Şehirler ayakta ölür diye bir tabir var. Çok doğru sahipsizliğe, tanıksızlığa, kimliksizliğe mahkûm şehirlerin akıbeti budur.
İstediğiniz kadar şehrinizin “kadim”liğinden dem vurun…
İstediğiniz kadar şehrinizin “binler yıllık” olduğundan bahsedin…
İstediğiniz kadar şehrinizin “otuz küsur kavme evsahipliği” yaptığındanve bu kavimlerin bir şekilde kente izlerini bıraktığından söz edin…
Zerre-i miskal kadar ehemmiyeti yok bütün bu laf-ı güzafların!
Diyarbakır Suriçi diye tarif ettiğimiz mekân yukardan aşağıya yani Dağkapısından Mardinkapıya 1800-2000 metre, soldan sağa Yenikapıdan Urfakapıya da 1700 metre civarında. Eskilerin dünyasında bir koca dünya. Yenilerin havsalasında “avuçiçi” kadar bir yer.
İşte o Babil, Ninova, Efes, Fasilis ve Truva ile yaşdaş olan şehrin belleğinden son birkaç gün içinde bir Çınar Ağacını çaldılar.
Dörtyoldan Balıkçılarbaşına doğru yürürken Çarşı Karakolunun karşısındaki Manav Sokağın girişinden 20 metre kadar solda sokağa her girdiğinizde size gülümseyen koca bir çınar ağacı vardı. Ağaç Renk Matbaasının köşesinde, Foto Aksu’nun karşısındaydı. Matbaacı Nazım Abi’yi Eski TİP’li Türkiye İşçi Partili Nazım Abi’yi sokağa her girdiğimde sırtını o ağaca yaslamış çayını yudumlarken görürdüm.
O ağacı geçtiğimiz günlere sessiz sedasız kökten kesmişler. Hani ayakta pür neşe hali vakti yerinde bir dostunuz aniden öte yakaya göçer gider ne olduğunu anlamazsınız ve şaşkınlık içinde vefatının yasını tutarsınız ya! Aynen öyle bir anda bir gece içinde söküp atmışlar çınar ağacını kentin belleğinden.
O sokağın eski sakinlerinden Aznif baconun torunu, Mamo Cemil’in oğlu dostum arakadaşım Yaşar İnan’ı aradım. Dedi ki; geçtiğimiz günlerde eski sokağımıza bir dostu sormaya gitmiştim ben de fark ettim ve çok üzüldüm. Sorup soruşturdum bilmediklerini söylediler. O ağacı Kadın terzisi Mardinli Abdüsselam Usta 1960 yılında dikmiş. Biz Manav Sokağa 1965 yılında taşındığımızda Çınar Ağacı bir insan boyuna ulaşmıştı. Hatta bir gün çınar ağacının dalına dokunup oynadığımda okkalı bir tokat yiyip ağaca zarar vermemem öğretilmişti.
Sevgili Ahmet Kaya şarkısında diyor ya! “Cinayeti Kör bir balıkçı gördü.” Hem kör, hem de işi derya denizle olan bir balıkçı görüyor cinayeti şarkıda.
Peki, 50 yıldan fazla bir zaman o sokak sakinlerine yarenlik etmiş yarım asırlık çınar ağacını keserken o sokak sakinlerinden hiç kimse görmedi mi? Gördüyse neden sesini çıkarmadı!
Bu sorunun cevabını soruyorum, hakkımdır ve bu kentin de sorması / soruşturması gereken bir sorudur.
Üniversite sahası ile Dicle Vadisi alanındaki ağaçlara kıyıldığında bizim gazetenin genel yayın yönetmeni Mehdi Tanaman demişti ki; umarım o ağaçların yanan odunu size cehennem nar’ı olur. Aynını diyorum ve yetinmiyorum.
Sevgili Eşbaşkanlarımız Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’ya diyorum ki; Sayın Başkanlar Çevre Koruma ve Park Bahçeler birimlerinizle lütfen Manav Sokaktaki yarım asırlık çınarın akıbetini sorun, soruşturun.
Unutmayın ki sadece insanın değil, ağacın, taşın da hakkı vardır. Kentler mekânlarıyla değerleriyle var olur…