Bulunacak aşı yan etki gösterirse ve daha fazla zarar verirse bir anlamı kalmayacağını söyleyen Çelik, “Dünya nüfusu 8 milyara yaklaştı. Şu anda enfekte olan kişi sayısı 7 milyon. 8 milyar ile 7 milyonu kıyasladığımızda, rakamın bir anlamı yok. Dolayısıyla bu dünyada 8 milyara yakın insanın duyarlı olduğunu görüyoruz bu virüse karşı. Bunu yok etmenin olası şartları ise çok iyi antiviral bir ajan olmak gerekir bu virüsü önlemek için ya da aşı geliştirmek gerekir bağışıklık gücünü artıracak, koruyucu gücü fazla olacak veya tüm toplum enfekte olacak. Bizim kitle bağışıklığı dediğimiz şey budur. Kitle bağışıklığında Türk toplumunun en yüzde 50 ila 70’i enfekte olursa bu virüs ortadan kalkmış olur. Ama bunun maliyeti çok fazla. Türkiye’de 83 milyon enfekte olduğu zaman belki en az 3-5 milyon kişinin vefat etmesi anlamına gelecektir. Bu çok acı bir bedel olur. Bizim bütün çabalarımız bu acı bedelleri ödemeyelim diye uğraşıyoruz. Yaşayan hastalarda kalıcı bedellerin olduğunu görmekteyiz. Çok sevdiklerimizin bu dünyadan göçüp gitmesine kimsenin gönlü razı olmaz. Sayıdan çok bizim bu insanlarımıza bir birey olarak düşünmemiz gerekir. Her birey bir can, bir değer, bir anne, bir baba bunları öyle görmek lazım. Rakamlara bakarak hastanın ciddiyetini yorumlamak çok doğru değil. Her vefat eden kişi birisinin büyük bir kaybıdır. Aşı çalışmaları için henüz vakit var. İnsan ve hayvan deneyleri yapıldı bir kısmında. İnsan deneyleri aşamasına geldik özellikle. Aşının koruyucu etkisinin görülmesi gerekiyor bu insanlarda ve daha önemlisi bu aşıların yan etkisinin olmadığını göstermesi lazım. Eğer aşı ile insana daha fazla zarar vereceksek bunu yapmanın bir anlamı yok. Henüz etkili bir antiviral ajan bulunmuş değil. Bu ilaç virüsü öldürüyor, insanı iyileştiriyor diyebileceğimiz bir ilaç yok. Bu konuda çalışmalar devam ediyor. Sabretmemiz gerekiyor. Bu salgının ne kadar devam edeceği bilinmiyor ama çeşitli örneklemeler var. 2025 yılını dahi telaffuz edilen örnekler var ama biz o kadar süreceğini sanmıyoruz. En az 1 seneden fazla süreceği tahmin edilebilir” dedi.
İlhami Çelik, virüs dışarıda yaşayamadığı için yaz aylarında daha az görülebileceğini söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Akciğerlerin fibrozis dediğimiz yani kemikleşme şeklinde oluşan hastalarımız oldu. Bu da ileriki hayatlarında nefes alırken daha çok zorlanacağı anlamına geliyor. Akciğerin yapısı bozulmuş olacak. Akciğerin normal dokusu bozulduğu zaman çok daha fazla efor sarf etmemize, hastalarımızın kronik bronşit gibi astım gibi yapısal akciğer bozukluğunun olduğu durumlar gibi sıkıntılı durumlar yaşayacak demektir. Bundan korunmanın en iyi yolu bulaşmayı engellemektir. Bu sıcakta etkisi bence daha az. Çünkü daha çok semptomsuz belirtiler gösteren hastalarımız var bu aşamada. Sıcağın olması insan vücudundaki virüsün öleceği anlamına gelmiyor. Bu virüsün ortadan kaybolması için insanlarda kuluçka süresini tamamlayıp iyileşmesi gerekiyor ki ve başkasına bulaştırmadan ancak yaz ayının getirdiği en önemli fayda şu, bu sayılar kış ayında olsaydı çok daha fazla olacaktı. Yaz ayında olmamızdan dolayı, dışarıda uzun süre yaşayamamasından dolayı daha az oluyor. Ciddi hastalık seyrediyor bazı hastalarımızda. İnsanlar yaz ayında ani sıcaklık değişikliklerine daha az maruz kalırlar. İnsan daha dirençlidir yaz ayında. İnsanlar kolay kolay zatürre olmazlar. Bulaşma oranı eğer kış ayında olsaydık ve böyle davransaydık çok daha fazla olacaktı. Bunu da akılda tutmakta fayda var.” (İHA)