Karantina Günlerinin bayramı da kendine özgü oldu. Telaşsız, misafirlerin gelme, misafirliklere gitme telaşı olmadan evdekilerle tek başına kalındı. Tahliyesini bekleyen mahkûmlar gibi sabırsızlıkla günlerin geçmesi beklendi.
Korona öncesi bayramlar yaklaşırken evleri bayram telaşı sarardı. Evler baştan aşağı temizlenir. Gelecek misafirlere ikram edilmek üzere tatlılar, börekler, çörekler hazırlanır, hummalı bir çalışma içine girilirdi. Bayram sabahı erkenden kalkılır ve evde yapılan bayramlaşmadan sonra misafirler beklenirdi. Bayramın gelmesini en çok bekleyen çocuklar hediyelerini aldıktan sonra gruplar halinde sokaklarda şeker toplamaya çıkarlardı. Sokaklar bayramlıklarını giymiş çocuklarla cıvıl cıvıl olurdu. . Misafirliğe ve bayramlaşmaya gidenler rengârenk bayramlıklarını giyer, sokaklarda adeta karnaval havası eserdi.
Uzaktaki akrabalar dostlar için mektuplar yazılır, bayram kartlar zarflara konularak postaya verilir, gurbetten gelen kartların ve mektupların başına toplanılır, heyecanla okunurdu.
Sonraları kentlerde beton kutulara hapsolmaya başladık. Teknoloji gelişti. İletişim araçları mektuplaşmanın yerini almaya başladı. Akıllı telefonlardan herkese gönderilen, kalıplaşmış şablonlar, kısaltılmış, duygudan yoksun mesajlar, emojinler atılmaya başlandı.
Şimdi bunların üstüne bir de Covid-19 virüsü çıktı, bizi evlere hapsetti. Çok canımızı yaktı. Kentlere, sokaklara ölüm sessizliğinin çökmesine neden oldu. Virüsü bulaştırırım korkusuyla baba oğluna ana kızına sarılamaz oldu. Sadece sağlığımızı değil ekonomik yaşamımızı da derinden etkiledi. Yoksulluğu, işsizliği arttırdı, daha azla yetinmek zorunda bıraktı.
Bayramda ne kapının zili çaldı ne de şeker toplayan çocuklar sokaklarda görüldü.
Şimdi geriye dönüp baktığımızda; ‘ Nerede bizim zamanımızdaki bayramlar?’ diye iç geçirmeyen kişi kaldı mı? Uzun bir kapanmanın ardından gelen şeker bayramından bir şey anlamadık. Geride gönüllerde boşluk, damaklarımızda tadını tuzunu anlamadığımız bir burukluk kaldı.