“Her şeyi ciddiye alıyordum, sanki ölümsüzmüşüm gibi.”
-Jean-Paul Sartre, Duvar
Hayat, her saniye önümüzdeki binlerce farklı ihtimalden birine adım atmamızla devam ediyor. Yaşıyoruz, ben bu satırları yazdığıma ve siz de okuduğunuza göre biyolojik olarak bu kesin. İnsanların arasında yaşıyoruz. Bazen kızıyor, bazen seviniyor, bazen de öylece durup düşünüyoruz; çokça da hayret ediyoruz…
Peki ya ruhen ayaklarımız yere basıyor mu? Bu sadece bu yazıyla başlayıp bitecek bir soru değil. Bunu hayatımızın her evresinde kendimize sormamız gerek. Son nefesimize kadar devam edecek olan bu süreçte insanlarla olan birlikteliğimizi daha sahici ve anlamlı hale getirmek için insan psikolojisini bilmemizde fayda var. Peki nasıl öğreneceğiz, hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm.
Yaşarken gözlemleyerek, gözlemlediklerimizi de analiz ederek yaşamamızla mümkün bu. Yaşam, durup hayranlıkla seyredilecek bir şey değil. Beğeni ve hayranlık bir yere kadar iyidir fakat bir yerden sonra insanı köreltmeye başlar. Fanatik olmanın zararlarını gördük, görüyoruz. İsmet Özel’in çok sevdiğim bir sözü var: “Yolda yürüyoruz diye asfaltı eleştirme hakkı elimizden alınamaz.” Fanatikliğe varan hayranlık, asfaltı eleştirme hakkını kendi elimizden almamızı sağlıyor. Değil mi?
Butimar kuşunu duymuş muydunuz? Pers mitolojisinden günümüze kadar gelen ilginç bir hikayesi vardır. Tuzlu su ile beslenen Butimar kuşu, denizi görünce hayranlıkla izlemeye koyulur. Denize hayrandır, öyle ki hiç yerinden kalkmadan saatlerce seyreder. Denizin kuruyacağı korkusu ile de bir damla su bile içmez ve güneşin altında denizi seyrederken susuzluktan ölür…
Bazen Butimar kuşundan pek de farkımız kalmıyor. Hayatı sadece hayranlıkla izliyoruz. O kadar hayranız ki sadece izliyoruz çoğu zaman. Herkes kitap okumaktan hayranlıkla bahseder ama okumaya vakti yoktur. Herkes çok düzenli çalışacaktır artık ama bir aksilik çıkmıştır ne hikmetse! Herkes güne erken başlamaya methiyeler dizer ama hiç de kısmet olmaz. Çevreci olmak herkesin dilindedir ama… Yüzlerce ama içeren örnek verebiliriz tüm bunlara. Bu seyredişi nasıl eyleme dönüştüreceğiz? Kısa ve öz: Yaparak. Bir şeye methiyeler dizmek veya onun için doğru zamanı beklemek aslında bizi ondan en çok uzaklaştıran nedenlerdir. Başarmanın ve kendimiz olmanın tek yolu bu, hayranlığı ve sadece seyretmeyi bir kenara bırakıp yapmak. Seyreden değil, deneyen olmak. Başarmak, denemektir; olumlu bir sonuç almak değil. Klişe cümleleri de teğet geçmiş olalım böylelikle.
Velhasıl kelam, gülün güzelliğini seyretmeyelim sevgili okur; gelin bir gül de biz dikelim. Baharı getiremeyiz belki ama en azından toprakta kökümüz olur.
Haksız mıyım?
-Zeynel Hebun Güler