Abdulkerim Karabulut namı diğer Bre, lakabını hoşgörülü, güler yüzlü ve temiz yürekli oluşundan dolayı bu lakaba layık görüldü…
Bre; Kürtçe bir terimdir, Türkçe karşılığı kardeş demektir!
Bir de güzel insanlara, güzel lakaplar takılır, Keke, Xalo, Evliya, Bre gibi…
Bre’de güzel kardeşlerden biri, yerinde espri yapan, çalışkan, hoşgörülü ve espri anlayışı olan yurdum insanı…
Bizim Bre hurdacılıkla iştigal eden güzel kardeşlerimizden biri, Siirt’te iş için iş-ziyaret için gider, dönüş zamanı, keyifle direksiyonun başına geçer, Diyarbakır’a doğru yola çıkar, az bir yolu kalmış 25-30 km falan, Bre hız sınırını aşmış yol alıyorken bir an dalıp gitmiş, yolun karşısına geçmekte olan eşeği son anda fark eder, direksiyonu sağa-sola kırar ama eşeğe çarpmaktan kurtulamaz, eşek o çarpmanın etkisiyle aracın motor kaputunun üstüne düşer, ayakları ön camı patlatır!
Bre şokta aracı zor durdurur, arabadan aşağıya iner kendini yoklar ilkin, sonra arabaya bakar aracın üstünde eşek boylu boyunca yatıyor, sesli düşünmeye başlar:
“Yav bu nasıl iştir, bele kazamı olur, kimin bedduasını aldım yarabbi!”
Gelen araçlar hayretler içinde neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı, Bre’nin derdi kendine yetmezmiş gibi bir de bunlara olayın nasıl olduğunu anlatıp durur…
Elbirliğiyle eşeği ayaklarından tutup bir köşeye koyarlar, içlerinden biri dedi ki:
“Kardaş bin arabana hemen yol al, köylüler seni görseler; yarış atımızı ezdin derler on eşek parası versen kurtulamazsın!”
Bir diğeri de:
“Ben geçen yıl görmeden dört civciv ezdim, on tavuk parası ödedim desem abartı olmaz, köylü dedi ki bu civciv tavuk olacaktı hergün dört yumurta yapacaktı, civcivleri olacaktı, zararım çok, sanırsın tavuk çiftliğine girmişim mecburen ödedimi bu köylüler böyle kardaşım…”
Başka biri söze girdi:
“Arkadaş doğru diyor geç direksiyona bakalım çalışacak mı araç?”
Bre araca bindi kontağı çevirdi, araba çalıştı, hatırlar istendi herkes yoluna devam etti…
Zaten 25-30 km yolu kalmıştı!
Arabadan ses gelmeye başladı, sağa yanaştı aracın radyatör parçalanmış asfalta sürünüyor, o bölümü halletti ses kesildi; tabiri caizce eşek hızıyla yol alıyordu, çünkü ön cam komple gitmişti…
Ve kazasız belasız sanayi sitesine girdi!
Öbür gün arkadaşının işyerine gitti, olayı anlattı, komik bir fıkra dinler gibi birlikte güldüler…
Emekli Öğretmen Abimiz Sabri Koç dayanamadı, taşı gediğine soktu, yüz puanlık uzman sorusunu sordu:
“Bre; trafik raporunda eşeği kaçta kaç, seni kaçta kaç kusurlu buldu?”
Gülüşler kahkahaya dönüştü…
Sabri Hoca espri kabiliyeti yüksek, nükteci taşı gediğine sokan bir şahsiyetti, Bre’ye dönüp:
“Bre senin eşekliğin tescillendi”
Bre bir an durakladı, Sabri Hocaya baktı:
“Nasıl yani Sabri Hoca?”
“Eşek olmasan, eşeğe çarpmazdın…”
Bre öyle şeylere kızacak biri değildi kendini aşmış bir kardeşimizdi, hep beraber gülüştük…
Sabri Hoca Aliemiri ortaokulunda okurken “Din Ve Ahlak” dersimize geliyordu, Sabri Hoca tarama özürlüydü, ders anlatırken güneş kafasına vuruyordu, kafa ayna gibi parıldıyordu, bende yanımda oturan arkadaşıma dedim ki:
“Kele bak kele cephede ayna gibi parlıyor…”
Sabri Hoca bunu duydu ve yanıma gelip okkalı bir tokat attı feleğim şaştı…
Aradan epey zaman geçti Bre tek kapının olduğu surların altına aynı aracını park etti, bir saatlik işi vardı, işlerini halletmek için gitti, işleri halledip aracın olduğu yere geldi, bir de ne görsün; aracın kaputunun üstünde bedenden kopan kocaman taş, kaput pert olmuş!
Şimdi ben de sizlere soruyorum:
“Sizce bu kazada, araç kaçta-kaç, taş kaçta-kaç kusurlu, Bre kaçta kaç kusurlu?”
Güler misiniz, ağlar mısınız?