BİTLİS’TE BEŞ MİNARE

Birsen İnal

 

Osmanlıca Bidlis veya Bedlis, Ermenice Baghaghesh veya Baghesh, kısaca; Türkiye’nin doğusunda, güneyden Siirt, batıdan Muş, kuzeyden Ağrı ve doğudan Van Gölü’nün çevrelediği, bir zamanlar gümbür gümbür kaynayıp taşan ve şimdilerde sessizliğe yatıp, uykuya dalmış, sönmüş volkanik dağ, Nemrut Dağı ve ülkemiz coğrafyasının en büyük üçüncü yücesi olan Süphan Dağı yamacında kurulmuş şahsına münhasır olan ana memleketim Bitlis’teydim. Annemin amcası torunu sevgili Tekin’in düğünü için gittim, iyi ki de gitmişim. Tüm akrabaları bir arda görme şansını yakaladım bu vesileyle... Öncelikle genç çifte bir ömür boyu mutluluklar diliyor ve aile şerefine, şanına yaraşır bir düğünü organize eden amcam oğlu Yusuf Erhan Gerçek’i yürekten kutluyorum. Bir düğün ancak bu kadar güzel olabilirdi…

Şimdilerde düğün dendiği zaman, akşam saat sekizde salona gidilip on birde biten bir sürece sığdırılan bir eğlence geliyor aklıma. Ama Bitlis son yılların terndi olan bu ezberimi bozdu. Kendi örf ve adetlerine göre günlerce süren eğlencelerle tanıklık etti GERÇEKLERİN düğünü. Tabii tüm bu eğlenceler elbiriliği ve dayanışmayla gerçekleştirilebilir ancak. Amcamın gelinleri, torunları, kuzenler güler yüzle, tatlı dille ve gönülden ağırladılar tüm misafirleri. Bitlis mutfağının güzel tatlarıyla donattılar otuzar kırkar kişilik sofralarını. Bu düğünle bir kez daha tanık oldum Bitlislilerin geleneklerine bağlılıklarını.

Bitlis’e gitmişken gezmeden dönmek olmazdı. Amcam nevesi (torunu) Fikret SATIÇ, amcam oğlu Ahmet Burhan GERÇEK, akrabamız Cezmi DURUK, Recai GÜZELDERE rehberliğinde tarihi mekanları hem gezdik hem de bilgi edindim. Gezerken coğrafyamızın değişmeyen yazgısının Bitlis’te de tecelli ettiğini bir kez daha gördüm. O güzelim tarihi evlerin birçoğu kaderine terkedilmiş, yıkılmaya yüz tutmuş vaziyeteydi… Seyir tepesinden aşağı inerken susamıştım. Birden aklıma Amerikan Edebiyatının en iyi kısa öykü, roman ve oyun yazarlarından olan Bitlisli William Saroyan’ın, son arzusu gelmişti. “Ölmeden babamların Bitlis’teki evlerinin önündeki çeşmeden kana kana su içmektir.” Acaba bulabilir miydik Saroyanların evinin yerini? Biliyordum ev yıkılmış ama yerine belki Saroyanların adına bir müze ve önünde de Bitlislilerin deyimiyle bir bulax (çeşme) bulurum ve ben kana kana su içerim umuduyla Diyarbakır’dan Şeyhmus Diken’le görüntülü telefon bağlantısıyla aradık taradık ama ne bir ev ne bir çeşme ne de bir tek iz bulamadık…

Oysa ki, 1964 ilkbaharında Bitlis’e giden Saroyan Bitlisi görünce, kendisi için tören düzenleyen Bitlislileri selamlarken şöyle der: “Bir Bitlisliden, Bitlislilere selam… Bir Amerikalıyım ama bir Bitlisli olduğumu hiçbir zaman unutmadım”

Sapkor’dan bayır aşağı inerken taş evlerin birinin açık penceresinden dışarıya yankılayan bir türkü duydum. “Bitlis’te Beş Minare”

“Sahi Fikret, bu türkünün hikâyesi nedir, bana anlatabilir misin? Fikret hikâyeye başladı.

“Yıl 1916…

Bitlis o dönemde o bölgede aktif yaşantının olduğu bir şehirmiş. Ancak Ruslar işgal etmeye başladığında hem şehirden göçenler hem de cepheye gidenlerden dolayı şehrin nüfusu oldukça düşmüş. Şehri işgal eden Rus askerleri Bitlis’i yakıp yıkarak harabe haline getirmişler.

Savaş sona ermiş...

İşte beş minarenin hikâyesi de işte burada başlamış...

Rivayet edilir ki:

Bir baba ile oğlu savaş sonrasında tekrar memleketlerine Bitlis’e dönüyorlarmış. Uzun bir yol gittikten sonra şehrin hemen yakınındaki Dideban Dağına varmışlar ki ne varsınlar… Şehir uzaktan harabeyi andırıyormuş. Gözlerine inanamamışlar ya da inanmak istememişler... Baba oğlunun şehre gitmesini ve yaşayan olup olmadığını kontrol etmesini istemiş. Oğlu şehri kontrol edip dönerken uzaktan bağırmaya başlamış: ‘Baba baba! Şehirde hiç kimse yok, sadece beş tane minare kalmış.’ Bunu duyan baba tekrar umut ile döndüğü memleketinin bu haline dayanamamış ve ağıt yakmaya başlamış…”

Bazı araştırmacılara göre ise; o dönemde Bitlis’te beş değil dört minare varmış. Türküye konu olan beşinci minare, 1924’te, Bitlis Valisi General Kazım Dirik tarafından yapılmıştır. Bitlis'te beş minare türküsü, 1970’te, TRT İstanbul

Radyosu’nda çalışan Bitlisli Fatih Gündoğdu tarafından bestelenmiş, ‘Beri gel oğlan beri gel’ nakarat kısmı da bizzat bu şahıs tarafından eklenmiştir. Bu türkü manilerden derlenmiştir. Herhangi bir olaya dayanmamaktadır da denilmektedir.

İster öyle ister böyle türkülere konu olan beş minareyi seyir tepesinden gözlemlerken BİTLİS’TE BEŞ MİNARE türküsü de bir yerlerden kulağımda hoş bir seda bıraktı her taşında buram buram tarih ve kültür kokan BİTLİS’te…

Bitlis'te beş minare

Beri gel oğlan beri gel

Yüreğim dolu yare

Beri gel oğlan beri gel

isterem yanen gelem

Beri gel oğlan beri gel

Cebimde yok on pare

Beri gel oğlan beri gel

Tüfengim dolu saçma

Beri gel oğlan beri gel

Vururum benden kaçma

Beri gel oğlan beri gel

Doksan dokuz yarem var

Beri gel oğlan beri gel

Bir yare de sen açma

Beri gel oğlan beri gel

Hikâyeyi dinlerken yolu da tamamlamıştık. Yemek zamanıydı. Bitlis’e giden Büryan yemeden dönmezmiş… Soluğu büryancıda aldık. Nefis büryanı lokmalarken bir yandan da sorular soruyordum.

“Fikret bir sorum daha olacak, Büryan, Bitlis’in mi, Siirt’in mi?”

“Birsen abla, Bitlis’te büryanı yedin, bir de Siirt’te yersin ve cevabını kendin verirsin.” dedi.

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.