“ BİR ÇEŞME OLMUŞ AKAR, BENİM KANAYAN YÜREĞİM” (Gabriel Garcia Lorca) – 3

Mümin Ağcakaya

19. yy.da Endülüs’te özgürlük kahramanı bir kadını anlattığı Manana Pineda oyunu beğeniyle izlenir.

İki karanlık güvercin gördüm
defne dalları arasında
Biri güneşti,
öteki ay
'Komşucuklarım' dedim onlara
'Mezarım nerde benim? '

Besteci Manuel de Falla ile birlikte çingene müziği üzerine araştırmalar yapar ve şiirle müziğin iç içe geçmesini sağlar. Sözlü anlatıma dayalı halk kahramanlarını anlatır. Ölüm, yoksulların egemenlere karşı savaşı, faşizme karşı mücadele şiirinin ana eksenin oluşturur. 

Şiirin yanı sıra, müzik ve tiyatro ile de ilgilenmeye devam eder, yazdığı tiyatroların müziklerini de kendisi yapar.

Yeteneğiyle dikkatleri çeken Lorca; şiirlerini okuyanlar, dinleyenler; oyunlarını izleyenler üzerinde derin bir etkiler bırakır.

Bayrak üzerine özgürlükçü sözler söylediği için ölüme mahkûm edilen bir kız için söylenen bir türküyü oyunlaştırır. “Tiyatronun gücü onun toplumsal sorunlara bakış açısıyla ölçülebilir yalnızca” der. Hayatın bir aynası olarak gördüğü tiyatroda; toplumsal sorunları açık açık anlatarak, yaşama ışık tutmaya çalışır. Oyunlarına işçiler yoğun katılım göstererek izlerler. Şiirlerinin yanında çok sayıda oyun yazar.

Çocukluğundan beri kuklalara duyduğu tutku dolu hayranlığı dile getirebilmek için Kuklalar Tiyatrosu ve Don Cristobal'ın Kukla Oyunu adlı iki kukla oyununu yazar. Çocuklara kendisinin oynattığı kukla gösterileri, çaldığı çeşitli müzik aletleriyle dinletiler düzenler.

 

Her akşamüzeri bir çocuk ölür,
her akşamüzeri Granada'da.
Her akşamüzeri yerleşir de su
dostlarıyla konuşur baş başa.
Yosundan kanatları var ölülerin.
Bulutlu yel ve duru yel yan yana

Lorca, 1929’da umutlarla gittiği Amerika’da İngilizce öğrenme çabaları başarısız olur. O da, kentin müzelerini, tiyatrolarını gezer. Göçmen mahalleleri ve özellikle Harlem’de gördüklerinden etkilenir. Gerçekte büyük düşler kurarak gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde, tekniğin, makinanın ezdiği insanoğlunu, öldürdüğü doğayı, uygarlık yerine sokaklarda kol gezen pisliği, kabalığı, acımasızlığı görür ve hayal kırıklığına uğrar. Zencileri, işçileri, sokakları ve cinayetleriyle, üzerinde derin izler bırakan bu dönemi; ölümünden sonra yayınlanan‘Şair New York’ta’şiir kitabında toplar. Makineleşmiş bir uygarlıkta, yaşamın içinde ölümü görmenin dehşetini çarpıcı imgelerle anlatır. Ama bu ziyarette; insan duyarlığı, insan sıcaklığı ile yoğrulduğunu söylediği caz müziğine vurulur.

İspanya1930’lardan itibaren muhafazakâr kesimle, cumhuriyetçiler arasında iktidar mücadelesi gittikçe keskinleşmeye, kutuplaşmaya başlar. İspanyol gelenekçileri; “İspanya’yı Katolik Kilisesiyle özdeş” saymaları ve koyu milliyetçi gelenekçilerin; demokratik yöntemlerden hoşlanmamaları ve otoriter yönetimlerden yana olmaları; “liberal” olanları bile İspanya’nın düşmanı olarak görmeleri karşısında; Cumhuriyetçi ve halkçı cephede yer alan sol’un ise kendi içindeki anlaşmazlıkları yüzünden bir cephe kuramamaları büyük bir handikap olarak İspanyanın önüne çıkar.

1931’de Cumhuriyetin ilanından hemen önce İspanya’ya döner. Yeni siyasi ortam, özgürlükler ve sanatsal üretim açısından önemli olanaklar sunar. Lorca’nın siyasi tavrı daha fazla öne çıkmaya başlar. Cumhuriyeti ve hükümeti destekler.

 Lorca 1932’de Milli Eğitim Bakanlınca gezgin tiyatro kumpanyası La Barraca’ya müdür olarak atanır. Üniversiteli gençler tarafından kurulan bu gezici tiyatro; kent kent, köy köy dolaşır ve halkı tiyatroyla tanıştırır. Bu görev ona; klasik İspanyol tiyatrosunu köylere götürmesi için önemli bir fırsat sunar. Bazı sanatçıların dile getirdiği sanat sanat içindir düşüncesine karşı çıkar ve “sanatçı, halkla gülüp halkla ağlamalıdır” der.

Suladı sesin yüreğimin kumulunu
şu şirin tahta kulübede.
Çiçek açtı bahar güneyinde ayaklarımın
kuzeyinde alnımın bir eğrelti çiçeği.

Bir ışık çamı dar boşluğun içinde
türkü söyledi tansız, kaynaksız
ve kan ağlayan içim ilk defa
umut taçları astı çatıya.

 

 Baskı ve saldırılarla karşılaşan Lorca “hep yoksullardan yana oldum, hep öyle olacağım.” Diyerek tavrını ortaya koymaktan çekinmez.

Lorca’nın yaşı genç olmasına rağmen ünü ülke sınırlarının dışına taşmış, hayatı; oyunların sahneye konulması, konferanslar, şiir dinletileri, davetlerle geçer ve fırsat bulduğunda da yazar.

 

                            İspanya’da siyasal ortam çok keskin bir süreç de ilerlemektedir. Ortama egemen olan atmosferin değişmesi için uzun zamana gerek kalmamaktadır. Günün neye gebe olduğu, ertesinde neye evrileceği belli değildir. Siyasal atmosferin; neredeyse gün be gün değiştiği, iktidarda alt üstlerin yaşandığı süreçlerdir. Bu durum ülkede yaşayan tüm insanları derinden etkiler. Yaşam ve gelecek kaygısı toplumu sarıp sarmalar. Bu havadan; Lorca’nın da etkilenmemesi mümkün değildir. Yaşanan bu hızlı değişimlere rağmen Lorca’nın tavrı yine de nettir. Saflarını daha öncelerden belirlediği gibi; ezilenlerden ve ötekileştirilenlerden yanında olmaya devam eder. Bu tavrını ortaya koyarken dahi; bir sanat adamının inceliği ve düşünce keskinliğiyle açıklar.

Ne ozan olmak isterim
nede sevdalı.
Serildiğin çarşaflara aklığı!

Ne düşü bilirsin
ne gündeki parlaklığı.
Mürekkep balıkları gibi
koku mürekkebinde kör çıplaklığın.
Carmen

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.