Ayşe Nur Zarakolu ile bölgede uygulanan Sürgün ve Sansür Kararnameleri’ni protesto etmek amacıyla Taksim meydanına bakan İstanbul HEP binasında katıldığım açlık grevi sırasında tanıştım. Bir gece vakti bir grup Halk Evi yöneticisi arkadaşı ile ziyaretimize, daha doğrusu bizi desteklemeye gelmişti. Bizimle dayanışmaya geldiklerini söyleyen kelli felli solcu grubun içinde yer alan kimi kişilerin kamuoyu oluşturmaya yönelik demokratik açlık grevi eylemimizi küçümseyip dağların yolunu bize göstermeleri üzerine yaşadığımız sert tartışma kötü bitmişti. Üsttenci yaklaşımlarına daha fazla tahammül edemeyeceğimizi anlayan grup çekip gitmişti, Ayşe Abla ise tartışma boyunca bizden yana tavır koymuş, yanımızda kalmayı, geceyi de bizimle geçirmeyi tercih etmişti. Onun bu duruşu oradaki herkeste olduğu gibi bende de hayranlık uyandırmıştı. Son nefesini verene kadar da dost kalmıştık…
*
Kürtler başta olmak üzere azınlıklar, dünya devrimi, kadın mücadelesi, felsefe, sosyoloji, tarih, roman, öykü, şiir ile ilgili sayısız değerli kitabı sol, sosyalist literatüre kazandıran Belge Yayınları’nın sahibi, yöneticisi, editörü, çalışanı, daha doğrusu eşi Ragıp Zarakolu ile sırt sırta verip Belge Yayınları’na hayat veren bir emekçiydi. En zor günlerde, en dar zamanlarda bin bir tehlikeye meydan okuyarak bugünkü gibi adaletin hepten unutulduğu günlerde adliye koridorlarında yarı zamanlı yaşamayı, yargılanmayı, cezaevine girmeyi göze alıp hiç bilinmeyen, tanınmayan, para kazandırmayan kitaplar basıyordu, her türlü engeli aşarak okurla buluşturuyordu. Hatta yazar olmayı aklından bile geçirmeyen birçok insana kitap yazma önerilerinde bulunmuş, cesaretlendirmiş, hatta onlara önayak olmuş örnek bir yayıncıydı. 2 Binde Yeni Gündem gazetesinde çıkan yazı dizimi daha da genişletmemi o önermişti, dahası kitaplaştırmayı düşünürsem her türlü katkıyı vereceğini söyleyerek beni yazmaya cesaretlendirmişti. Ayşe Abla’nın önerisi ile “Bin Yılların Mirası Nasıl Yakıldı, Yitik Köyler” adlı ilk kitabıma başlamıştım…
*
Halkların dostu, Kürtlerin yiğit ablası yayıncı, yazar, insan hakları aktivisti Ayşe Nur Zarakolu, eşi Ragıp Zarakolu, abisi Veysi Sarısözen gibi 68 kuşağından geliyordu, geçmişi sıkı bir sol geleneğe dayanıyordu. Mahirleri, Denizleri, Kaypakayaları tanımış, dönemin Kürt önderleri ile aynı havayı solumuş, daha hukuk fakültesinde okuyan gencecik bir öğrenci iken darbeci Anayasa Profesörü Orhan Aldıkaçtı ile kavga etmiş, ırkçılığa, faşizme, gericiliğe karşı durmuş, Türkiye İşçi Partisi Gençlik Kolları’nda yer almış, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun kuruluşunda bulunmuş, Varlık Yayınları’nda çalışmış, bir süre kütüphanecilik yapmış, önemli bir külliyat olan Devrimler ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi’nin bazı maddelerini kaleme almış, 12 Eylül darbesinden önce Dev Yol’un çıkardığı Demokrat gazetesinde, doksanlı yıllarda ise Kürtlerin haftalık gazetesi Yeni Ülke’de köşe yazmış, daha sonra yasaklanan “Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler” adlı kitabına imza atmış entelektüel bir kadındı. En çok da 12 Eylül Faşist cuntasına kafa tutmuş, hayatının her anını başı dik yaşamış ender devrimcilerden, memleketin zapt ü rapt altına alındığı sonraki günlerde ise insan hakları aktivisti olarak öne çıkmış, dahası İHD’nin kuruluşunda yer almış seçkin bir aydındı. Defalarca tutuklanmış, DEP, HADEP Parti Meclisi üyeliği görevlerinde bulunmuştu. Kürtlerin, kadınların hemen her demokratik eyleminde yer aldı, alanlarda dayak yedi, gözaltına alındı. Kürt kadınlarının hemen her demokratik mücadele eylemine katıldı, en ön saflarda yer aldı. Bir defasında Kürt kadınlarla birlikte her türlü eyleme yasak Taksim’e çıkmıştı. Kolluğun ağır saldırısı altında gerçekleşen bu eylemden sonra görüştüğümüzde, keyifle, “Taksim’e çıkan yiğit Kürt kadınları, erkeklerin alandan kaçarken arkalarında bıraktıkları ayakkabılarını topladı…” dediğini bugünkü gibi hatırlıyorum…
*
Hiç bir gücün mücadeleden alıkoyamadığı, direnişten uzak tutamadığı mücadele kadını Ayşe Nur Zarakolu, beklenmedik bir anda ağır bir hastalığa yakalandığını öğrendik. Bir sene içinde hepimizin gözü önünde eriyip gitti. Ulusal, uluslararası çabalara rağmen pasaport alamadı, tedavi için yurt dışına çıkamadı. Bir kaç ay içinde artık hareket edemez hale gelen Ayşe Abla, Çapa Tıp Fakültesi’ndeki tedavisine devam ediliyordu. Son gece ben, Gültan Başkan, Yurdusev Başkan ve sevgili eşi Ragıp Zarakolu başında bekledik. O en dayanılmaz halde bile sakinliğini koruyordu, dinlenmesi, ertesi gün görevi devralabilmesi için Ragıp Abi’yi eve götürmemi istedi. Gece yarısından sonra bize geçtik, sabah beş gibi evin telefonu çaldı, kötü haberi aldık. Aynı gün, 28 Ocak 2002 günü, Kürt kadınlarının omuzlarında Zeytinburnu’ndaki Kozluk mezarlığında sonsuzluğa uğurlandı. Onun ölümünden dört yıl sonra, 2006 yılında, onun desteği ile hayat bulan kitabım nedeniyle bana açılan davadan dolayı onun adına her yıl düzenlenen Düşünce Özgürlüğü Ödülü’nü Emin Karaca, Seferi Yılmaz, İnci Özgüden, Doğan Özgüden’le birlikte aldım…
*
Kürtler, Türk halkının yüzakı Ayşe Nur Zarakolu’yu unutmadı, adını Diyarbakır’daki Park Orman’a verdi. Valiliğin şikayeti üzerine alınan mahkeme kararı ile parkın kuzeydeki Dicle ve güneydeki Fırat girişi üzerinde yer alan adı sildirildi. Şimdi ise 15 Temmuz Şehitleri Parkı olarak biliniyor. Ama Kürtler, halkların dostu, yiğit ablası Ayşe Nur Zarakolu’yu unutmayacaktır. Her ne kadar adını parkın tabelasından sildirmiş olsalar da bir kere yüreklerindeki yerini aldı, adı sonsuza kadar orada yaşayacaktır. Özlemle, hasretle, saygıyla...