Felaketin biri bitmeden diğeri başlıyor. Bir felakette kaybettiğimiz canların acısı tazeyken diğeri peşinden geliyor. Erzincan İliç’te Çöpler bölgesindeki altın madeninde meydana gelen heyelanda hem canlar gitti hem de ciddi bir çevre felaketi ortaya çıktı.
Soma maden faciasından 6 Şubat depremine uzanan birçok felaketler peş peşe gelmektedir. Öngörülemeyen doğa felaketleri için belki yapacak bir şeyler olmayabilir. Ama yaşanacağı tahmin edilen felaketler için aynı şeyler söylenemez. Madenlerde çalışma koşulları ve iş güvenliği, çevre ve doğal yaşamın korunması konularında bilim adamları, çevreciler yıllardan beri dikkatleri çekmeye çalıştılar.
Ayrıca bir deprem kuşağında yaşıyoruz. Birçok şehrin yakınlarından fay hatları geçiyor. Faylar hareketli. Deprem bilimciler birçok il için uyarıyorlar. Buralarda depremin eli kulağında diyorlar. Adapazarı ve 6 Şubat depremleri geride enkazlar bıraktı. Önümüzdeki fazla uzak olmayan zaman dilimleri içinde yeni depremlerin olabileceğini söylüyorlar. Ama gereken tedbirler ne kadar alınıyor.
Daha önceden yaşanacağı belli olan bir felaket daha yaşandı. Göçük hem birçok insanı yuttu hem de sonuçları öngörülemeyen bir çevre felaketine kapıları araladı. Siyanürün zehirli etkisinin Keban ve Fırat nehrinde ve hatta daha da ilerisi olan Basra Körfezine kadar olan geniş bir coğrafyada canlı yaşamı derinden etkileyeceğinden söz edilmektedir. Birkaç gram altın için tonlarca toprağı zehirlemeye, doğayı, yeşili yok etmeye değer miydi? Bu topraklar elde edilecek altından daha fazla yararı olmuyor mu?