ÇALIŞAN ANNELERİN ROL KARMAŞASI

İbrahim Yardım

 

 

Bu haftaki köşe yazımızda Siirt Üniv. Eğitim Bilimleri Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Rasim Tösten hocamızın "çalışan annelerin rol karmaşası" hakkında kaleme aldığı önemli bir yazıya yer vereceğiz. 

 

Toplumun kadına yüklediği rollerdeki karmaşıklık modern toplumda yeni kadın profilinin doğmasına neden olmuştur. Kadınlardan birinci derecede beklenilen iyi bir anne olmaları, topluma katma değeri olacak evlatlar yetiştirmeleri ve aile hayatının iç işlerini sağlıklı bir şekilde yürütmeleridir. Modern toplumlarda yapısal değişimlerin kökleşmesi için kadınlar daha çok ön plana çıkartılmış, iş hayatına katılarak onlara daha etkin ve yeni görevler tevdi edilmiştir.

Son zamanlarda kadınların iş dünyasında bu kadar mesafe kaydetmesi esas vazifelerinin icrasını zorlaştırmaktadır. Modern kadın profiline bürünen anneler maişet derdine düşerken veya çevresindeki bunaltıdan dolayı ortam değiştirmeyi amaçlarken birinci derecede sorumlu oldukları çocuklarına yeteri kadar vakit ayıramamaktadır. Çocuklarıyla iletişim problemi çeken anneler genellikle çalışan annelerdir. Bir taraftan çalışma hayatı, öte taraftan sosyal ilişkiler, ev işleri ve çocuklar onlara ağır gelerek kadınların ruh dünyasını yıpratmaktadır. Bu bakımdan kadınların iş hayatına atılmadan evvel durumu iyi analiz etmeleri, hayır-şer ekseninde karar vermeleri gereklidir.

Çocuk gelişiminde özellikle işlem öncesi dönem diye adlandırılan okul öncesi dönemde (2-7 yaş arası) anneler en önemli dinamiktir. Bu süreçte karakter oluşumuna katkı sağlayacak en önemli etken annedir. Çocuğun karakter gelişiminde ona en yakın isim anne olması lazım iken anneler maişet sıkıntısı gerekçesiyle bu konumdan uzaklaşabilmektedir.

Çocuk gelişimi ile çocuk bakımı aynı şeyler değildir. Çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaktan çok ötedir annelik. Kreşler, çocuk bakıcıları, komşular, nineler gibi hiçbir sosyal destek annenin yerini tutamaz. Anne, çocuğunu şefkatiyle terbiye eder. Çalışan annelerin içinde bulunduğu varta çocuklarına yeteri kadar zaman ayıramamış olmalarıdır.

Batı toplumlarında aile bağlarının zayıfladığından, evlatların anne-babalarına gereken hürmeti göstermemelerinden, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin yok olmaya yüz tuttuğundan ve buna benzer birçok kültürel çöküşten bahsedilmektedir. Yeni neslin bu bağları koparması gayet önemli bir sorundur. Peki sabah okula kendi başına giden, okuldan dönüşte kapıda kendisini karşılayan anneye alışık olmayan bir çocuk, ailesi olduğunu ne kadar hissetsin? Bir aileye mensup olduğunu ve ailesel bağların önemini, anne ve baba hukukunu nereden öğrensin? Hangi sosyal destek bu sorunu çözsün? Onun için bu büyük sorunun sebebi çocuklardan ziyade ailede aranmalıdır.

Konuyla ilgili olarak Bediüzzaman “kadınlar yuvalarına dönmeli” diye adlandırdığı bir nüktesinde “mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış mebzul metaı yapmış. Şer-i İslam onları rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede” (Sözler, Lemeat, s. 667) demekle durumu çok güzel özetlemektedir.

Sonuç olarak; çalışan anneler, çalışma konusunda kâr-zarar dengesinde bir değerlendirme yapmalıdırlar. Mecburiyetten çalışan anneler çalışmayıp kanaat ederek yaşamlarını idame edebiliyorlarsa evlerinde kalmaları daha selametlidir. Evde oturarak köreldiğini ve bunaldığını, bir şeyler yapmadan duramadığını, sosyalleşmeyi sevdiğini, çalışma ortamına alıştığını ve dayanamadığını gerekçe gösteren annelerin içinde bulunulan tehlikeyi çok boyutlu düşünüp evlatları için fedakârlık yapmaları gereklidir. Şayet çalışmaları kaçınılmaz görünüyorsa çocuklarıyla ve yuvalarıyla ilgili sorumlulukları her şeyden önce tutmaları daha elzemdir. Aksi halde toplum olarak bir hezeyana sürüklenmek büyük bir risk olarak görünmektedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.