Sakın, sakın, aman ha!
Rusya ve İsrail ile yapılan ‘barış’ anlaşmalarını mecburen, mecburiyetten kaynaklı anlaşmalar olarak değerlendirmeyin/değerlendirmeyelim!
Yıllardır uygulanan yanlış dış politikanın iflası, Ortadoğu coğrafyasındaki yanlış hamlelerin sonunda gelen bir şah-mat olarak da görmeyin/görmeyelim!
Suriye-İran-Irak-Mısır-ABD-Rusya-Avrupa ülkeleriyle, Kürtlerle yapılan kavgalardan dolayı sıkışmışlık, bu nedenle geriye atılmış bir adım olarak da analiz etmeyin/etmeyelim.
Bu anlattıklarımın hiçbirinde sıkıntı yoktu zaten!
Gayet başarılı bir dış politika uygulandı ve sonuç alındı!
Şimdi barış zamanı, el sıkışmak lazım, inancımız gereği de içinde bulunduğumuz kutsal ay ve önümüzdeki bayramda buna cevaz veriyordu, küs kalmak doğru olmazdı.
İçeride ve dışarıda küs olmak, küs kalmak doğru olmazdı, bu nedenle el sıkışmak gerekliliği hasıl oldu, bizi yönetenler de bizim adımıza böyle bir karar verdi.
Bir hafta sonra bayram, küs kalmak olur mu?
Dışarıdaki küslüğü bitirmeden, içerideki küslüğü bitirmek olmaz.
Kavgasız barış olur mu?
Kavga etmediğinizle neden barışasınız ki?
Dış barış tamam!
Ya iç barış?
Valla ne yalan söyleyeyim, Rusya ve İsrail’e bu kadar olandan sonra el uzatanların, bu mübarek Ramazan ayı ve Bayram hatırına PKK’ye de el uzatabilecekleri konusunda bir ışık görüyorum sanki!
Olur mu? olur.
‘Olan oldu, daha fazla kan dökülmesine izin vermeyelim, Abdullah Öcalan’a da ev hapsi kararı çıkaralım’ deyip, el uzatsalar, PKK bu eli tutar mı?
Yoruma açık olmasına rağmen, PKK’nin kırmızı çizgisinin Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olduğunu biliyoruz.
Çok uçuk bir öngörü olarak değerlendirilse de, neden olmasın?
Farklı bir zaman olsa, ‘Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü’ diyebiliriz.
Aha da Ramazan, işte Bayram!
Üstelik uluslararası politik bir bayram havası da var!
Neden olmasın?
Sonra?
‘Boş ver dokunulmazlık da neymiş, birbirimizi yanlış anladık, çoluk-çocuk çatışmalara zemin hazırladı, bizde karşılıklı gaza geldik, geç de olsa yanlışın neresinden dönülse kârdır’ deyip, barış havarisi kesilebilirler.
Gündemde Kolombiya FARC örneği de var, sık konuşuluyor, zemin hazırlanıyor.
Barış çubuğu tüttürüldükten sonra sıra imar ve restorasyona gelir, ‘Belediyeler iyi yönetilmedi, AKP olarak bizim deneyimlerimiz var, bir kaçı için kayyum’a itiraz etmeyin, alalım, belediyecilik nasıl yapılırmış gösterelim’ derler, gerçekleşirse başarılı da olur, böylece barış süreci de tamamlanır!
Nasıl hikâye?
Gerçeğe yakın değil mi?
Bu hikâyeden Başkanlığa giden sonuç çıkar mı?
Hikâye daha bitmedi, izleyip, göreceğiz.