Bu Ülkede son üç asra yakındır bilim adamı yetişmiyor.
O zaman ki mevcut durum nedeniyle var olan durumun zaten sürdüğü rehavetinden midir? bilinmez.Ancak ciddi manada araştırma ve düşünme becerilerinin ıskalandığı dönemlerden bugüne gelindi.
Son yüz yıldan fazladır bu devam eden hale bir de Batılılaşma, Batı hayranlığı ve taklitçiliği şeklinde yerleşik bir yapı ve anlayış eklenmiş bulunmaktadır ve bu eklentili hal baskın ve belirleyici bir karakter kazanmıştır.
Batı düşünüp üretecek, bizim bilim adamlarımız da tekrarlayıcısı veya ekosu olacak.
Bu aynı zamanda bir kafa konforu da oluşturuyor. Çünkü, düşünüp üretmeye ne gerek var ki, adamlar düşünüyor, üretiyor, bizimkiler de tek doğru olarak kabul ederek alıp tekrarlıyor, dayatıyor ve tüketiyor.
Eğitim meselesinden Kültür meselesine, siyasetten, sosyal meselelere, fen bilimlerinden teknik ve medikal meselelere kadar hal böyledir maalesef.
Bilim adamı kisvesi giyinen koca akademi dünyası düşünüp üretmek yerine; Batının kavramlarıyla konuşmakta, Batıda üretilen düşünceleri tekrarlamaktadırlar. Hem de bunu yaparken kendi Ülkelerine bir adaptasyon gerçekleştirme lüzumunu dahi his etmemektedirler.
Son salgın döneminde gelişmelere bakıldığında bilim adamı kisvesi giyinen zevatın aynı şekilde davrandıklarını, kendilerinin herhangi bir araştırma- inceleme- deneme yaparak çareler üretme yönünde gayretler içinde olmadıklarını görmek, iç acıtıcı ve üzücü bir duruma karşılık gelmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü denilen İlaç kartellerinin sözcü ve tetikçisi olan Kurumun söylemlerini, Batılı Bilim adamlarının sözlerinin dile getiricisi, hastalığa dair Batılıların yaptıkları araştırmaları tek kriter kabul ederek tedbir adı altında korku pompalayıcısı olmakta öteye gidemeyen bir bilim adamları topluluğu. Farklı düşünenlerin sesinin kısıldığı, farklı araştırma yapmak isteyenlere-ki var mıdır? bilinmiyor-imkanların sunulmaması.
Kendi insanını ve insanlarının geleceğini dert edinmeyen, hazır şablonları kendi insanlarına taşımaktan, Batı üretiminin tüketicisi olmaktan başka bir misyonu olmayan, dolayısıyla da herhangi bir katkısı bulunmayan bilim adamı kisvesi giyinenlerin kendilerine gelmeleri ve bu hallerini önce kendi vicdanları, sonra da kendi insanları için değiştirmeleri gerektir.
Aşı ve ilaç çalışmaları yapıldığı söyleniyor ancak bir arpa boyu mesafe alınmadığı anlaşılıyor. Oysa böyle bir dönemde her şeyin önceliği salgınla mücadele için aşı ve ilaç çalışmalarına yoğunlaşılması gerektiği tartışmasızdır.
Bilim adamı kisvesi giyinenler, maske ile fiziki mesafeyle uğraşmaktan, işyerlerini ve okulları kapalı tutma önerilerinden galiba böyle gerekli ve hayati çalışmalara zaman ayıramamaktadırlar.
Sosyal bilimler alanında akademik unvanları olan koca koca adamlar; Ülkenin sosyal-psikolojik yapısına, gelenek ve göreneklerine uygun düşünce ve çözümler üretmek yerine Batının şablonlarına uygun bir toplum oluşturma gayretiyle uzun yıllardır bu şablonların tekrarcısı ve taşıyıcısı misyonunu üstlenmişlerdir maalesef.
Bu Ülke insanının meselelerinin temellerini ve gerekçelerini tespite kalkışırken dahi Batılı düşünürlerin çerçeve ve şablonlarını kullanmaktadırlar ki bu nedenle asıl sebepleri tespit edememekte ve önerdikleri çözümler de bir türlü sorun giderici olamamakta ve giderek meseleleri içinden çıkılmaz hale dönüştürmektedir.
O zaman ne yapmalı?
Öncelikle Batılı düşünce sistematiğini hin i hacette faydalanılacak bir materyal olarak yedeklemeli. Kendi Tarih ve kültürel birikimiyle yeniden barışarak, tarih ve kültürel birikimlerini iyice belleyerek, toplu8mun değer yargılarını ciddiye alıp önemseyerek yeni bir dil ve çerçeve oluşturulmalıdır.
Bunu yaparken; ötekileştirmeden, örselemeden, kırmadan dökmeden yola çıkılmalı. Bir süreç meselesi olduğunu bilerek aceleye getirmeden, işin künhüne vakıf olarak yola koyulmalı.
Bilgiyi hikmet ve irfan ile harmanlayıp yoğurarak, toplum değer ve hissiyatlarıyla barışık bir dile kavuşturmak ve bir çerçeve oluşturmak gerekir düşüncesindeyim. Böylece toplumu ve diğer toplumları kucaklayacak yeni bir dil ve tasavvur inşa edilebilecektir inancındayım.
Yeni bir dil ve tasavvurun ilkeleri de olmalıdır;
Soyut manasıyla değil müşahhas çerçevesi tam belirlenmiş Adalet,
Çıkarlara feda edilmeyen bir eminlik,
İnsanların hak ve hukukuna tecavüz etmeden gerçekleşecek üretim ve ticaret,
Sermayedarın sermaye temerküzüne değil, sosyal denge ve adil paylaşıma dayalı bir ekonomik yapı,
Bütün beşeri ilişkilerde doğruluk ve dürüstlük,
Gücü denetleyen ve sınırlayan bir hukuk yapısı,
Aldatmayan bir toplumsal ilişki biçimi, Paylaşmayı ve yardımlaşmayı erdem ve gereklilik gören bir ruh ve şuur,
Ötekileştirmeyen, kendi gibi gören, kendine uygun her hakka sahip olduğuna yürekten inanılan ve böylece sıkıntısız-sorunsuz bir arada yaşamayı sağlayan çoğulculuk,
Yeni bir şehir ve medeniyet ruh ve tasavvuru,
Salgın süreciyle birlikte oluşturulmak istenen yeni bir nizam olduğu alenileşmiştir. Bu yeni ve daha bir robotik köleleştirmeyi hedefleyen Batı küresel sermaye nizamına karşı güçlü bir şekilde durabilmenin yolunun; yeni bir düşünce ve tasavvur oluşturmaktan geçtiğini düşünmekteyim.
Her bir bilim adamı düşünce insanının başkalarından kaynaklı ve fanatik bir inanca dönüşmüş şablonları terk etmesi ve yeni bir tasavvur inşasına yönelmesi elzem hale gelmiştir ve gecikilmemelidir.
Düşünce tokuşturulması, laf yarıştırılması, sırf karşıtlık olsun diye inatlaşmanın topluma ve gelecek nesillere bir hayr getirmediği görülmelidir. Günlük hamaset ve siyaset hercümercinin bir çözüm üretmediği, aksine sıkıntı ve sorunları çoğalttığı artık görülmeli ve sözün coğrafyasını yeni bir dil ve tasavvur inşasına yöneltmek gerektiği düşüncesindeyim.
Artık yekinme, kendini muhasebeye tabi kılma ve gecikmeden yola çıkma zamanıdır.
Allah her şeyi en iyi bilendir.
Wesselam.