İlkokul yıllarından hafızamda yer eden, Celal Güzelses’in “Fincanın etrafı yeşil” türküsünü, içimden mırıldanıp sokak arasından geçerken, topraktan bulutlara yükselen ezgiler, türkünün melodisini bastırdı ve seslerin geldiği tarafa yöneldim.
Öğrencileri teneffüse çıkmış bir ilkokulun yanındaydım. Okul bahçesinde; birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar yüzlerce öğrenci, rengârenk giysileri ile çiçek bahçesini andırıyordu.
Koşanlar, şakalaşanlar, şarkılar söyleyip oynayanlar ya da elindeki çubukla toprağa resim çizerken şarkı söyleyenler, baharda çiçeklere kavuşmuş arı kolonisinin ya da kavaklık bahçedeki serçe korosunun, melodilerine benziyordu duyduklarım.
Duymaktan kulaklarım, bakmaktan gözlerimin mest olduğu sahneden ayrılıp elli metre gitmiştim ki, neşem yerini mahzunluğa bıraktı.
Okula yakın, yan yana dizili, engelli öğrencilerin destek eğitimi aldığı kurumlarda, aynı neşe yoktu. Çünkü engelli öğrenciler, haftanın ayrı günlerinde, haftada iki saat birebir ders alırlar ve ders saatinde eğitim kurumuna gelir, derslerini aldıktan sonra da servisle evlerine giderler.
Engellilerin; bedensel, zihinsel, işitsel vb. engelleri, engelsiz çocukların teneffüs şenliklerini yaşamalarına engel olur.
Zihin bu ya, engelli ve engelsiz çocuklarımızın bu iki ayrı dünyası, bende, seçim zamanlarını ve seçim sonralarını çağrıştırdı.
Biri birine yakın zamanlarda yaşadığımız iki seçim ortamında; yollar, köprüler, direkler bayraklarla donatıldı, seçimlere özel şarkılar gün boyu zihnimize kazındı, meydanlarda siyasiler duymaktan mutlu olduğumuz hikâyelerle, ilkokul çocuklarının neşesi tadında, bizleri mest ettiler.
Seçim bitip, kimisi memleketin beş yıllık iktidarını, kimisi beldelerin beş yıllık belediye yönetimlerini aldıktan sonra, ortalık sessizliğe büründü.
Seçim sonrasında, vatandaşın, geçim, sağlık, eğitim, adalet vb. dünyevi, yaşamsal engellerinin çığlıklarını, siyasilerimiz, sağır olur duymaz, kör olur görmez, lal olur konuşmaz, siyasilerimiz adeta vatandaşın ihtiyaçlarına engelli, siyaset te engelli eğitim kurumlarının suskunluğuna bürünür.
Ayrıca ne gariptir ki;
Tarikatların çekişmesinden dolayı, Yargıtay başkanının otuz yedinci turda seçildiği,
Ulusal ve uluslar arası siyasette dün yapılanın bu gün tam tersinin yapıldığı,
Ordunun büyük bir kısmının, siyasi değerlendirmelerle başka ülkelerin topraklarında tutulduğu,
Muhalif siyasetçilerin, cezaevlerinde tutulmasının daha hayırlı olduğunun değerlendirildiği,
Yasama, yürütme, yargı erklerinin tek elde toplandığı,
Vb. yönetim garipliklerinin olduğu ortamda, ana gündemimiz yeni bir anayasanın yapılması!
Bu neyin yaygarasıdır?
Başlangıçta 177 madde olan 1982 anayasasının, şimdiye kadar, 96 maddesi değiştirildi, 23 maddesi de yürürlükten kaldırıldı,
1982 Anayasasına yapılan botokslu güzelleştirmelerle, mevcut anayasanın, aslı ile kısmi olmasının dışında, hiç bir benzerliği kalmamıştır.
Hal böyleyken, mevcut anayasaya darbe yasası deyip, işine gelinmediği zaman da uyulmayan ve hatta anayasal düzeni korumaktan sorumlu, Anayasa Mahkemesinin kaldırılmasını da dillendirip, memleketin yönetilmesindeki kusurları, anayasaya ve onun mahkemesine yüklemenin vicdaniliğini de okuyucunun değerlendirmesine bırakıyorum.
Yoksa her platformda dile getirilen ve dünya âlemin bildiği gibi;
- Komünistler iktidara geliyor deyip 1980 darbesini yaptıran,
- Refah partisi iktidara gelince, laiklik elden gidiyor deyip, 28 Şubat kararlarını aldıran,
- Bir iş adamının deyimiyle, kuruluşundan bir yıl sonra, Ak Parti’yi iktidar yapan,
- Feto’yu önce yurt dışına kaçırıp, sonra darbe girişimi ile milleti birbirine düşüren,
- Suriye parçalanıyor, siz de bundan payınızı alın deyip, yıllar önce, bizi sonu belirsiz bir bataklığa sürükleyen,
Bir üst akıl, kulağınıza yeni bir şeyler mi fısıldadı?
Memleketin bütün sorunlarını halettik, refah ve huzur içinde yaşıyoruz, bir tek derdimiz var, o da yeni anayasa!
Bir halk deyimi ile “Her kuşu yedik te bir tek serçe mi kaldı yenmedik?”
Sevgili Orhan Veli Kanık’ın şiiri ve Sevgili Sezen Aksu’nun bestelediği “Dedikodu” adlı şarkıda dillendirildiği gibi,”…Geç bunları/Anam babam geç bunları…”
Tarih, Milletimizin aklı ve gerçeklerinden uzaklaşıp, birilerinin aklı ile hareket ettiğimizde, yaşadığımız fiyaskolarla doludur.
İktidar ya da muhalefet, yerel ya da ulusal ayırt etmeksizin, memleketin tüm yönetim erklerinden vatandaşın ricasıdır.
Lütfen, suni gündemleri bırakıp, Memleketin ve Vatandaşın gerçek gündemine dönelim.
O zaman anlarız ki derdiniz millettir.