Ali Abbas Yılmaz / Özel
Bölgenin en büyük Kürt kenti Diyarbakır’da Kürtlerin ekonomik, sosyal meseleleriyle HDP ne kadar ilgili ve bu konuda hangi politikaları geliştirdi?
HDP’nin halkın ekonomik, sosyal sorunlarına yaklaşımını HDP Diyarbakır İl Eş Başkanları Hülya Alökmen ve Zeyyat Ceylan Tigris Habere değerlendirdi.
Tüm toplumsal sorunların kaynağının yanlış politikalar olduğunu ve bu yanlış politikalarda ısrarın bu sorunları daha da ağırlaştırdığına vurgu yapan eş başkanlar, halkın ekonomik, sosyal sorunlarına da ilgi gösterdiklerini belirttiler.
HDP Diyarbakır İl Eş Başkanları Hülya Alökmen ve Zeyyat Ceylan, HDP’nin siyaset dışında politika üretmediği ve halkın ekonomik, sosyal sorunlarına yönelik politika geliştiremediği eleştirilerine yanıt verdi.
HDP’nin tüm çalışmalarını siyasi konular üzerine odakladığı, halkın ekonomik ve sosyal sorunlarına dönük çalışma yapmadığı yönünde eleştiriler var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hülya Alökmen: Aslında geride bıraktığımız seçimler sürecinde kamuoyu ile paylaştığımız seçim beyannamelerinde bu toplumla ilgili nasıl bir teamül ortay koyduğumuzu çok kez dile getirdik. Seçim beyannamelerimiz dikkatli incelendiğinde siyasetimizin merkezine sadece Kürt sorununu koyduğumuz, diğer sorunları dışta bıraktığımız yaklaşımının isabetli olmadığı görülecektir. HDP’nin farklı tüm kimliklerin, anlayışların, inançların, kültürlerin kendini çok rahat bir şekilde ifade edebildiği, kendini içinde bulabildiği bir programı var. Hal böyleyken, HDP’nin sadece bir kesimin taleplerini dile getirdiğini söylemek haksızlık olur. Ancak tabii sorunun yakıcılığı, hayatı nasıl etkilediği göz önünde bulundurulduğunda bazı sorunlar daha ön plana çıkabiliyor.
Tabii bütün bunların yanında yaşanan sorunların sebebine bakmak lazım. Bugün bir ekonomik sıkıntı yaşıyorsak, merkezi hükümetin harcama yaptığı yerlere bakmak gerekir. Merkezi hükümet nereye harcama yapması gerekirken nerelere harcama yapmış. Cumhurbaşkanının bir kurşunun fiyatını sorduğunda herkesin bunu düşünmesi gerekir. Demek ki, paralarımız kurşuna gidiyor. Paralarımızın kurşuna gitmemesini istemek, savaşın olmasını istememektir. Bunu demek, Kürtlerin meselesinin barışla çözülmesini istemektir. Bunun yanında kadın cinayetleri, çocuklara yönelik taciz, tecavüz, madde kullanımı, insanların birbirine tahammülsüzlüğü, toplumdaki kamplaşma, kutuplaşma; ülke öyle bir hale geldi ki, ya AKP’lisiniz ya teröristsiniz. Aslında merkezi hükümet tarafından böyle bir gerginlik pompalanıyor. Biz buna karşı ne diyoruz, ülkede kamplaşma olmasın. Bütün bu sorunların dayandığı temel, 90 yıldır sürdürülen tekçilik politikasıdır. Devlet tekçiliğin çemberinden çıkmadığı sürece, Ermeni meselesi, Kürt meselesi, Alevi meselesi ile gerçek bir yüzleşme yaşamadığı sürece bu sorunların kalıcı bir çözümü mümkün değildir. 2 Temmuz’u hatırlayın 33 aydın diri diri yakıldı, bununla ilgili ne yapıldı, suçlular cezalandırıldı mı, adalet yerini buldu mu?
Evet, siz bir siyasi partisiniz ve ülkedeki başat siyasal sorunların öncelikli olarak gündeminize alacaksınız ama bunun yanı sıra vatandaşın ekonomik sosyal sorunları da var. Bunun için ne tür pratik politik çalışmanız var, bunu öğrenmek istiyoruz. Çünkü bu yönlü bir eksiliğinizin olduğu yönünde eleştiriler var.
Zeyyat Ceylan: HDP sadece siyasetle, Kürt sorunuyla ilgileniyor deniyor ama Kürt sorunu tarihsel bir sorundur. Kürt sorunu demek savaş, yıkım demektir. Bu sorundan bahsetmezseniz, diğer toplumsal sorunların bununla bağını da yeterince ortaya koymazsınız. Tabii ki, siyasal bir partinin temel görevi siyasettir, doğru bir siyaset geliştirmektir. Siyaset yaşamın kendisidir. Elbette ki tüm toplumsal sorunlar bizim gündemimizdedir. Belki siyasal gündemin yoğunluğundan diğer sorunları yeterince ifade edememekten kaynaklı bir eksiklikten bahsedilebilir. Biz ekonomik sorunlardan bahsederken, şunu da çok iyi biliyoruz, yoksullukla terbiye edilen bir halkın çocuklarıyız. Biz işsizliğin, yoksulluğun bu kentte nasıl yüzümüze çarptığını biliyoruz. Biz bu yoksulluğu yaratan politikaların da neler olduğunu biliyoruz. Yine, yoksullaşmanın beraberinde getirdiği toplumsal dejenrasyonun çok iyi farkındayız. Bugün madde bağımlılığı ile terbiye edilmeye çalışılan ya da yüz yüze bırakılan gençlerimizin durumunu biliyoruz. Çok vahim bir tablodan bahsediyoruz. Yoksulluğun beraberinde getirdiği kapkaç sorununu çok iyi bilen insanlarız. Biz sokaktan uzak bir parti değiliz. Tam tersine biz sokaktan, halktan gelen bir partiyiz ve sokaktaki sorunlara da vakıfız. Eğitimin sorunlarını tartışalım. Eğer iyi bir eğitim varsa gençlerimizin bu hali nedir, neden her ağacın altında bir genç esrar içiyor. Bunun müsebbibi kimdir, biz miyiz? Keza kadınlara yönelik şiddetin geldiği noktanın sorunlusu kimdir? Biz kadınların düşürülmek istendiği durumu çok iyi biliyoruz ve buna karşı mücadelemizi de veriyoruz. Biz toplumun sorunlarını bilmeyen bir parti değiliz. Ama bu konuda dört dörtlük bir süreç işlettik ve bütün sorumluluklarımızı sağlıklı bir şekilde yerine getirebildik desek doğru olmaz. Bizim de bu konuda dünya kadar eksikliklerimiz var. Özeleştirisel yaklaşmamız gereken noktalar var. Ama bunun yanında sokağın nabzına da sokakta yaşanan sorunlara da hakimiz. Yalnız tüm bu sorunların müsebbibi beldir, devlettir, bürokrasidir, ilgili politikalardır. Eğitimin, sağlığın parayla satıldığı bir toplumda sorunların kaynağı ortadadır. Gelişmiş ülkelere bakın en çok yatırım eğitim ve sağlığa yapılıyor. Bizde ise elit bir azınlık kesim hariç toplum eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal yaşama her alanda büyük bir yoksunlukla karşı karşıya. Haliyle tüm bu toplumsal sorunlara da duyarsız değiliz, bunu söylemek kendimize haksızlık olur.
HDP olarak Kürt sorununa dönük kesintisiz bir siyasal faaliyetiniz var ve bunun sonucunda da kentte Newroz alanlarında yüz binlerle buluşmanız var. Ancak aynı kitlesellik 1Mayıs etkinliklerine ya da işçilerin, emekçilerin ekonomik, sosyal taleplerini dile getirdikleri diğer etkinliklere yansımıyor. Partiniz halkın ekonomik, sosyal sorunlarına da ilgi gösteriyorsa bu neden halkta kitlesel bir karşılık bulmuyor?
Hülya Alökmen: 1 Mayıs tatil ama sadece sendikalı işçiler bundan yaralanabiliyor. Ama sendikalı işçilerin sayısı da çok az. İşçilerin sendikalaşmaya çalıştıkları zaman başlarına neler geldiğini de çok iyi biliyoruz. İşçilerin sendikaya üye olmaları konusunda devletin bir zorunluluğu yok. Keza işverenlerin sendikalaşan işçilere karşı yapacağı dayatmalar da ortadadır. Diyarbakır bir tarım şehridir ama insanlarımız tarımdan da koparılmıştır. İşsiz insanlarımız mevsimlik işlerde çalışmak için kenti terk ediyor. Kentte girdi maliyetlerinin yüksek olmasından kaynaklı tarım yapılmıyor, hayvancılık bitme noktasına geldi. İnsanlarımızın, gençlerimizin üretimden koparılması beraberinde başka sorunları getiriyor. Göç olgusu ortaya çıkıyor ve göç eden insanlarımızın gittikleri yerlerde yaşadıkları sorunlar gerisin geri bu kente sorun olarak dönüyor. Gazetenizin haberinde de belirttiğiniz gibi uçakların pahalı olması, rötarlar, askeri havaalanı olduğu için iniş sırasında yaşanan gecikmeler. Tüm bunlar bu kentin sorunlarıdır.
Tam da bu sorunlardan bahsediyoruz. HDP olarak vatandaşın günlük olarak yaşadığı ekonomik, sosyal sorunlara ilişkin parti olarak neler yapıyorsunuz?
Biz bu sorunları yerel yönetimlerde çözmeye çalışıyoruz. İşsizliğe kooperatiflerle, eğitim sorunlarına, madde bağımlığına eğitim destek evleriyle, sağlıkla ilgili sağlık merkezleriyle çözüm bulmaya çalışıyoruz. Kentin trafik sorunu ciddi bir sorundur. Konut sorunu, yapılan konutların satılamaması durumu söz konusu. İnşaat sektöründeki durgunluk, bunun istihdama yansıması ciddi bir sorun. Biz tüm bu sorunlara yerel yönetimler üzerinden çözüm getirmeye çalışıyoruz.
Zeyyat Ceylan: Sarmaşık Derneği vardı. Toplumdaki yoksulluk ve bu yoksulluğun beraberinde getirdiği toplumsal sorunlarla mücadeleyi esas alıyordu. Sarmaşık birçok mağdur aileye de ulaşmıştı. Ama KHK ile kapatıldı. İşte tam da bu noktada görüyoruz ki, ne işe elinizi atsanız önünüz kesilmeye çalışıyor. Haliyle dönüp dolaşıp iktidar partisine çatıyorsunuz, çünkü onların politikaları, vatandaşın sorunlarıyla ilgilenmemizin önünde engel olarak duruyor. Ben yıllarca bağımlılıkla mücadele için çalıştım. Gençlerimizi madde bağımlığından korumanın, buna bulaşanları tedavi etmenin çabası içinde oldum. Yıllarca ilgili kurumlarla bunun çalışmasını yürüttüm. Ama kayyum dönemiyle birlikte bu tür çalışmaların da önü kesildi. Haliyle mevcut şiddet politikalarına son verilmedikçe, barışçıl politikalar hakim kılınmadıkça bu sorunlar her gün yeniden üretilecektir. Bunun yanı sıra şunu da ifade etmek isterim, temel sorunlar yakıcılığını hissettirdikçe siz diğer sorunlara yeterince yoğunlaşamıyorsunuz. Can derdinin olduğu bir yerde siz ekmek sorununu öne çıkaramıyorsunuz. Ancak can derdine deva olduktan sonra siz ekmekten bahsedebilirsiniz. Öncelik sırasına göre bir gündem oluşuyor ve bu gündemi de siz oluşturmuyorsunuz. Sorun kendini dayatıyor ve siz o sorunla ilgilenmek durumundasınız. Neden Newroz’a yüz binler geliyor da 1 Mayısa binler geliyor meselesine gelince. Bunun tarihsel ve güncel nedenleri var. Bir sorunu yüz yıllarca yasaklamışsanız ve o süreç kendini tamamlamamışsa ve tamamlama ihtiyacı kendini yakıcı olarak dayatıyorsa bunu örgütlediğinizde sonucunu da Newroz’da olduğu gibi yüz binlerle alırsınız. Baskılanmış, reddedilmiş, inkar edilmiş bir sürecin sonucunda kendini örgütlemiş bir halk iradesidir söz konusu olan. Elbette ki, 1 Mayıs da önemli ama tarihsel sürece baktığımızda onun çıkış noktası sanayidir. Kentimize de bölgeye de baktığımızda ise sanayi yok. Haliyle buradan bir eksiklikten bahsedebiliriz. Yani, bu çalışmalar tarihsel gerçeklikten kaynaklı yeni yeni başladı ve bunun için de yeni bir zamana yeni bir zemine ve yeni bir bilince ihtiyaç var. Haliyle bu konuda kitleselleşme için zamana ihtiyaç var. Bu bilinç oluştuktan sonra sadece Amed’in yoksulları ayağını yere vursa bu kenti titretir. Elbette ki, burada kısmen de olsa bizim eksikliklerimizden kaynaklı tamamlanmamış süreçler söz konusu olabilir. Bu konuda samimi bir şekilde özeleştirisel yaklaşırız. 2019 1 Mayıs’ı bize şunu gösterdi ki, kitleselleşmeye, büyümeye açık bir kitle de söz konusu.
Hülya Alökmen: Newroz 1 Mayıs karşılaştırmasında şunu da vurgulamakta fayda var; toplumsal olarak nereden daha çok yara alırsanız orayı daha çok sahiplenirsiniz. Tabii bunun tarihsel boyutları da var. Sizin bir işçi sınıfınız ve emek mücadelesi boyutunuz olmayınca ya da az olunca bununla ilgili sahiplenme düzeyi de düşük oluyor. Tabii 2015’ten sonra insanların alanlara çıkamama sürecini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Yanlış anlamadıysam işçi sınıfını sadece sanayi işçilerinden ibaret görüyorsunuz. Oysa ki, Diyarbakır 2 milyona yaklaşan nüfusuyla yüz binlerce çalışanın olduğu bir kenttir. Dolayısıyla kahvehanede çalışan bir işçi de inşaatta çalışan bir işçi de işçi sınıfının bir parçasıdır. Haliyle işçi yok demek isabetli bir yaklaşım değil.
İşçi ve işçi bilincini oluşturmanın yeri sendikalardır. Sistem işçilerin yan yana gelmesine engel oluyor. Bunu da işsizler üzerinden yapıyor. Sistem diyor ki, dışarıda bir sürü işsiz var, ona göre düşün. Herkese dayatılan böyle bir durum var. Sanayi sitelerince olsun, tüm özel işlerde olsun herkesin tepesindeki kılıç dışarıdaki işsizlerdir. Örgütlenmek, sendikalaşmak isteyen işçi kapının önündedir. Tabii bunun örgütlenmemenin bir gerekçesi olarak ifade etmiyorum ama böyle de bir gerçeklik var. Üniversite 140 taşeron işçiyi bir kerede kapının önüne koydu ve hemen yerine işsiz insanlar alındı, bunu görmek gerekiyor. Biz de isteriz 1 Mayıs günü sanayi sitesinde çalışan işçi de kahvehanede çalışan işçi de o gün çalışmasın, alanda olsun. Diyarbakır’da sanayide olsun, tekstil sektöründe olsun çoğu çocuk işçi. Bu işçilere asgari ücret dahi verilmiyor. Bankaya yatan ücretin yarısı gerisin geri patronun cebine girmiyor mu, bunu bilmiyor muyuz! İşçilerin servis koşulları, yemek koşulları tüm bunlar konuşulması gereken konular. İş güvenliği, iş cinayetleri bunlar hepsi ciddi sorunlar…
Zeyyat Ceylan: Tarım toplumu olduğumuzdan dolayı işçi sınıfı bilinci yaratılamadı. Diyarbakır’da sanayi işçisinden değil tarım işçisinden bahsediyoruz. Sanayi dediğimizde küçük sanayi sitelerinde çalışan çocuklardan, gençlerden bahsediyoruz. Yine, kentte yüz binlerce işsizden bahsediyoruz. Bu kentte çalışan da çalışmayan da açtır. Her şey bir yana ihtiyaçlar sizin örgütlenme zemininizi kolaylaştırır ya da zorlaştırır. Ulusal bilinç acil bir ihtiyaçtı, çünkü can alıyordu, can yakıyordu. Haliyle bu gerçeklik kendini örgütledi. Tabii ki, ekmek de açlığı gidermek de yoksullukla mücadele de bir ihtiyaçtır ama candan da önce değildir. Kürt sorunu cana değiyordu ve halen de can yakmaya devam ediyor. Şiddet yıkımdır, yoksulluktur. Bunu da bağlamından koparmamak lazım, yoksa kendinize de sürece de haksızlık etmiş olursunuz. Elbette ki toplumsal sorunlarla mücadele temel görevlerimizden biridir. Zaten bu konuda yeterince örgütlenebilmiş olsaydık 1 Mayıs’ta da yüz binleri alanlarda buluşturabilirdik. Bunun yanında devlet de bağımsız sınıf sendikalarının oluşmasına ya izin vermiyor ya da kendi sendikal süreçlerini örgütleyerek bu süreci boşa çıkartıyor. TÜRK İŞ şuan gerçekten Türkiye’deki yoksullukla mücadele mi ediyor? Hayır, sadece kendisinde örgütlü olan üyelerinin haklarına sahip çıkıyor.
Siyaset kendi başına emek alanının sorunlarını giderebilir mi ya da o alkanı örgütleyebilir mi? Siyaset buna öncülük yapabilir ama bu onun tek başına üstesinden gelebileceği bir konu değildir. Diyarbakır’da yoksullukla ilgili bir çağrıda on binleri alanlara çıkaramıyorsanız burada iki temel sorundan bahsedebiliriz. Bir, emeğine sahip çıkma bilincini yaratamamışsınız ve bunun mücadelesini vermeniz gerekir. İki bu süreci örgütlemeniz gerekiyor. Bunun için de topluma gitmek, toplumla birlikte bu süreci yaratmak gerekiyor. Tabii ki siyaset toplum için, toplumsal sorunların çözümü için üretilmelidir. Toplumun yaşamını kolaylaştırmak için siyaset üretilir. Toplumun yaşamını güzelleştirmeye, onun yaşamına anlam katmaya yönelik çabadan bahsetmek istiyorsak tüm bu sorunlara ilgi duymalıyız. Toplumun ekonomik, sosyal sorunlarını çok ön plana alabiliyor muyuz, hayır. Eğer bu konuda üzerimize düşeni yapabilmiş olsaydık bugün bu eleştirileri de almamış olacaktık.
Yanlış politikalar sonucunda oluşan bir yoksulluktan, işsizlikten bahsetmek gerekiyor. İki aydır HDP il yöneticileri olarak çalışıyoruz ve kentin işsizlik, yoksulluk haritası yüzümüze bunun yakıcı sonuçlarını çarpıp duruyor. Kentimizde kahvehanelerin çok olması bize işsizliğin boyutunu veriyor. Resmi işsizlik oranları bu kentin gerçekliğinden uzaktır, bu veriler bizi tatmin etmiyor. Diyarbakır’ın 2 milyon civarında bir nüfusu var ve 18-40 yaş arasında işsizlerin sayısının 500 bin civarında olduğunu biliyoruz. Bu durum açık öğretimle, ikinci, üçüncü üniversite ile köyde çiftçilik yapıyor diye gizlenmeye çalışılıyor. Bu yaklaşım yanıltıcıdır. Ev kadınlarını da bu sayıya dahil edersek çok korkunç bir tablo çıkar karşımıza. 500 bin kişinin üretimden kopuk olmasının beraberinde getirdiği ciddi sorunlar var.
Kentte çalışan nüfus üzerine bir araştırmanız var mı?
Diyarbakır’da üç tane küçük sanayi sitesi, bir OSB var. Yine, Bismil ilçesinde küçük işletmeler var. Bunun yanında devlette ve özel sektörde hizmet sektöründe çalışanlar var. Geriye kalanı da tarım işçisidir. Bölgenin tümüne ilişkin 7-8 yıl önce yapılan bir çalıştayın sonucunu hatırlıyorum, buna göre bölgede 2 milyon civarında mevsimlik tarım işçisi var. Bugün ise bu sayı daha da artmıştır.
Halkın iradesi olarak seçildikleri halde YSK eliyle görev yapmalarının engellendiğini belirten eş başkanlar, Alökmen ve Ceylan, “Amed’e olan sevdamızla il eş başkanı olarak görevlerimizi en iyi şekilde yerine getireceğiz” diyerek kararlılıklarını dile getirdiler.