bazen "maşallah benim çocuğum çok akıllı, internetten benim bilmediğim yerlere girebiliyor" dediğinizde olmuştur.
Bağımlılık yaratan sosyal medyadan dolayı çocuklarımız; okuma yazmayı geçöğrenir, derslerinde başarısız olur, akranları güzel okulların sınavlarını kazanır iken onların geride kalması gibi normal gelişimlerinden geri kalırlar. Bu kusurlarından dolayı hatayı onlarda değil kendimizde aramamız gerekir.
Biz teknolojiyi kullanabildiğimiz sürece faydalıdır ama eğer teknoloji bizi kullanıyorsa o zaman zararlıdır.
Yukarıda değindiğimiz pulsuz dilekçede çocuğumuz; benden "örnek çocuk" olmamı beklemezseniz, ben de sizden kusursuz ana baba olmayı beklemem mesajıvermektedir.
Gözbebeğimiz, evlatlarımızı yetiştirirken elbette hatalarımız olacaktır.
Dünyada hatasız diyebileceğimiz iki tür insan vardır, biri ölmüştür, diğeri de doğmamıştır.Hata yapmak insan olmak kadar doğaldır. Ama çocuklarla ilgili yanlış uygulamalar ve bu uygulamalarda ısrarın da, Arkadaşımın hikayesinde olduğu gibi, çocuğu aileden uzaklaştıracağı bilinmelidir.
Çocuklarımızı anlayabildiğimiz oranda; ihtiyaçlarını doğru karşılayabileceğimiz, eksiklerini giderebileceğimiz, doğru yolda gitmelerini sağlayabileceğimiz ve gelecekte övünebileceğimiz birer birey olmalarını sağlayabileceğimiz açıktır.
Çocuklarımızı doğru anlamak, onlara ve kendimize daha faydalı olmak içinbu günden itibaren parolamızın “Çocuklarımızı beş defa dinleyelim, anne-baba olarak bir kez konuşalım” olması önerimizdir.
Anne-babaların emeklerinin misli ile karşılık bulmasını ve çocuklarımıza eğitim ve öğretim uğraşılarında başarılar dileriz.