Her gün yaptığım gibi saat 07.20’de evden çıktım. Sokağa çıktığımda diğer günlerde olduğu gibi, ilk olarak sokak kedimizle karşılaşır ve günün ilk selamı ile günaydın kedicik deyip sorarım,
- Kahvaltı yaptın mı?
Kedi memnun bir ifade ile miyavlar ve anlarım ki kahvaltısını yandaki mandıranın çöplüğünden beslenerek yapmış ve mutludur.
Sokağın bitimine doğru yoluma devam ederken, mevsimindeki meyveleri ile yüklü turunç ağacına günün ikinci selamını verir,
- “Meyvelerin hala duruyor. Üzülme, İnsanlar yabani meyvelerine itibar etmiyor olabilir, sen de onlarla kuşları ve böcekleri doyurursun” derim.
O gün otobüs durağına geldiğimde, saat otobüsün gelmesine yakın zamanı gösteriyordu.
07.40’ta iki otobüs büyüklüğündeki körüklü belediye otobüsüne bindiğimde, şoföre “günaydın” dedim. Şoför mahzun ve mutlu bir ifade ile
- “Abi Allah razı olsun, sabah 5’ten beri seferdeyim ilk defa bir yolcu bana günaydın diyor”,
deyince çok utandığımı ve bir o kadar üzüldüğümü ifade etmek isterim.
İki saat kırk dakikadır seferde, sabah saatleri olması dolayısı ile yüzlerce kişinin işine gitmek için binip, indiği körüklü otobüsün şoförüne ilk günaydını söylemiş olmam, insani anlamda kendimize ne kadar yabancılaştığımızın göstergesi değil midir?
Prof.Dr.Üstün Dökmen “ İletişim Çatışmaları ve Empati” kitabında, “Her günün başlangıcında üç şeye selam verip dördüncü selamı kendinize verin” diyor. Bu şekilde önceki günden arınmış ve yeni bir güne daha mutlu başladığınızı göreceksiniz değerlendirmesinde bulunmuş. O gün de ilk selamımı kediye, ikincisini turunç ağacına, üçüncüsünü de otobüsün şoförüne vermiştim.
Bir durak sonra otobüse binen ve bir gün yanıma otururken karşılıksız selam verdiğinden arkadaş olduğum, Fransızca kursuna gitmek için her gün karşılaştığım yol arkadaşımla, öğrendiği kadarı ile Fransızca pratik yaptık ve durağımda inerek iş yerimin olduğu sokağa yöneldim.
İş yerimin olduğu sokağa girdiğimde, ilk olarak sokağın başındaki, başka bir iş yerinin girişindeki görevli ile karşılaşır ve her gün O’na günaydın derim.
Haftada altı kez, ayda yirmi altı kez, beş ay boyunca yılmadan, yüz otuz kez “günaydın” dediğim görevli, her defasında beni duymamış gibi davranır ve tepki vermezdi.
O gün iş yerinin aynı yerdeki görevlisine yine günaydın dedim, kendisi yine tepkisiz kaldı ve kendi iş yerime geçtim. Saat 10.30 civarında sekreter bir kişinin benimle görüşmek istediğini bildirince, şahsın gelmesini söyledim.
Gelen kişi, yüz otuz kez günaydın dediğim halde tepkisiz kalan, sokağın başındaki iş yerinin görevlisi idi.
- “Hocam müsait misiniz?” deyince,
İçimden “beş aydır seni bekliyorum, müsait olmaz mıyım” deyip odama buyur ettim.
Kırklı yaşlardaydı, birinci derece yakınları dâhil darbesini yemediği, zarar görmediği kimse kalmamış ve bu sebepten insanlara güveni de yoktu. Benim her gün, kendisi karşılık vermediği halde, ısrarla selam vermemi de ”bunun mutlaka benden bir beklentisi var” şeklinde değerlendirmiş ve tepkisiz kalmıştı. Sonunda dayanamamış, beş ay karşılık beklemeden selam vermemi merak etmiş ve yanıma gelmişti. Bu olay sayesinde bir gönül daha kazanmış, kendimle gurur duymuştum.
Size de tanımadığınız biri selam verdiğinde nasıl düşünür veya davranırsınız? Ya da birilerine, karşılık beklemeden selam verdiğiniz oldu mu? Verdi iseniz nasıl bir tepki aldınız?
Yarın siz de güne başlarken üç şeye selam verin, dördüncü selamı da, cep telefonunuzun kamerasını kendinize çevirip ya da aynanın karşısına geçip, kendinize verin. Güne daha iyi başlayıp, günü daha iyi bitirdiğinizi göreceksiniz.
Howard Kelly, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün hiçbir şey satmamıştı ve karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine “Affedersiniz bir bardak su rica edebilir miyim” diyebildi yalnızca.
Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek bir bardak süt getirdi ona. Çocuk sütü yavaş yavaş içtikten sonra “ çok teşekkür ederim borcum ne kadar?” diye sordu. Genç bayan gülümseyerek ”Borcunuz yok” dedi ve “Annem bize bir iyilik yapıldığında, onun karşılığında asla bir ödeme almamayı öğretti” diye devam etti.
Howard da ona “ O zaman size yürekten teşekkür ederim” der ve oradan ayrılır.
Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kentteki hastaneye gönderdiler. O hastanede, Dr. Howard Kelly, konsültasyon yapılması istenen hastanın, hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.
Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan ve bir bardak süt veren bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı. Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr Kelly kontrolü için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı, üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek zarfı eline aldı. Açmaya korkuyordu…
Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışması gerektiğini biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı:” Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.”
İletişim bilimi; Gönülden ve karşılıksız verilen her selamın, Dr. Howard Kelly’in ölümünden sonra, geriye kalan notlarındaki günlüğünden aktarılan bu gerçek hikâyenin özetindeki, bir bardak süt kadar değerli olduğunu ifade etmektedir.
Gerçek olan şu ki günaydın, selam, merhaba, Selamünaleyküm veya her nasıl ifade ederseniz, birine karşılık beklemeden vereceğiniz her selamın, sizi değerli kılacağı ve özellikle ruh sağlığınıza, yukarıdaki hikayede örneklenen, bir bardak süt değerinde katkısının olacağıdır.
Saygılar.