Değerli okurlarım uzun bir aradan sonra yeni bir yazıyla karşınızdayım. Bir süredir ara verdiğim yazılarımın bir yenisini daha 3 Aralık Dünya Engelliler günü vesilesiyle sizinle paylaşmak istiyorum. Çok anlamlı bir gün. Bugüne ilişkin farkındalık yaratmaya dönük çok önemli adımlar atılmışsa da henüz engelliler konusunda ciddi bir mesafe alınamadığını da vurgulamak gerekiyor. Bu günde farkındalık yaratmanın en önemli adımlarından birinin de bir engellinin diliyle onların iç dünyalarının yazarak anlatılması olduğuna inananlardanım. Bu amacım doğrultusunda yıllar önce öğretmen olarak çalıştığım bir Özel Eğitim Ve Rehabilitasyon Merkezi'nde kaleme aldığım bu yazıyı yine böylesi bir günde sizlerle paylaşmayı borç bildim. Bu günü vesile ederek hem biraz nüktedan olan hemde özgünlükleriyle beğeneceğinizi düşündüğüm bu yazıyı siz okuyucularımla paylaşıyorum.Konu bir engellinin diliyle kendi dünyalarının anlatılması olunca yazının başlığını da ''Bizim Dünyamız'' koymuştum o dönemde.
''Sabah uyurken bir çığlık duydum. O ses ile uyandım. Bağıran annemmiş. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kemal kalk. Kalk Kemal kalk. Okula geç kalacağız diyordu. Bende ne diyor bu annem. Yine mi okul? Neden kalkıyor muşum diye söylendim kendi kendime. Ama beni dinleyen kim? Yaka paça kaldırıldım yataktan. Annem hazırlanmış giyinip kuşanmıştı bile. Benim karnım aç dememe izin bile verilmeden apar topar giyindirilip aşağıya yollanmıştım. Elimi yüzümü yıkamama dahi izin verilmemişti servis bekliyor diye.
Şoför amca hazır bizi bekliyordu. Servis hınca hınç doluydu. Kurum servisindeki arkadaşları, arkadaşların giyim kuşamlarını görünce manzarayı da çakmıştım. Bir şeyler vardı. Her zamankinden farklı giyinmişlerdi gördüklerim. Bugünün farklılığından söz ediyordu servisteki teyzeler amcalar... Bugün Dünya Engelliler Günüymüş. Bugün genelde engelliler günü olarak kutlanırmış. İlk duyduklarım bunlardı... Biz de kutlama için yola koyulmuştuk. Kuruma geçecektik. Bizim gibi düşünen birçok arkadaşımda aileleri ile birlikte gelmişti. Sevincimiz aynıydı. Mutluluğumuz ortaktı. Benim günümdü bugün. Bizim günümüzdü… Bize başkaları tarafından bahş edilen bir gün değildi bugün. Bir engelli olarak bana verilmiş bir haktı. Hakkı kimin ,neden verdiğini; bugünün neden Dünya Engelliler Günü olarak kutlandığını da bilmiyordum yaa...
Bugünün anlam ve önemini bilmiyorum. Bugünlere nasıl gelindiğini sorarsanız anlatamam. Kendimi ifade etmekte, isteklerimi sıralamakta dahi zorlanırım. İhtiyaçlarımı kendim karşılayamam. Bağımsız, kendi başına yaşayabilecek durumda değilim. Ancak bugünü yaşamam ve bugün konuşmam gerektiğini biliyorum. Benim durumumda olan her bireyin bu günkü mahşeri kalabalığa söylenecek çok şeyinin olduğunun da bilinmesini isterim.
Hep konuşur, anlamını bilmediğimiz yığınca kelimeler sıralarsınız. Ancak bu kelimelere çokta anlam yüklediğinizi sanmıyorum. Toplumsal koşullar, yaşam şartları, doğum öncesi, doğum sonrası, fizyoterapi, otizm, empati vb. vb. sık sık sizin dilinizden dökülen sözcükler...
Bu empatinin ne olduğunu çok merak ederdim. Bir gün ablama sordum.
Abla ‘empati’ ne demek?’ Bana verdiği cevap neydi sizce?
'‘Ben empati nedir nerden bileceğim git sözlüğe bak’' dedi Bir kaç harfi zar zor öğrenmişken sözlük kullanmayı nerden bilecem diye düşündüm kendi kendime. Ama ablam bana daha sert çıkışır diye korktuğumdan, aklımdan geçenleri ona yansıtamadım. Sadece aklımdan geçirmekle kaldı düşüncelerim...
Kararlıydım bulacaktım empatinin anlamını... Çok kullanıyor öğretmenlerim, günlük yaşamda ablalar, abiler sık sık birbirlerine ‘empati kur’ der dururlar. Moda oldu bu sözcük.Hoş bu aralar ''Empatinin Yitimi''nden de bahs edilir oldu ya.Hadi neyse.Biz tekrardan asıl konumuza gelelim. Ne demekmiş empati kurmak… Yenilir içilir türden bir şey mi? Yoksa tutulur yutulur cinsten bir şey mi? Öğrenmem lazım! Benimle bağı ne? Asıl merak ettiğimde bu konu aslında. Neden sohbet konusu ben olunca hep anneme veya ebeveynlerimden birine ‘empati kur’ denir. Onu çok merak ediyorum. Sözlüğü günlerce taradım.Aradım empati sözcüğünün kelime anlamını. Derler yaa arayan Mevla’sını da belasını da bulurmuş. Ben aradığım Mevla’yı buldum galiba bu kez. Bir çoğunuz bu sözcükte nereden çıktı.3 Aralık Dünya Engelliler Günü ile Empati kurmak arasındaki bağ neymiş anlayamadık diye düşünebilir. Şu anda salondaki homurdanmaları bile duyuyorum. Ama beni dinlerseniz sonuçta bana hak vereceksiniz. Hatta birçoğunuz şapkanızı önünüze koyup tekrar tekrar düşüneceksiniz. Konumuza geri dönelim o halde.
Empati kurmak neymiş bakalım. Şöyle bir sözlükteki anlamlarına baktım.
Empati kurmak;’ bir insanın bir diğer insanın yerine kendisini koyması ile yapılan yararlı olay'... ‘Karşıdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamaktır.’ diyor bir başka sözlükte. Bir başka kaynakta ise son yılların en çok önerilen psikolojik davranış biçimidir, ancak tehlikeleri de mevcuttur. Karşınızdaki insanı anlamaktan uzaklaşabilirsiniz. Yöntem olarak, kendinizi karşınızdakinin yerine koyduğunuzda kendi yapacağınız tercihler üzerinden düşünerek, hareket edebilirsiniz. Bu da yapacağınız tercihlerin karşınızdakinin tercihlerinden farklı olması sebebiyle, yanlış davranış kalıpları üretmenizi ya da farklı beklentiler içine girmenizi hatta kişiyi yadsımanızı da neden olabilecek bir durumdur v b. açıklamalarla karşılaştım. Sanırım bu tanımlar yeterli.
Şimdi başa dönelim.
Bugün sık sık kullandığınız hatta ağızınıza sakız yaptığınız bu sözcüğü kullanabiliyor musunuz? Düşündünüz mü? Empati kurmak sözcüğü sizlerde herhangi bir çağrışım yaptı mı? Yüzlerinize bakıyorum pekte bana anlaşılmış gibi görünmüyor
Şimdi empati kurmak konusunu neden tercih ettiğimi anlatmamı ister misiniz? 3 Aralık bugün. Dünya Engelliler Günü… Yani benim günüm. Bizim günümüz. Bugüne ilişkin çok şey yazar, çizersiniz. Hamaset yapar, vaatlerde bulunursunuz. Bunlar sadece bugünle sınırlı vaatler, söylemler... Şimdi soruyorum size: Bizi anlıyor musunuz? Kendinizi bizim yerimize koyduğunuz oluyor mu? Gece uyumak için başınızı yastığa koyduğunuzda aklınıza geliyor muyuz? Yoksa konuşulanlar her zaman olduğu gibi bu günle mi sınırlı kalacak? Bu günde timsah gözyaşları döktükten sonra eve gidip her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaksınız? Of yaa bugün çok yoruldum bir yorgunluk kahvesi içeyim deyip film izlemeye mi dalacaksınız? Bunları yaparken benim durumumda olan benimle benzer sıkıntıları yaşayan bir çocuk aklınıza geliyor mu? Bu ülkedeki her on kişiden birinin engelli olduğunu bunun büyük bir kısmını da çocukların oluşturduğunu biliyor musunuz? Her yıl milyonlarca çocuğun savaşlardan dolayı sakat kaldığını onlarında bu savaşlardan dolayı engelliler kervanına katıldığını aklınızdan geçiriyor musunuz? Birçoğumuzun açlıktan dolayı sokaklarda dilendiğini düşünüyor musunuz? Büyük bir kısmımızın sizin yani ebeveynlerimizin eğitimsizliğinden kaynaklı yetersizliklerinden dolayı bu halde olduğunu aklınızdan geçirdiğiniz oldu mu? Hanginiz toplumun şiddet sarmalına bulaşmış insan müsveddesi kimi bireylerin bize gösterdiği şiddeti engelleyebildi? Gazetelerde engellilere yönelik şiddet içeren haberler okuduğunuzda aklınızdan neler geçiriyorsunuz? Buna çözüm bulmak için çabalayan bir birey misiniz? Yoksa anlık bir öfke duyup,3-5 dakika sonra hiç bir şey olmamış gibi günlük yaşamını idame ettiren bir konumda mısınız?
Şimdi soruyorum sizlere empati kurmak neymiş. Beylik bir söz edeyim o halde... Empati kurmak; ’’beni doğru anlamaktır.’’ deyip kendimi anlatmaya başlayabilirim o halde. Belki kiminiz farklı düşünüyorsunuzdur veya soruna düz bir mantıkla yaklaşıp;’’ seni anlayamıyorsak empati kuramıyor muyuz yani?’’ diyenleriniz de vardır. Bunlara cevaben söyleyeceğim tek şey; öznel yargılara kapılmayın lütfen. Bu gerçeği birde benden dinleyin. Bizim durumumuzu genelde eğitimli insanlardan dinler,onların perspektifi doğrultusunda hareket edersiniz haklı olarak. Bu yetmez ama. Birde bizim sesimize, benim sesime kulak verin. Onlar okuyan öğrenen. Ben ise yaşayan biriyim. Bizim adımıza çok şey konuşulur söylenir. Bu kez söz biz de. Biz hep sizin sözünüzü dinledik. Sizin isteklerinizi yerine getirdik. Şimdi sıra biz de. Bakalım bizim sizi dinlediğimiz gibi sizde bizi /beni can kulağıyla dinleyebilecek misiniz? Bizim sizler konusunda gösterdiğimiz özeni sizde konuşan biz olunca gösterebilecek misiniz? Şimdiden sesler duyuyorum… ‘’Bırak yaa senin anlatacağın ne olabilir ki! Ne biliyorsun ki bize ne anlatacaksın.’’ Haa hatırlatmadan da edemeyecem… Sizin için yapılmış bir seminerde koca profesöre geç bunları biz zaten bunları biliyoruz. Bize farklı şeyler anlatın diyeniniz bile oldu. Bana mı benzer bir tepki verilmeyecek, vermeyeceksiniz. Ama olsun. Ben hazırlıklıyım bu tepkilere. Empati kuruyorum anlayacağınız. Hep bilen, hep konuşan, hep nasihat eden sizler bir anda benim gibi engelli biri ile yer değişince beni dinlemek benim duygularımı anlamak zor gelir size. Bu nedenden dolayı da işe empati kurarak başlıyorum. Sizin kadar olmasa da halden anlıyorum ben.
Evet başa dönelim. Adımı hatırlayanınız var mı? Neydi benim adım? Aslında bir önemi yok adımın. Adım Sait, Ahmet, Eşber veya Leyla, Fatma, Aygül olsa da fark etmez. Yaşadığımız sıkıntılar aynı. Adımın önemi yok bundan dolayı. Ben yine de adımı hatırlatabilirim.
Adım KEMAL. Adımın anlamını bir amca sormuştu da. Babam adımın anlamını ona açıklarken duymuştum. 'BİLGİ VE ERDEM BAKIMINDAN OLGUNLUK,YETKİNLİK, ERGİNLİK' anlamındaymış adım. En yüksekte olan ermiş kişi sıfatlarım da var adıma bakılırsa. Ama nerde... Ben nerelerdeyim sizce. Toplumumuzda ermiş, sözde bilgili veya kendini öyle bilen, öyle bir paye edinen birey sayısı o kadar çok ki adımın KEMAL olduğunu dahi söylemeye korkar oldum. Gel gelelim benim hayat hikâyeme. Hayat hikâyem size sıradan gelebilir. ‘’Bu ne ki ?’’ diyebilirsiniz. Bizim dağarcığımızda buna benzer ne hikâyeler var, ne hikâyeler… Haklı da olabilirsiniz. Ama beni de dinlemenizi bugünün anlam önemine sığınarak bekliyorum.
On üç yaşındayım. Kalabalık bir evin 3.çocuğuyum. İkisi benden büyük dördü de benden küçük olmak üzere yedi kardeşiz. Annem ve babam kader, öğretmenlerim de cehalet der bu durumumuza. Farklı farklı yorumlar yapılır hatta. Yorum yapan çok anlayacağınız… Ama bu benim ve benim gibi engelli olan diğer iki kardeşimin hayatını değiştirmiyor maalesef. Annemi ağlarken görürüm bazen. Babam ise zamanının çoğunu iş, kahve, ev arasında mekik dokuyarak geçirir. Annem ağlayınca babam anneme kızar; ‘kader’ der. ‘Herkes kaderinde olanı yaşar. İnsanlar kaderlerine karşı çıkamaz kaderlerini değiştiremezler. Sen kadere karşı mı geliyorsun’ der ve o sert bakışlarıyla çoğu zaman annemi susturur. Onunda üzüldüğünü biliyorum. Onu da birkaç kez gizliden gizliye ağlarken gördüm. Beni görünce kızarıp bozarırdı. Yüzünü çevirip gözyaşlarını silerdi. Ağladığını görmemi istemiyordu sanırım. Bir defasında mahallede arkadaşlarımla oynarken benden birkaç yaş büyük bir abi benimle alay edip düşürmüştü. Bu sürekli karşılaştığım bir durumdu aslında. Babam beni ağlarken gördüğünde;’’ Kalk Kemal’im kalk. Erkekler ağlamaz demişti.’’ Sahi erkekler ağlamaz mı? Erkekler ağlamaz diyen babam neden gizliden gizliye ağlıyordu acaba? Bir türlü anlam veremedim babamın yaşadığı o tezatlığa. Hem erkekler ağlamaz derdi bana hem de kendisi de ağlardı gizliden gizliye. Sanırım çoğumuzun gerçek sorunu da bu. Ya olduğumuz gibi davranamıyoruz ya da davrandığımız gibi olamıyoruz. Bunun ceremesini de biz çocuklar çekiyoruz daha çok... Şimdi size biraz ders versem mi acaba?
Yine kimi amcalar biz biliyoruz yaa bunlara ne gerek var diyeceklerdir. Siz biliyor olabilirsiniz ama ben yine de duygularımı ifade etmek için buralardayım. Bugün bu platform benim. Kendimi ifade etmeliyim değil mi? Kolay ele geçmiyor bu koltuk. Bizim için herkes konuşur, herkes bizim haklarımızı savunur sözde. Herkes biz söz konusu olunca anlayışlıdır ama bizim konuşmamıza bizim kendi duygularımızı ifade etmemize izin verilmez. Bizim adımıza bize rağmen yapılır bir şeyler. Örnek mi? Evet örnek. Mesela annemler bizim maaşımızı alırlar. Devletin bağladığı engelli maaşını. Ama o maaştan benden başka herkes nemalanır. Üzerimdeki kıyafete bakar mısınız? Kaç yıl oldu aynı kıyafetleri giyiniyorum; tahmin bile edemezsiniz. Anne bana pantolon al dediğimde idare et denir. Ama kendi ihtiyaçları hiç bitmez. Oysa aldığının çok az bir miktarını bana harcamış olsaydı annem ben şimdi çok farklı olurdum. Terlikle geldim çünkü ayakkabım yok. Yine annemin tasarruf tedbirlerine takıldım. Bizim evde devletin değil annemin tasarruf kuralları geçerli çünkü.Siz siz olun aldığınız maaşları çocuklarınıza harcayın. İşte size ilk dersim bu.
Başa dönelim mi? Aldık mı ilk dersimizi acaba? Aldık diye düşünüyorum. Şunu unutmadan söyleyeyim. Deminki dersim tüm amca ve teyzelere değildi. Kimi arkadaşlarım çok temiz… İyi bakıldığı belli. Sözüm onlara değil. Sadece sonuç çıkarmanız içindi anlattıklarım.
Kendi hayat hikâyeme devam ediyorum. Yaşadıklarınız veya gördükleriniz karşısında benim hikâyem çok sıradan gelebilir size. Herkes yaşadığı kadar düşünebilir. Beni bu konuda mazur görün. Annem babam teyze çocukları… Annem ve babamdan önce amcam ve teyzem evlenmişler. Onların evlilik dönemlerinde kan tahlilleri v b bilinmiyormuş. Hem bilinseydi bile kim gidip kan tahlili yapacaktı ki. Bizi beğenmezler ama tam bir cehalet örneği. Amcam ben doktora gitmem. Kaderde ne varsa o olur deyip kükremiş aslan misali ve de evlenmişler teyzemle... Sonuç olumsuz. İki abim var ikisinin de derileri lime lime dökülüyor. Çok tatlılar çok. Amcam her onlara baktığında eriyor adeta. O aslan gibi kükreyen amcamdan eser yok şimdi. Süt dökmüş kediye dönmüş o ihtişamlı Cemal amcam. Haa işte size bir ders daha. Siz siz olun sağlığınızı aksatmayın. Doktora gitmemezlikte yapmayın.
Belki farkında değilsiniz ama bir kez daha vurgulayayım. Hayatın kendisi en büyük okul. Yaşadıklarımızdan doğru sonuç çıkaralım. Kader deyip işin içinden çıkmak kolay olan. Kolay olanı tercih etmeyelim. Hayatı, yaşananları değerli bulup anlam yüklersek sorun yaşamayız gelecekte. Veya yaşananların faturası çok ağır olmaz toplum için. Bizler açısından da hayat bu kadar zor ve zahmetli olmaz.Emin olun ki olmaz.Ben işte yaşadıklarından sonuç çıkarmayan bir anne-babanın hatalarının sonucuyum.Bedeli onlar içinde ağır ama buna hala kader demelerini hazmedemiyorum.Bir kez daha söylüyorum buradan… Hatalarınıza kader deyip onun arkasına sığınmayın. Kader hatalardan ibaret değildir.
Babam ile annem teyze çocukları... Annem Cemal Amcamın eşinin kız kardeşi... Yok yok daha neler… Bu kadarına da pes diyeniniz olabilir. Böyle bir hata da yapılır mı deyip bunu yadırgayanınız da... Bir anda tansiyonu yükselenlerde olabilir. Haklısınız da. Ama bu yaşanan gerçeği değiştirmiyor. Annem babam büyüklerinin yaşadıkları sorunları gördükleri halde evlenmeye karar vermişler. Büyüklerde onaylamış bu evliliği. Birde bilgili bir amcanın önerisi üzerine bir bilene soralım deyip doktora gitmişler. Bilene sormuşlar anlayacağınız. Kan tahlili yapılmış sonuç olumsuz. Sizin evlenmeniz tıbben doğru değil demiş doktor amca. Bizimkiler eve döndükten sonra doktor amcanın söylediklerini unutmuş kendi bildiklerini okumuşlar. Sonuç işte ortada... Abim Muhammet ve ben Kemal. Bu cehaletin ürünleri bizleriz işte. Kemal, Ahmet, Fatma vb. hepimizin ailesi öyle mi? Tabii ki değil. Benim hayat serüvenim böyle başlamış işte. Bir başka arkadaşımın hayatı farklı bir nedenden dolayı eksik... Amacım annem ve babamı veya salonda bulunan diğer amca ve teyzeleri yermek değil. Annemin, buradaki annelerin hiç birinin üzülmesini de istemem. Çünkü onu, onları çok seviyorum. Ama bu yaşanan yanlışları gizlemiyor ki. İşte hayatta telafisi mümkün olmayan böylesi yanlışların sonucu eksik olan birey ve eksik olan toplum oluyor. Bunlardan sonuç çıkaralım diye anlatıyorum. Sadece ben değilim ki bu sıkıntıyı yaşayan. Bir engelli ben değilim ki. Hepimizin ortak sorunu bu...
Beni üzen tek şey annemin üzülecek olması. Belki de bu hüznü hiç bitmeyecek annemin. Annemin de benim gibi hep bir yanı eksik olacak hep bir yanı eksik kalacak. Beni asıl üzende bu eksikliği ona da yaşatmış olmam. Duygularımı tam ifade edemiyorum anne. Benim gibi engelli olan bir arkadaşımın yazdığı bu şiir bana ve benim durumumda olan herkesin duygularına tercümanlık yapsın. Ama bu şiiri dinlerken üzülüp ağlama lütfen. Seni üzmek değil amacım. Sadece beni anlaman için paylaşıyorum bu şiiri... Nasılsın? Ben iyiyim. Doğmama çok az bir süre kaldı. Ama sana söylemem gereken bir şey var. Kimilerine göre bazı eksikliklerle geleceğim. "Özürlü" diyecekler bana… Ama ben kimseden "özür" dilemeyeceğim anne. Senin dışında... Senden şimdiden özür dilerim. Beklentilerinin hepsine cevap veremeyeceğim için. Komşumuz çocuklarını benimle oynatmak istemediği zaman boynunu eğeceğin için! "Bana doğru düzgün bir evlat bile veremedin", sesini duyarsan bir gün… Kulağındaki her yankısı için! Mağaza mağaza dolaşıp bisiklet seçmenin tatlı heyecanı yerine, Tekerlekli sandalye almanın burukluğunu sana yaşatacağım için. Çağrılmayacağımız her aile toplantısı, bayram kutlaması, piknik için. Yada çağrılacağın ama benim yüzümden gidemeyeceğin her toplaşma, her düzenlenen kadınlar günü için.. ÖZÜR DİLERİM ANNE.! Evet anne, annelik duygularını benimle tam yaşayamayacağın içindi bu özür…
Bu yazıyı daha önce engellilerle ilgili bir etkinlik esnasında yazarak okumuştum. Farkındalık yaratmak ve bilinçli bir toplum için gerekli olduğunu düşündüğümden o yazıdan kimi düzeltmeler yaparak, kimi bölümlerini de çıkararak okuyucularımla paylaşmak istedim. Daha bilinçli yarınlar dileğiyle…
Not: Şiir engellilerle ilgili bir siteden alınmıştır.
kanmurat7373Qgmail.com