İshak Alaton’u tanıyanlar bilirdi. O, sadece bir iş insanı değildi, aynı zamanda bir bilge kişiydi. Okumaya, öğrenmeye, hayata dair etrafındakilere, özellikle gençlere çok sözü, önerileri olmuştu. Yıllar evvel kendisiyle yapılan bir röportajda ceviz ağacından, hayalindeki ceviz ormanından söz etmişti.
Kaydetmişim bir tarafa.
İshak Alaton ağabeyi tanıdım tanıştım kendisiyle, sohbet ettik bir kaç kez. Verdiği pozitif enerjiden...
Diyordu ki;
“Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır.
Yaşlılar ölüme daha yakın derler. Ama ölüm nüfus kağıdı sormuyor.
Şimdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmek. Fidanları dikmeye başladım bile.
Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup, ceviz verirmiş.
Şimdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım. Bu kez kendi cevizlerimi…”
89 yaşında öte yakaya göçtüğüne göre “kırmıştır kendi cevizlerini.”
Toprağı bol, ruhu şad olsun.
Ceviz asil bir ağaçtır. Ürünü de öyle. Başka bir ağaca da, başkasının kendisine aşılanmasına da asla rıza göstermez. Sadece kendi ceviz çeşitleri arasında aşıyı kabul eder.
İnsan tekinin soysuzlaşmada ısrar ettiği, kadir kıymeti bir kalemde silip attığı bu tuhaf zamanlarda ceviz ağacının Nazım Hikmet’e düşen kelamıyla söze nokta koymalı.
“Başım köpük köpük bulut,
İçim, dışım deniz.
Ben, bir ceviz ağacıyım...
Yapraklarım, suda balık gibi, kıvıl kıvıl.
Yapraklarım, ipek mendil gibi, tiril tiril.
Koparıver gözlerimin, gülüm, yaşını sil.
Ben, bir ceviz ağacıyım...”