2 yıl sonra verileceği belirtilen evler, 16 yıl sonra köylülere teslim edilirken, verileceği söylenen 2 inek ve meralar verilmedi. Köyde yapılan her şeyin yurttaşlara fatura edilmesi sonucu ortaya 20 milyon gibi astronomik bir borç çıkarken, köylüler, bu borcun yanı sıra sondaj kuyusunun elektrik faturasını da ödeyemeyince elektrik ve suları da kesildi.
1992 yılında sulama amaçlı Karasu üzerinde kurulan Sarımehmet Barajı'nın yapımı sırasında Van'ın Özalp ilçesinin Çırak köyü ile Muradiye'nin Çakmak ve Akçaçay köylerinin boşaltılmasına karar verildi. Üç köyle toplantılar alan dönemin Van Valiliği ve Bayındırlık Bakanlığı, köylülerin köyü boşaltmaları durumunda kendilerine ev, arsa ve geçimlerini sağlamaları için her aileye 2 inek sözü verdi. Köylülerin bu talebi kabul etmelerinin ardından 1992 yılında üç köy boşaltıldı. Çırak, Akçaçay ve Çakmak köyü sakinleri için Van'a 20 kilometre uzaklıkta bulanan bir alanda TOKİ tarafından köy evlerinin yapılacağını ve kendilerine en kısa sürede teslim edileceği sözü verildi. Ancak yeni kurulması düşünülen köy evlerinin inşaatına 2006 yılında başlanarak, 2008 yılında tamamlandı. 16 yıl boyunca evlerine geçmeyi bekleyen 78 aile, nihayet 2008 yılında dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve milletvekillerinin de katılımı ile evleri teslim aldı. Köyde yapılan anahtar teslim töreninde köylülerin konut fiyatlarına itiraz etmesine Unakıtan, "Saray gibi evlerde kalacaksınız, bana da bir tane verirseniz kalırım" şeklinde cevap vermişti. Nitekim Unakıtan'ın bu sözü Van depremi sırasında sular altında kalan çadır kenti gezen dönemin İçişleri Bakanı İ. Naim Şahin'in, "Saray gibi yerde kalıyorsunuz, bana da bir tane verin" sözleri ile tekrar tekerrür etmişti.
Üç dükkanı alışveriş merkezi diye gösterdiler!
Konutların teslim edilmesinin ardından Van Valiliği ve Bayındırlık Bakanlığı köylülere konut ücretlerinin nasıl ödeneceğine ilişkin sözleşme imzalattı. Konut ve köylülere verilen arazilerin tamamı köylüye fatura edilerek, sözleşmeye konuldu. Köy içerisinde yapılan cami, yol, elektrik, su hattı, market, okul ve verilen küçük meranın bedeli de ayrıca sözleşmeye eklenerek hanelere fatura edildi. Bu borcun içerisinde köy camisi bedeli olan 75 bin TL, okul bedeli olan 715 bin TL, şadırvan bedeli olan 75 bin TL, altyapı bedeli olan 320 bin TL, üstyapıya harcandığı belirtilen 320 bin TL, alış-veriş merkezine harcanan 75 bin TL ve ekstra olarak gösterilen 361 bin TL olmak üzere 1 milyon 580 bin TL de hane başına eşit şekilde dağıtıldı. Bu dağılımın ardından her hanenin toplam 268 bin TL borcu oluşurken, köyün toplam borcu ise, 20 milyon 204 bin TL oldu. Alış-veriş merkezi olarak gösterilen üç dükkanın, köylülere fatura edildikten sonra TOKİ tarafından 100 bin TL karşılığında satılması skandalın bir başka boyutunu ortaya çıkardı. Ayrıca altyapı olarak harcanan 320 bin TL'nin ise nereye harcandığı konusunda köylülerin hiçbir fikri yok. Her hanenin yanında kazılan fosseptik çukurları dışında kanalizasyon çalışması yapılmazken, TOKİ'nin "ekstra harcamalar" olarak fatura ettiği 361 bin 486 TL'nin ide nereye harcandığını köylüler yıllardır araştırmalarına rağmen bulamadı!
Köyde arazi yok ama 'tarım köyü' ilan edildi!
Fatura edilen bu borçların tahsisinin ise 20 yılda ve her ay eşit taksitlerle ödenmesi için köylülere sözleşme metni imzalattırıldı. Bununla da yetinmeyen devlet, köydeki tüm bireyleri sözleşmede birbirlerine kefil yaptırarak, çok daha ağır mağduriyete yol açtı. Köylüler daha sonra bu parayı ödeyemeyeceklerini ve kendilerine fahiş fiyatlara satıldığını belirterek mahkemeye başvurdu. Mahkeme teknik bilirkişi heyetinin köy evlerinde yaptığı çalışma sonucu devletin 85 bin TL'ye sattığı konutların en yüksek bedelinin ancak 47 bin TL olabileceğine hükmedildi. Van İdare Mahkemesi'nin verdiği karar, Van Valiliği avukatlarının itirazı sonucu Danıştay'a gönderilirken, dosya ile ilgili hala karar verilmedi. İşin en ilginç yanı ise, arazileri olmadığı halde köyün "Tarım Köyü" ilan edilmesi oldu. Devlet yetkilileri bununla da sınırlı kalmayarak köyün 20 metre ötesinde bulunan tüm arazileri başka kurumlara sattı. Köylüler bu durumu şöyle özetledi: "Bize inek vereceklerini ve köyün büyük bir bölümünde tarım yapabilmeleri için arazi verileceğini söylemişlerdi. Ama sözlerinde durmadılar. Bize ne inek verildi ne de mera alanı verildi. Bırakın inek ve mera verilmesini tavuklarımızı bile köyün 20 metre dışına salamıyoruz."
Elektriklerini kestiler
Köylülerin köye yerleşmelerinin ardından Van Valiliği bu alana "Yeşilköy" ismini vererek köy statüsüne alınması için İçişleri Bakanlığı'na başvuru yaptı. 2010 yılında yapılan başvuru sonucu bir adet ağacı bile olmayan konut alanı "Yeşilköy" olarak köy statüsünü kavuştu. Köy statüsüne kavuşan Yeşilköy, daha sonra su sıkıntısı ile karşı karşıya geldi. TOKİ yetkilileri köyde bir sondaj kuyusu vurarak köylülerin su ihtiyacının buradan karşılanacağını söyledi. Aradan üç yıl geçtikten sonra bu kez sondaj kuyusuna bağlanan elektriğin ücretleri köylülerden istendi. Üç yıl içerisinde toplam 50 bin TL elektrik borcu biriken köylüler bu borcu ödeyemeyince bu kez de elektrikleri TEDAŞ tarafından kesildi. Elektriklerin kesilmesi ile birlikte köyün tamamı bu kez elektriksiz ve susuz kaldı. Başlarına gelmedik kalmayan köylülerin tek derdi ise, kısa süre sonra başlayacak olan taksitleri nasıl ödeyecekleri.
'Ya devlet ödeyecek borcumuzu ya da…'
Köy sakinlerinden Ayşe Ağcakaya, "Bizim hiçbir şeyimiz yok. Bizi bu dağın başına koydular, ama hiçbir gelirimiz yok. Biz bu borçları ödemeyeceğiz. Devlet artık bizim hakkımızı yemeyi bıraksın. Bizim köyümüz çok güzeldi, hepsini sular altında bıraktılar. Bizi buraya getirdiler, ne yapacağımızı bilmiyoruz" dedi. Muradiye'nin Çakmak köyünden buraya yerleştirilen Faik Ağcakaya ise, "Biz 1992 yılında barajdan dolayı geldik. Biz çok iyi geçiniyorduk orada. Bize yer vereceklerini ve inek vereceklerini söylediler. Bize 70 bin dönüm arazi verilecekti, ama köye 30 dönüm arazi verip onu da bize fatura ettiler. Biz bu borcu ödeyecek durumda değiliz. Ya devlet bunu ödeyecek ya da bizi buradan sürgün edecek" dedi.
Her ailenin 268 bin TL borcu olduğunu söyleyen köy sakinlerinden Hüsnü Sayıner, "Tüm bu olanların yanında bir de köyün çevresine kanal kazdılar. Tavuklarımız bile bu kanalı geçemiyor. Çünkü arazi bize ait değil. En son bizim suları kestiler, biz burada susuz ve elektriksiz kaldık. Valilik, TEDAŞ ve birçok kuruma gittik ama kimse bizim borcumuzu üstlenmedi ve bize yardımcı olmadılar. Bize verdikleri 30 dönüm arazi ise bize 2 kilometre uzakta ve Erciş-Van yolunun diğer tarafında yer alıyor. Biz hiçbir şekilde bundan faydalanamıyoruz zaten. Devlet ya bizi buradan çıkaracak ya da borcu ödeyecek başka hiçbir seçeneğimiz yok" dedi.
'Devlet bizi kandırdı'
Bir tavukları yokken neyi satıp da devlete olan borçlarını ödeyeceklerini bilmediklerini dile getiren Tacettin Sayıner ise, "Biz buraya gelerek büyük bir mağduriyet yaşadık. Bu köyün hiçbir şeyinden faydalanamıyoruz. Köyün dört bir yanı başkasına ait meradır. Biz böyle nasıl yaşayacağız? Bu köyde kimse bu borcu ödeyemez. Devlet bizi kandırdı. Bize hane başı 2 inek vereceklerini, köylülere traktör vereceklerini söylediler ama hepsi yalan çıktı" dedi.
'Köylülerin tümü barajzedeyiz'
Köy Muhtarı Adil Ağcakaya da, 1992 yılında köylerini boşaltarak Van'a geldiklerini, devletin kısa bir süre sonra konutları teslim edeceklerini taahhüt etmesine rağmen 16 yıl sonra konutların kendilerine teslim edildiğini dile getirdi. 16 yıl boyunca ailelerin kiralarda kaldığını ve büyük bir mağduriyet yaşadığına dikkat çeken Ağcakaya, konutlara yerleştikten sonra çok daha büyük bir mağduriyet yaşadıklarını ve bu mağduriyetin giderek daha da ağırlaşacağını söyledi. Köyde çakılan çivinin bile parasının kendilerinden tahsil edileceğini söyleyen Ağcakaya, "Köyde cami, yol, market gördüğünüz ne varsa hepsinin parasını biz ödeyeceğiz" dedi. Köylünün bir karış merasının olmadığını, kendilerine verilen 30 dönüm merayı ise kullanamadıklarını aktaran Ağcakaya, "Devlet güya bize, 'Siz orada hayvancılık yapacaksınız, köyünüz tarım köyü olacak' yalanını söyledi. Ama gördük ki bu söylenenlerin tamamı yalan" dedi.
Eski köylerindeki tüm arazilerinin baraj suyu altında kaldığını aktaran Ağcakaya, "Bizim gidecek hiçbir yerimiz yok. Bununla ilgili dönemin Bayındırlık Bakanı ile görüştüm, beni Maliye Bakanlığı'na yönlendirdiler. Bize, bu konutların parasını ödememiz gerektiğini ve ödememeleri halinde icraya vereceklerini söylediler. Buna zulüm demek azdır. Bu sosyal devlete yakışıyor mu? Bu köylü bu parayı nerden getirip ödeyecek? Barajı bizim isteğimizin dışında yaptılar. Biz bunun yapımına karşı çıktık ama bizi çıkardılar. Biz köylülerin tümü barajzedeyiz. Bir devlet yaptığı camiyi, okulu, diktiği direkleri halkına nasıl satabilir anlamıyorum?" diye sitem etti.
(diha)