Cümbüş Veysi…
Veysi Özdemir, namı diğer Cümbüş Veysi, Saraykapının kadim şahsiyetlerindendi, Sanatçı İbrahim Macit grubundandı, hoşsohbet, tezkanlı, esprili, konuşurken ellerini kollarını kullanan, düğünleri şenlendirirdi. İbrahim Macit saz grubuyla düğünlerde cümbüş çalardı, o yüzden namını da cümbüşten almıştı…
Düğünlerde cümbüşü dile getirirdi, düğün alayı coşmayıp halaya veya çiftetelliye kalkmayınca Veysi Abenin yüzü düşerdi ve kendince ona bir çare bulmuştu, oyun olmayınca para dönmezdi ve düğün sönük geçerdi, hemen mikrofonu kapıp anons ederdi; “İki saat ara!”
Saraykapının ehli keyflerindendi, 1956-1988 vefat etti rahmet ola!
Hayrettin Kağar, namı diğer Çaput Heyro ve ekibi çayöğünde dinamit patlatıp balık tutarlardı, ağ sererlerdi bayılan balıklar o ağlara takılırdı, biz de daha ilerde ağlardan kurtulan balıkları toplardık, eğlenceliydi… hayatı bu sayede öğreniyorduk, ateş yakıp balıkları pişirip yerdik, sonra da çay’da yüzerdik, koca-koca adamların korkup giremediği yerler bizim oyun ve eğlence alanımızdı…
Hewsel’de yetişen sebzeler-meyveler katırların sırtlarında sebze-meyve haline giderdi…
Bisikletçi Fazıl Ekinci…
Saraykapıda bir dönem sportif-langırt modası vardı, Fazıl Abinin işyerinde sportif oynardık, bağımlı olmuştuk adeta, o zamanlar hükümet bir karar alarak sportifi yasakladı, yerinde ve doğru bir karardı…
O dönemde bisiklet çok pahalıydı kimsede yoktu, mecburen bisiklet kiralardık, üç tekerlekle başladık, sonra iki tekerlekli toplama bisikletlerle sürmeyi öğrendik… Küçük şeylerden mutlu oluyorduk, Roma Dondurmacısı gelirdi, üç tekerlekli fiyakalı bir dondurma arabasıydı, arabanın dört bir tarafı artistlerin fotoğraflarıyla süslenmıiştı, Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Türkan Şoray, Belgin doruk, Fatma Girik ve diğerleri… Pikapta her daim fiyakalı hit eser çalardı, bir külah Roma Dondurmasından mutlu olurduk… Süleyman Nazif İlkokulun yanında Aziz Abinin tarçınlı, limonlu, kakaolu, eskimosu da cabası…
Hele yaz sıcağında bir kâse cici-bici en alasında şuruplu serinletirdi, pamuklu şekerden, elmalı şekerden haz alıp mutlu olurduk…
Bahar aylarında içkalede akasya, urum-tuti, karahübür ve erik ağaçlarından inmezdik, sonbaharda da Mehmetçik ilkokulunun bahçelerindeki ayva ağaçlarına dadanırdık…
Olmazsa olmazlarımızdan, Teksas,Tommiks Zagor, Zembla, Swing, Mandrake, Fantom çizgi romanların borsası Dilan ve Yenişehir Sinemasının önünde alınır-satılır-takas edilirdi, bu çizgi romanlar genelde kitapların arasında okunurdu…
Eğlenceliydi, panayır gibiydi Yenişehir Sinemasının bahçesi, dağdağan ve kısa kamışlarla dağdağan savaşları yapardık, çocuklarda oyun biter mi?
Her oyunun bir mevsimi vardı, bahar mevsiminde yumurta tokuşturuldu, sonbaharda sakız çekiştirildi, Kent sakızlarının ambalajının içinde çıkan artist fotoğraflarının numaralarının büyüklüğüne göre kazanılır küçüldükçe kaybedilirdi, sonradan Kenger Sakızı çıktı ama tutmadı…
Karpit patlatmalar, çelik çubuk, gazoz kapağı oyunu, ğar oyunu pek revaçtaydı, bazen ğarın yanına para dizer ğare-para derdik, sonradan iş çığrından çıkardı, kılıç, basma, barbuta dönerdi ve çocukken ilk kumara bunlar sayesinde aşina olduk!
Hergün havuz sefalarımız olurdu hemen-hemen, bizim denizlerimiz yoktu ki, biz yüzmeyi çayoğünde, Küpeli de, Dıngılava da öğrendik… İskeleden atlamak artık sıradan bir eylemdi, hamamın damından ve bedenden atlardı yüzücüler, denizde yüzmeyi öğrenenlere taş çıkartırlardı…
Çocukların hayallerine akıl-sır da ermez, kilit de vurulmaz, bizler hep mazlumlardan yanaydık, sapanla serçeboğan avlardık, çizgi romanlarda Kızılderilileri hep vahşi ve insanlık düşmanı olduklarını bizlere lanse ettikleri halde, bizler Kızılderililerin mazlum halklardan olduğunu bilirdik, kovboyculuk oynarduk mesela ama öleceğimizi bile-bile Kızılderili olurduk…
Kışın atların kuyruklarından kıl çekip, bedende tuzak kurup, karkuşları tutardık, herkesler kardan adam yapardı biz kardan kadın yapardık sırf inadına!
Bizler kavgayı sokakta, saygıyı ağabeylerimizden, yiğitliği mazlumları korumaktan öğrendik…
Bizim jenerasyon kent kültürünün son temsilcidir, bizden sonrası kent kültürünün tufanıdır, bu da böyle biline demedi demeyin!