CHP’nin akili, abisi…

Zülküf Kışanak

Diyarbakır 6. Kitap Fuar’ındayım, dostum Şeyhmus Diken’le karşılaşıyorum, yıl 2018 olmalı. Ayak üstü sohbet ediyoruz, fuara katılan yazarları konuşuyoruz. Konu konuyu açıyor, 3 yıldan bu yana Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde rehin tutulan Gültan Başkanı soruyor, “Ya Zülküf, Altan Öymen burada, bir görüş, başkanın durumunu bir anlat, bakarsın bir yararı olur…” diyor. Aklıma yatıyor, birlikte duayen gazeteci, yazar, memleketin gözde aydını, eski milletvekili, eski bakan, CHP eski genel başkanı, CHP’nin akili, abisi, memleketin en naif insanı, zor zamanların adamı, CHP’nin onursal başkanı Altan Öymen’e gidiyoruz, beni tanıştırıyor. Yüzüne bakıyorum, tanışmamdan, görüşmemden memnun kalıp kalmadığını anlayamıyorum, adam hiç renk vermiyor, tereddüt ediyorum, içimden, “Fırsat bu fırsat, sakın geri durma, konuş adamla, başkanın durumunu anlat, gerisini düşünme…” diyorum. Kısa bir hoş beşten sonra giriyorum meseleye…

*

Bir eli yanağında adamın, ayaklarını üst üste atmış, camdan dışarıya bakıyor, beni dinliyor, en azından ben öyle düşünüyorum. Eskiye, Diyarbakır’ın, bölgenin OHAL dönemlerine gidiyorum, günlerce hatta kimi zaman aylarca devam eden ağır işkenceli ifadelerin nasıl alındığını, çıplak güçle delillerin nasıl yaratıldığını, tanıklıklarımı, duyumlarımı anlatıyorum. Adamda tık yok. Kısa kesiyorum, günümüze geliyorum, yalancı tanık piyasasını, çarşı pazar dolaşır gibi cezaevlerini dolaşan savcıların “gizli tanık” temin etme hikayelerini, aslı astarı olmayan iftiralarını, yalanlarını anlatıyorum, yine adamda tık yok, her şeyi biliyormuş gibi, her şeyden haberdarmış gibi, bu işlerin ortağıymış gibi istifini hiç bozmadan, hiç oralı olmadan camdan dışarıya bakmaya devam ediyor…

*

Konuyu Gültan Başkan’a, daha doğrusu ona yapılan siyasi operasyonla başlatılan “Çöktürme Planı”na getiriyorum. Hiç alakası olmadığı halde kendisi gibi Alevi olan Malatyalı Kürt siyasetçi Sabahat Tuncel’le dosyasının birleştirilmesinin saçmalığını atlamadan konuşmama devam ediyorum. Dönemin Yozgatlı Kürt Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın alel acele Malatya’ya gidişini, ardından da dava dosyasının Malatya’ya gönderilişini, üstüne üstlük bilmem kaç klasörden oluşan bu dosyanın Gültan Başkan’ın sol geleneğe sahip Alevi dayılarının köyüne komşu MHP’li Sünni bir köyden olan Elazığlı hakime verilişini, bu anlamda devletin Kürtlere karşı ince ince işleyen aklını hararetle anlatıyorum, adamda hala tık yok, camdan dışarıya bakmaya devam ediyor. Durmuyorum, dosyayı baştan sona defalarca okuduğumu, anayasaya, yasalara aykırı tek bir fiile, bir söyleme rastlamadığımı, Gültan Başkan’ın bu konularda epey tecrübeli olduğunu, öyle aklına geleni söyleyen biri olmadığını, hayatının bu ceberut devletin yasalarıyla boğuşmakla geçtiğini, memlekete demokrasinin gelmesi, hukukun sağlanması, insan olmaktan kaynaklı hakların tanınması dışında hiçbir hayalinin, hikayesinin olmadığını üstüne basa basa anlatıyorum, adam hala camdan dışarıya bakıyor, beni dinleyip dinlemediğinden artık emin olmasam da devam ediyorum…

*

Diyarbakırlıların, Kürtlerin de en az Türkler kadar saygın olduklarını, irade sahibi olduklarını, kayyum politikasıyla bu durumun aşıldığını, ulusal ve uluslar arası yasaların çiğnendiğini, herkesten önce dünyaya demokrasiyi vadeden Sosyalist Enternasyonal’in bir üyesi olan CHP’nin kayyum politikasına karşı çıkması gerektiğini, kendisi gibi saygın sosyal demokratların, sol kültürden gelen aydınların, duayen gazetecilerin bunu reddetmesi gerektiğini, bugüne kadar CHP’den bir tepki duymadığımızı, özellikle de Alevi bir Kürt olan, dahası Gültan Başkanı şahsen de tanıyan, bilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun anti demokratik olan bu uygulamayı hiç konuşmadığını, gündemine almadığını, bizim de bundan rahatsızlık duyduğumuzu anlatmaya devan ediyorum dilim döndükçe. Camdan dışarıya bakmaya devam eden adam hiçbir şey demiyor, beni dinlediğini umut ediyorum, hala konuşuyorum…

*

Dostum Şeyhmus Diken arada bir konuşmaya müdahil olmaya, bana destek çıkmaya çalışsa da ona fırsat vermiyorum, konuşmaya devam ediyorum. Zor günlerden geçtiğimizi bildiğimi, demokrasinin askıya alındığının farkında olduğumu ama bu baskıcı politikanın böyle devam etmesi halinde, en başta CHP’nin, muhalefetin buna tavırsız kalması halinde var olan kötü durumun daha da içinden çıkılmaz bir hal alacağını, dahası başta iktidar olmak üzere herkesin altında kalacağını, bunun da memlekete hiç hayrı olmadığını, sıkıntıları daha da büyüteceğini, dolayısıyla belediye başkanların, milletvekillerin, tüm siyasi tutsakların, aydınların, yazarların, gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması, ipe sapa gelmez davaların düşürülmesi gerektiğini, bunun için de çaba içinde olmak gerektiğini söyledikten sonra konuşmama ara veriyorum. Bekliyorum, duayen gazeteci, CHP’nin akili, sosyal demokratların ağabeyi Altan Öymen beyefendi ne diyecek, bana ne anlatacak diye. Adam bir süre daha camdan dışarıya baktıktan sonra bana dönüyor, kaşları çattık, ama sakin bir sesle, “Anlattıkların güzel şeyler, bizim de rahatsızlık duyduğumuz şeyler ama bakın Gültan Hanım da teröristlerin cenazesine araç falan gönderiyormuş, taziyelerine katılıyormuş. Bu meseleler hassas meseleler…” diye devam ediyor, bir süre benzer şeyleri söyledikten sonra susuyor, yine cama dönünüyor, dışarıya bakmaya devam ediyor. Adamın söyledikleri beni şoke ediyor, nefesim kesiliyor, önce ne diyeceğimi bilemiyorum, aptal aptal adama bakıyorum bir süre, etrafa bakınıyorum, olmuyor, en sonunda onun gibi ben de camdan dışarıya bakmaya koyuluyorum, epey zaman sonra zar zor kendime gelebiliyorum…

*

Kendime geldikten sonra, “Bakin beyefendi, sizin belediyeler kanunundan bihaber olmanız mümkün değildir. Kanuna göre belediyeler hiç bir ayırım yapmaksızın herkesin cenazesini almakla, gömmekle yükümlüdür. Haliyle belediyeler taşıma aracıyla cenazeleri alıyor, kazıma aracı olan kepçe yardımıyla da gömüyor. Memleketin her tarafında da bu işler böyle yürüyor. Ayrıca belediyelerin ilgili dairesi, ilgili müdürlüğü, savcıların bilgisi dışında bu asli görevini yerine getirmesi mümkün değildir. Bu nedenle de Gültan Başkan’ın dava dosyasına bakan hakimler, bir ara kararla cenaze araçlarıyla ilgili polis tutanaklarının, hazırladığı fezlekelerin delil sayılamayacağına millet adına hükmederek dosyadan çıkarttı. Ama siz hala oradasınız, basından duyduğunuz, okuduğunuz saçma sapan haberlerle bizi yargılamaya devam ediyorsunuz, dahası cenazelerimizi kurda kuşa yem etmediğimiz için, acılarımızı paylaştığımız için bizi mahkum ediyorsunuz…” dedim, hatta daha çok şey söyleyip bir hışımla onu camdan dışarıya bakmaya devam eden haliyle baş başa bırakıyorum, dostum Şeyhmus Diken’le vedalaşıp oradan ayrılıyorum, bir daha da hiç bir CHP’liye yolum düşmüyor, düşmedi, bize hayatımızın kazığını atan Piro’ya oy verdiğim güne kadar...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.