7 Temmuz’da Diyarbakır temsilciliği açılan Türkiye Gazeteciler Sendikasının Diyarbakır ve bölgedeki faaliyetleri start alırken, TGS Diyarbakır temsilcisi gazeteci Mahmut Oral, sendikalaşma faaliyetlerine ve bölgedeki yerel gazetecilerin sorunlarına ilişkin önemli tespitlerde bulundu.
Özellikle yerel gazetede çalışan arkadaşlarımız sendikalı olmalı!
Diyarbakır’ın İstanbul’dan bile daha önemli bir medya merkezi olduğunu ama buna karşın bölgede yerelde çalışan basın emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının en alt seviyelerde olduğunu belirten Oral, özellikle yerel basın çalışanlarına şöyle seslendi: “Evet, çok güçlü, çok değerli kalemler olabilirsiniz ama örgütlenerek çok daha güçlü olabilirsiniz. Özellikle bölgede ve Diyarbakır’da yerel gazeteci arkadaşlarımız dezavantajlı çalışma koşullarına sahipler. Bu anlamda özellikle yerel gazetede çalışan arkadaşlarımızın sendikalı olmasında kendileri açısından büyük yarar var.”
Bir tıkla sendika!
Sendikalaşmanın günümüzde çok kolay olduğuna dikkat çeken Oral, “Herhangi bir üye dilekçesi, bir resmi evrak ya da bugün git yarın gel diye bir üyelik süreci yok. Türkiye’de sendikacılık sistemi sadece e-devlet şifresinin alınmasıyla mümkündür. E-devlet şifresini girdikten sonra arama butonuyla işçi ve sendika üyelik işlemlerine giriyorsunuz. Orada hangi sendikaya üye olup olmadığınızı görebiliyorsunuz. Muhtemelen pek çok arkadaşımız herhangi bir sendikaya üye değildir. Orada üye olmak istediğiniz sendikayı tıklıyorsunuz ve bir tıkla sendika üyesi olabiliyorsunuz” diye konuştu.
Geçtiğimiz haftalarda 65’ini yılını kutlayan Türkiye Gazeteciler Sendikası, ilk kez 7 Temmuz 2017 tarihinde Diyarbakır’da temsilcilik açtı. TGS Diyarbakır temsilcisi gazeteci Mahmut Oral ile TGS’nin Diyarbakır ve bölgedeki faaliyetleri ve bölgede görev yapan gazetecilerin yaşadıkları sorunlar üzerine konuştuk.
Türkiye Gazeteciler Sendikasının kuruluşundan kısaca bahseder misiniz?
TGS 65’inci yılını kutladı
Türkiye Gazeteciler Sendikası, 10 Temmuz 1952 yılında kuruldu. Geçtiğimiz hafta da TGS İstanbul’da 65’inci yılını kutladı. Tabii ki, o dönem sendika kurulduğunda medyada bugünkü gibi bir patronaj yok, müteahhit medya patronları yok, sadece gazetecilik yapan medya var. Ona rağmen gazeteciler o dönem dahi patronların bir baskısı ve blokajı ile karşı karşıya kalmışlar. Adnan Menderes hükümeti de buna bir karşı çıkmış. Fakat sonuçta emekçi gazeteciler gazeteciliğin, basın özgürlüğünün gerçek anlamda tesis edilmesi için sendikal alanın da boş bırakılmamasında ısrar etmişler ve kapatılma çabalarına rağmen ayakta kalmasını bilmiş ve bugüne kadar gelebilmiş bir sendikadır TGS.
‘Bölgede, sendikal faaliyet temsilciliğin kurulmasıyla burada ilk kez başlıyor’
TGS’nin Diyarbakır ve bölgedeki yapılanmasına bakarsak; 1980’lerde sendikanın bölgeye yönelik bir ilgisi olmuş fakat bu bir temsilcilik açmak ya da şube kurmak düzeyinde olmamıştır. AKP hükümetinin medyadaki sendikal alana müdahalesinden önce, sendikanın örgütlenebildiği en önemli işyerlerinden biri olan Anadolu Ajansından arkadaşlarımız burada temsilcilik yürütüyorlardı. Fakat burada sendikal faaliyetler gerçek anlamıyla yürütülmedi ve bu arkadaşlar sadece birey olarak sendikanın bir temsilcisi oldular. Tabii ki, kısmi de olsa şikâyetlerimiz bu arkadaşlara iletildi ve onlar da bu şikâyetlerimizi merkeze ilettiler. Yani, sendika ile buradaki üyeler arasında bir köprü vazifesi gördüler. Yani, altını özellikle çizmek isterim, sendikal faaliyet temsilciliğin kurulmasıyla burada ilk kez başlıyor. TGS Diyarbakır Temsilciliği 7 Temmuz itibariyle faaliyetlerine başladı ve o günden bu yana da en azından varlığımızı hissettirmeye başladık. 7 Temmuz’dan bu yana geçen sürede Diyarbakır ve bölgedeki arkadaşlar varlığımızdan haberdar olmaya başladılar ve yakın zaman içinde de sendikal faaliyetlere başlayacağız.
Son iki yılda bölgede yaşanan çatışmalı süreçte bölgedeki basın emekçileri gerek çalışma koşulları gerekse de güvenlik açısından birçok sıkıntı yaşadılar. Tam da böyle bir sürecin ardından Diyarbakır’daki temsilcilik nasıl bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkıyor ve nasıl bir boşluğu dolduruyor?
‘Gazeteci arkadaşlarımıza uluslararası bir basın kartı verme imkânı doğdu’
Sendika burada hangi boşluğu dolduruyor; birinci olarak gazeteci arkadaşlarımızın görevlerini yaptıkları sıradaki iş ve can güvenlikleriyle ilgili sıkıntıdan kaynaklanan boşluğu gidermek için bir fırsat olacak. Şu bir gerçek, bölgede göreve çıkan arkadaşlarımız çoğu zaman çeşitli güç odaklarının şiddeti ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Bu esnada arkadaşlarımız gözaltına alınabiliyor ve pek çoğu da Bu anlamıyla sendika en azından bu arkadaşlarımızdan haberdar olmayı sağlayacak. Yani, bir arkadaşımız gittiği bir yerde bir sorun ile karşı karşıya kaldığında hiç olmazsa sendikamızın temsilciliğine başvurarak, nerede olduğundan bizi haberdar edebilecek ve camiamız en azından o arkadaşın nerede olduğundan, nasıl bir müdahale ile karşı karşıya kaldığından haberdar olabilecek. Bu bile yakın zamana kadar bölgede eksikliği önemli ölçüde hissedilen bir olguydu. Birçok arkadaşımız belki de gözaltına alınıyor ve hatta bırakıldıktan sonra pek çoğumuzun haberi oluyordu. Bir kere bu anlamıyla bir açığı sendikamız giderecek ve bu bölgedeki basın emekçileri için çok önemli bir durumdur. İkinci olarak; temsilciliğin açılmasıyla gazeteci arkadaşlarımızın sahada daha kolay çalışabilmelerinin anahtarını kendilerine vereceğiz. Bu nasıl olacak; hatırlatmakta yarar var, 15 Temmuz sonrası ilan edile Kanun Hükmünde Kararnamelerle birçok internet mecrası, gazete, radyo, televizyon ve dergi kapatıldı. Bunların kapatılmasıyla da bir gazeteci işsizler ordusu ülkemizde hasıl oldu. Bu gazeteci arkadaşlarımızın önemli bir kısmı da bölgede, Diyarbakır’daydı. Kapatılan pek çok kurum Kürt medyası ve ona yakın kurumlardı. Dolayısıyla, gazeteci arkadaşlarımızın şuanda çalışabilecekleri bir kurum yok. Bu arkadaşlarımız ancak freelens olarak çalışabiliyorlar. Yani, en azından hayatlarını idame ettirebilmek için parça başına haber yapabiliyorlar. Bunu yaparken de alana çıktıklarında karşı karşıya kaldıkları en büyük sorun kendilerinin gazeteci olduklarını kanıtlamaya yarar bir belgeye ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü bu arkadaşların çalıştıkları kurumlar kapanınca kurum kimlikleri geçersiz olmuş oldu. Dolayısıyla o arkadaşlarımız diyelim ki bir Cizre’ye gittiler, polis ya da jandarma kontrolü olduğunda ellerinde gösterebilecekleri bir kimlik kartı yok. Sendikamızın burada temsilciliğinin açılmasıyla o gazeteci arkadaşlarımıza uluslararası bir basın kartı verme imkânı doğdu. Bu önemli bir şeydir. Belli bir kart ücreti ve birkaç aylık bir sendika üyeliği aidatının ödenmesi karşılığında arkadaşlarımız bu kartı alabiliyorlar. Tabii ki, bunun da kendi içinde yerine getirilmesi gereken koşulları var. Örneğin, parça başı da çalışıyor olsalar bu arkadaşlarımız, freelens olarak üretmiş oldukları haberlerin linklerini ya da görsellerini göstermeleri gerekiyor. Üçüncü olarak, sendika burada sendikal alanın örgütlenmesi için bir mücadele verecek. Tabii ki, gazeteci arkadaşlarımız için en önemli olan husus da budur. Şuan yaşanan sorunlar aşıldığında, OHAL kalktığında, o kapatılan mecralar yeniden açıldığında gazeteci arkadaşlarımız yine işlerine dönecekler ve kurumlarının tanıtım kartlarına kavuşacaklar. Olağanüstü dönemden kaynaklanan gözaltı riskleri ortadan kalkacak. Elbette ki böyle bir dönemde sendikal örgütlenme ihtiyacı doğacak. Temsilcilik burada aktif olarak çalışmaya bu anlamıyla başladı.
‘Örgütlenerek daha güçlü olabiliriz’
Sendikal örgütlenme arkadaşlarımıza ne kazandıracak; öncelikle Türkçe ve Kürtçe 5N 1K’ya bir de 1S ekledik. Haberin gücü haberciyle, habercinin gücü de sendikayla artar diye bir sloganımız var ve biz bunu çok önemsiyoruz. Burada vermek istediğimiz mesaj şu: Evet, çok güçlü, çok değerli kalemler olabilirsiniz ama örgütlenerek çok daha güçlü olabilirsiniz. Özellikle bölgede ve Diyarbakır’da yerel gazeteci arkadaşlarımız dezavantajlı çalışma koşullarına sahipler. Bu anlamda özellikle yerel gazetede çalışan arkadaşlarımızın sendikalı olmasında kendileri açısından büyük yarar var. Birçok gazeteci arkadaşımızın sendikaya üyelik konusunda bilgileri yeterli değil. Sanki arkadaşlarımız sendikaya üye olduğunda patronların bundan haberi olacakmış gibi endişeleri var. Şunu hemen ifade etmek lazım, sendikalı olduğunuz zaman bunu sadece siz ve sendika yönetimi bilecek, başka da kimse bunu bilmeyecek. Yani, sendikalı olduğunuza dair herkese açık bir liste yok. Bunu sadece siz e-devlet üzerinden sendikaya üye olarak siz ve sendika yönetimi biliyorsunuz. Dolayısıyla sendikalı olduğunuzdan patronun haberi olmayacağı gibi, sendikalı olurum işten atılırım diye sizin üzerinizde bir tehdit asla olmayacak. Sendikal sistem şöyle çalışıyor; işyeriniz sendikamızın çalışma yapabileceği bir işkolunda ise ve o işyerinde çalışan tüm personel, yazarından, muhabirine, çaycısına, dağıtımcısına kadar herkes sendikaya üye olabilecek. İşyerindeki üye sayısının %51’i yani, salt çoğunluk sağlandığında ise o işyerinde toplu sözleşme yapabilme hakkı elde ediyoruz, sendika olarak. Fakat bunu yaparken önce o işyerinde sendikaya üye olan arkadaşlarımıza soruyoruz. Yani, işyerinde salt çoğunluk sağlandıktan sonra işverenle toplu sözleşme masasına oturup oturmayacağımızı üye arkadaşlarımıza soruyoruz ve ancak onların onayı olduğunda toplu sözleşme yapabiliriz. Tabii ki, arkadaşlarımızın toplu sözleşme konusunda bazı çekinceleri olabilir; patronu toplu sözleşmeye zorladığımızda diğer gazetelerde çalışan sendikasız arkadaşlar bizim yerimize ile alınabilir ve biz işsiz kalabiliriz diye kaygıları olabilir. Bunun için de arkadaşlarımız bizden toplu sözleşmeyi ertelememizi isteyebilirler ve biz de sendika olarak arkadaşlarımızın bu yöndeki makul taleplerini dikkate alırız. Tabii, buradaki asıl beklentimiz şudur: Özellikle yerelde çalışan arkadaşlarımızın çalışabileceği bütün gazetelerde sendikalaşmayı sağlamak ve ondan sonra bir bütün olarak yerel basında çalışan arkadaşlarımız sendikalı olduktan sonra artık onların işsiz kalmalarının önünde bir güvence temin etmek istiyoruz. Yani, patronlar şunu bilmeli; işten çıkardığı gazetecinin yerine işe alacağı gazetecinin de sendikalı olacaktır. Dolayısıyla sendikalı diye bir gazeteci arkadaşımız işten çıkarılamayacaktır, çünkü artık herkes sendikalı. Dolayısıyla patrona karşı işçilerin sendikalı oluşu bir baskı mekanizması oluşturacak ve ne kadar çok sendikalı gazeteci o kadar çok büyük bir baskı mekanizması demektir.
Yıllardır bölgede gazetecilik yaptınız ve bölgede gazetecilik yapmanın zorluklarını bire bir yaşadınız, yaşıyorsunuz. Sizce bölgede gazetecilik yapmanın zorlukları nelerdir?
Bölgedeki basın emekçilerinin yaşadığı sıkıntılar…
Öncelikle yerel basının özlük hakları konusunda dezavantajlı olduğunu belirtmeliyim. Tabii buna bir de bölgede görev yapmanın dezavantajları da ekleniyor. Bölgede görev yapan gazeteciler batıda görev yapan arkadaşlarımıza göre daha dezavantajlıdır. Oysa Türkiye’nin hem güvenlik hem de politik atmosferinde, ikliminde bölge kanımca İstanbul’dan bile daha önemli medya merkezi konumundadır. Bu anlamıyla baktığımızda bölge sadece kendi dinamiklerinden de etkilenen bir yapıya sahip değildir. Suriye ile Irak ile İran ile etkilenen bir bölgedeyiz. Bu saydığım ülkelerdeki Kürt gruplarla, İslami akımlarla etkileniyor. Yani, bütün bu etkileşimlerden kaynaklı bölgede yaptığımız gazetecilik bir yanıyla da uluslararası boyutludur. Fakat iş bakımından bu kadar önemli ve değerli konumda olmasına rağmen, bölgede görev yapan gazeteci arkadaşlarımız ekonomik olarak batıdaki arkadaşlarımıza göre dezavantajlı durumdadırlar. Bölgede yerelde çalışan arkadaşlarımızın aldıkları ücret çok düşüktür. Ücretlerin düşük olmasının yanı sıra iş riskleri çok yüksektir. Az önce de sırlamaya çalıştım, gittikleri yerlerde gözaltına alınma ihtimalleri çok yüksektir. Habere erişim konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabilmektedirler. Yine, yaptıkları haberlerle alakalı kimi güç odaklarının baskılarına maruz kalma riskleri vardır. Bunun dışında yerelde ki gazeteci arkadaşlarımız arasında sendikalaşma konusunda ciddi eksikler var ve biz tam da bu açığı giderme konusunda büyük bir çaba içerisindeyiz. Ayrıca, yılların sıkıyönetim ve OHAL pratiğinden gelen arkadaşlarımızın üzerinde bir oto sansür mekanizması maalesef ki var. Bu benim mesleki açıdan gözaltı riskinden daha önemli bulduğum bir konudur. Neden; çünkü eğer siz bir gazeteci olarak düşünce ve ifade hakkınızı kullanma konusunda kendinize oto sansür uygulayabiliyorsanız bu çok hazin bir durumdur. Kaldı ki, düşünce ve ifade özgürlüğü gerek anayasa ve yasalarla ve gerekse de uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Buna rağmen eğer siz bir gazeteci olarak zihninize pranga vuruyorsanız o zaman gazetecilik bölgede ciddi anlamda tehdit altındadır. İkinci problem burada, yine yılların güvenlikçi politikalarından kaynaklanan nedenlerle devletin birçok konuda ketum olmasıdır. Herhangi bir konu ile ilgili olarak resmi ağızlardan bir bilgi almak oldukça zordur. Bu zorluk bazı gazeteciler için çok daha etkilidir. Örneğin, bölgede muhalifseniz ve öyle anılıyorsanız veya iktidara yakın değilseniz o zaman işiniz daha da zorlaşıyor. Pek çok habere erişiminiz mümkün olmayabiliyor. Örneğin, gözaltılar konusunda bir bilgi almanız zorlaşabiliyor. Yine, zaman zaman akreditasyon problemleri yaşanabiliyor.
‘Demokratik anlayış oturmuştu’
Aslında Türkiye’de çözüm süreci yaşandığı dönemde bu ülke bütün bu saydığım olumsuzlukların üstesinden gelmişti. Demokratik anlayış oturmuştu, özellikle medya bakımından. Düşünün, Diyarbakır’da Valiliğin programlarını bir o dönem DİHA muhabirleri izleyebiliyordu, yeniden çatışmalar başlamadan önce. Bence bu çok önemli bir kazanımdı, medya açısından. Fakat yeniden bir çatışmalı sürece girilmesiyle o barış iklimi de yok oldu.
Medyanın dilinde problemler var
Bir başka husus ise medyanın dilinde yaşanan problemler var. Medya görsel olarak bir algı yaratabiliyor. Bölgedeki bir çocuk sokakta oynarken, o çocuğun elinde silah görüntüsünü medya verebiliyor ama batıda ise bir çocuk subay kıyafetli ve ay yıldızlı bayraklı bir şekilde veriliyor. Yani, bu bile medyanın bölgeye olan algısının bir parçasıdır. Medyanın bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor. Yaygın olmasa da zaman zaman bu tutumlar medyada yer alabiliyor. Bunu dışında kentimizle ilgili olarak çok yıpratıcı bir görsel şiddeti var medyanın. Diyarbakır’ın o kadar modern yüzü varken, medyanın Diyarbakır’ın çarpık yapılaşmanın olduğu semtleri göstermesi Diyarbakır için bir problemdir. Yine, bunun dışında mikro milliyetçilik diyebileceğimiz, bir kent milliyetçiliği konusunda bir bilinç eksikliği olduğunu düşünüyorum. Mesela Antalya’da can kaybının olmadığı bir terör saldırısını medya tüp patlaması olarak verebiliyor. Oradaki gazeteci arkadaşlar bu olayı el birliğiyle, meslek taassubuyla ya da kent tutuculuğu ile gizleyebiliyorlar. Yani, bir nevi beyaz yalanla bu olayın kentin imajına vereceği zararı gözeterek yansıtmayabiliyorlar. Böylelikle o kentin turizm değerine bir darbe vurulmasının önüne geçmiş oluyorlar. Bence Diyarbakır’daki gazeteci arkadaşlar arasında bu konuda bir bilinç eksikliği var. Yani, Diyarbakır’da ne kadar çok şiddet o kadar haber mantığıyla kimi zaman hareket edilebiliyor ama bunun olmaması gerekir diye düşünüyorum.
TGS Diyarbakır temsilciliği 10 günlük kısa bir zamandır açık, bölgede gazetecilerin sendikaya ilgisi nasıl?
Açılışımıza her çevreden gazeteci arkadaşımız katıldı
7 Temmuz’da yaptığımız açılışa her kesimden gazeteci arkadaşımız geldi. Yan, hem iktidara yakın çevreden hem muhalefetten hem de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi merkezli medya kuruluşlarından çok sayıda arkadaşımız geldi. Açılışımızın akabinde bir gazeteci arkadaşımızın gözaltına alınma süreci oldu ve bu süreçte arkadaşlarımızın bize çok ciddi bir ilgileri oldu. Gazeteci arkadaşımızın gözaltı süreci ve hukuki durumunun takibi ile ilgili olarak arkadaşlarımızın sendikamıza yoğun ilgileri oldu. Sendikaya gelip giden ve üye olmak istediğini belirten arkadaşlarımız var. Şimdi adını söylemek erken olur ama yerel bir gazetede kısa bir süre içinde örgütleneceğiz ve orada çalışan arkadaşlarımızın isteği ile orada bir toplu sözleşme yapacağız. Bu toplu sözleşme süreciyle sendikamızın örgütlenmesinde bölgede büyük bir ivme yakalayacağımızı düşünüyoruz. Bunun dışında çok sayıda üye olma potansiyeli taşıyan arkadaşımız maalesef şuan işsiz oldukları için üye olamıyorlar. OHAL kalktıktan sonra yaşanacak bir normalleşme sürecinden sonra arkadaşlarımız işlerine kavuştuklarında bu arkadaşlarımız sendikamıza üye olabilecekler.
Sendikaya nasıl üye olunur, bu konuda kısaca neler söylemek istersiniz?
‘Bir tıkla sendika üyesi olabiliyorsunuz’
Öncelikle şunu belirteyim, herhangi bir üye dilekçesi, bir resmi evrak ya da bugün git yarın gel diye bir üyelik süreci yok. Türkiye’de sendikacılık sistemi sadece e-devlet şifresinin alınmasıyla mümkündür. E-devlet şifresini girdikten sonra arama butonuyla işçi ve sendika üyelik işlemlerine giriyorsunuz. Orada hangi sendikaya üye olup olmadığınızı görebiliyorsunuz. Muhtemelen pek çok arkadaşımız herhangi bir sendikaya üye değildir. Orada üye olmak istediğiniz sendikayı tıklıyorsunuz ve bir tıkla sendika üyesi olabiliyorsunuz. Bir işyerimizde tek bir arkadaşımız da sendikaya üye olabilir. Üyelik için salt çoğunluk aranmıyor, salt çoğunluk toplu sözleşme hakkı için gerekli bir koşuldur.
Sendika temsilciliğinizin faaliyet alanı hangi illeri kapsıyor?
‘Ankara’dan bu taraf faaliyet alanımız’
Bölgeye bağlı 22 ilde çalışmalarımız sürecek. Diyebilirim ki, Ankara’dan bu yana tüm illerde faaliyet göstereceğiz.
Diyarbakır ve bölgedeki basın emekçilerine bir mesajınız var mı?
‘Birlikte güçlüyüz’
Çağrım şudur: Örgütlü toplum güçlü toplum, örgütlü meslek dalı güçlü meslek dalıdır. Sendikamızın sloganında belirtildiği gibi birlikte güçlüyüz. Arkadaşlarımızı hiç zaman kaybetmeden son derece kolay olan sendikalılık işlemini e-devlet üzerinden gerçekleştirmelerini istiyorum.”
Ali Abbas Yılmaz / Özel