İstanbul’da oturan bir vatandaşa nereli olduğunu sorduğunuzda, kişi İstanbul’da doğmuş ve orada yaşıyor olsa da alacağınız cevap” İstanbul’da doğdum ama köken olarak Sivaslıyım, Rizeliyim, Diyarbakırlıyam vb.” şeklinde olur
Kişiyi kökeni olduğu şehirden yapan, o şehrin; insanı, coğrafyası, kültürü, tarihi vb. özelliklerine olan aidiyet duygusudur.
Ülkemiz insanı için hal böyleyken, yabancılar için farklı mıdır?
Zamanın birinde karşılaştığım ve fiziksel özelliklerinden dolayı Uzakdoğulu olduğu belli olan bir vatandaşa, uzak doğunun hangi ülkesinden (Çin, Vietnam, Kore vb.) olduğunu sormuştum.
Kendisi, özgüveni yüksek, bir tavırla ABD’li olduğunu söylemişti.
Fiziki yapısından Uzakdoğu kökenli olduğu açık olan ve fakat ABD pasaportu taşıyan vatandaşın, kökenine hiç değinmeden, pasaportuna sahip olduğu ülkeyi sahiplenmesine neden olan husus, ABD’ye olan aidiyet duygusuydu.
Uzakdoğulu vatandaşın ABD’ye aidiyetinin nedeni, pasaportuna sahip olduğu ülkedeki adalet anlayışı, ülkesinin kendisini sahiplenip haklarını koruyacağına ilişkin güveni, pasaportu ile dünyanın neresinde olursa olsun, birinci sınıf vatandaş muamelesi göreceğine ilişkin inancıydı.
Kişinin ülkesine olan aidiyet duygusu, kendisini ülkesinde; coğrafyasıyla, insanıyla, yaşam koşullarıyla, devletiyle, yönetim erkleriyle güvende hissetme duygusudur.
Aidiyet duygusuna zarar veren ise, aidiyet duygusunu oluşturan değerlere ait, şüphecilik, aşağılanma, eleştirilme, zarar görme, reddedilme korkularına ilişkin duygulardır.
Vatandaşların ülkelerine olan aidiyet duygularının en belirgin olduğu ortamlar, Seçimler ve seçimlere katılım oranlarıdır.
Seçimlere katılımın yüksekliği, vatandaşın ülkesi ve devletine aidiyet duygusunun yüksekliğini, katılımın düşüklüğü ise aidiyet duygusunun düşüklüğünü gösterir.
Türkiye’nin siyasal kaos yaşadığı 1968, 1973 ve 1978 yıllarındaki yerel seçimlere katılım oranları % 50 civarlarında kalmıştı.
Bu yıllarda, ülkedeki, silahlı siyasi iç çatışmaların yarattığı güvensizlik ortamı, vatandaşın ülkesine aidiyet duygusunu dibe vurmuştu.
2014 yılındaki yerel seçimlere, % 90’a yakın vatandaş yüksek aidiyet duygusu ile ilgi gösterip katılım sağlarken, 2024 yılındaki yerel seçimlere katılım % 78,11 seviyesinde kalmış olup, on yıl öncesine göre aidiyet duygusunda azalma görülmüştür.
2024 yılı yerel seçimlerinde, bazı illerimizdeki yüzdelik katılım oranları; Edirne: 81,50 - Aydın: 80,77 - Samsun:80,24 - Erzincan:79,46 - Antalya:78,73 - Hakkâri: 73.52 - Mardin: 73,09 - Diyarbakır: 67,05 vb. şeklindedir.
Seçim sonuçlarının geneline bakıldığında, seçime katılımın önceki yıllara göre düştüğü ve geçmiş dönemlerde kayyumla yönetilen illerimizde seçime katılım oranlarının, Türkiye ortalamasının çok altında olduğu görülmektedir.
Ülke genelinde veya yerelde, seçimlere katılımın düşmesi, vatandaşın ülkesi ve devletine olan aidiyetinin zayıfladığını göstermektedir.
Bu zayıflamanın sebebi halk mıdır, dış mihraklar mıdır?
Bu zayıflamanın temel sebebi, siyaset kurumu ve ülkenin yönetiminde söz sahibi olan iktidarı ve muhalefeti ile siyasetçilerdir.
Vatandaşın aidiyet manzarası böyle iken, 2024 yılı yerel seçimlerinde, Hakkâri Belediye Başkanı seçilen siyasetçinin, on yıl önce açılmış ve ne hikmetse yerel seçimlerden iki ay sonra ceza alması ile sonuçlanan davası nedeni ile görevden alınması, geçmişte kayyumlarla yönetilen, Türkiye’nin doğu cephesinde hiçbir şeyin değişmediğinin göstergesidir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Hakkari Belediye Başkanının görevinden alınmasından sonra, "Yargının Hakkari ile ilgili vermiş olduğu karar kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuş ve kararını da buna göre vermiştir." beyanında bulunmuştur.
Görevden almaya ilişkin, yargının hukuku konuşturması ne kadar doğru(!) ise, yürütmenin de aynı doğrulukta, Belediye kanununun (5393) 45’nci maddesini işletmesi gerekmez miydi?
Kanunun anılan maddesinde, belediye başkanlığının boşalması halinde, yeni belediye başkanı veya başkan vekilinin belediye meclis üyeleri arasından ve gizli oyla seçileceği ifade edilmektedir.
Bu yasadan dolayıdır ki Antalya Kepez’de, teleferik kazası nedeni ile 31 Mart 2024’te seçilen belediye başkanının görevden alınıp tutuklanmasından sonra, Antalya valiliği Kepez Belediyesi’nin Meclis kararıyla bir başkan vekili belirlemesini aksi takdirde başkanlık görevinin bir kamu görevlisine (Kaymakam’a) verileceğini hatırlatarak, Kepez Belediyesi’ni, vekil başkan seçmek üzere oylamaya çağırmıştı.
Bu çağrı sonrasında, Kepez Belediye Meclisi, yaptığı oylama sonucu, yeni belediye başkan vekilini seçmişti.
Yargı, Antalya ve Hakkâri’de görevini yapmış olsa da, Yürütme, Antalya Kepez’de görevini yapmış, Hakkâri’de ise nefsine yenilip, vatandaşın nezdinde harakiri yapmıştır.
Hakkari halkı, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde, belediye başkanlığı ve meclis üyelerinin seçiminde, ülkesine olan aidiyet duygularının gereği olarak seçimini yapmıştır.
Hakkâri’nin Sayın Valisi’nden beklenen de, Belediye kanununun gereğini yaparak, hukuku işletip, Hakkâri halkı ve ülkesine olan aidiyet duygusunu göstermesiydi.
Temennimiz, vatana ve vatandaşa sevginin bir göstergesi olarak, Hakkâri’de yapılan yanlışın düzeltilmesi ve Ülkemizde benzeri yanlışların bir daha yapılmamasıdır.
“Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır”
Görevini en iyi yapan yönetici, vatandaştan ve hukuktan yana olandır.
Vatandaştan ve hukuktan yana olan yönetici, vatandaşın tercihine saygı gösterendir.
Biz büyüklerimizden böyle duyduk, böyle gördük.